Yedi: Tehlike

20 1 0
                                    

Yol bu belirsiz, benden sapma.

Kafamda uyandığımdan beri gizli bir piyano çalınıyordu. Ayaklarından kapağına doğru nereden geldiğini bilmediğim siyah bir sis yükseliyor, sürekli dalgalanıyordu. Sanki zihnimin içinde biri sanat için kıvranan ellerle siyah-beyaz tuşlara nazikçe basıyor, bir şeyi hissetmemi istiyordu. Öyle ki bu sese uyanmış gibiydim.

Çantamı buz mavisi sıraya koyup kendi yerime geçtiğimden beri bu dürtü daha güçlüydü. Cam kenarından aşağıyı izlerken melodiye odaklanmıştım. İlk gelen ben olmuştum, bu sabah da bilincim çok erken saatlerde uyku halinden kendine gelebilmişti.

Yüzüme vuran ufak, serin bir havayla ferahladım. "Ne yapmalıyım?"

Okul bahçesine gelip gidenleri izlerken bir yandan da Riva Özer'i düşündüm. Kendini çevresindeki tüm o harika insanlara rağmen daima yalnız hisseden herhangi bir kız. Hayalleri vardı ama bu içine girdiği kısır döngüyle sürekli kendi elini kolunu bağlıyordu.

Tüm derdin bu değil mi, diye sordum kendine. Diğerlerinin sahip olduklarından daha farklı bir hayat düşlüyorsun sürekli. Alaz'sa bunu sağlayacak en mükemmel kişi.

İyice pencereye yaklaşmıştım, hatta neredeyse başım pencereden dışarı çıkacaktı. Aşağı inip biraz hava alabilmeyi dilerken arkamdan bir ses yükseldi.

"Romalıların eğitim sisteminde..." Neye uğradığımı şaşırarak sınıfın ayakta olan geri kalanına baktım. Ne zaman gelmişlerdi?

Yaka paça ayağa kalktığımda Cansu hocanın dudaklarında beni korkutmuş olmanın gülüşü vardı. "Yüksek bir disiplin bulunurdu," diye bitirdi sözünü. Ellerini birleştirdi. "Günaydın, Riva."

"Günaydın hocam."

"Onların bir de su kemerleri vardı değil mi?"

Mirza'dan böyle bir soru gelince gözler ona döndü. Dikkatler bizim olduğumuz taraftan uzaklaşırken Adel'e omuz attım. "Niye haber vermiyorsun ulan?"

Cansu hocanın bilgi verdiğini işittik. "'Su kemerleri Roma'nın gittiği her yere gitti' denilir."

Hocanın sesinin arasından bana fısıldadı. "Üç kere omzuna dokunduktan sonra bazı şeyleri yaşayıp görmen gerektiğine karar verdim." Kıkırdayarak kalemini dudaklarına değdirdiğinde aptal ifadesine ve kocaman gözlerine kızmaya dayanamadım. Şöyle bir dönüp sınıfa göz attım. "Çağrı gelmedi mi?"

Gözü demokrasi öğretmenimizdeyken başını olumsuz anlamda salladı. "Gelmeyecekmiş bugün."

Az sınıf mevcudumuz onun yokluğuyla daha da azalmıştı sanki. Çağlar Koleji çok öğrenci almazdı genellikle. Bu yüzden bu sınıfta yalnızca arkadaş grubu gibi bir şeydik. İç geçirerek dikkatimi, vücut şekline tam oturmuş kalem eteğiyle muhteşem görünen demokrasi hocamıza verdim. Tarih konusunda da bir dehaydı, Hazal bu kadına hayrandı.

"Herkesin yapısı ve kişiliği," diyordu ilerleyen dakikalarda. Serbest bir tartışma konusu açılmıştı. "İsmiyle taçlandırılmıştır."

Bu söylemiyle aklıma Alaz gelivermişti. Yine içime düştüğü zamanlardan birinde internetten bakmıştım isminin anlamına. Sadece isim olarak değil, benim için de ne ifade ettiğini çok düşünmüştüm.

Ateş. Tehlike.

O an hocanın doğru söylediğini fark ettim.

*****

Yaklaşık yedi saat sonra son dersi de bitirmek üzereydik. Son on dakika kala artık sıkıntıdan dayanamayacağımı anlayarak matematik öğretmeninden tuvalet izni isteyip kendimi dışarı attım.

Kuğu: YOLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin