"Ver bana kalbini."
Saçlarım yüzüme düşmüşlerdi, yana çekilip başımı eğdim. Göğsüm bir yerlerden koşup gelmişim gibi inip kalkıyordu. Ve ne kötüdür ki pişmanlık hissetmiyordum. Adım attığım odanın bir köşesine çekilmiş, gözlerim yerde öylece duruyordum. Zaman, zemine dökülmüş gölgelerin arasından kan gibi akıyordu.
Önüme serilen, alazlardan bir yolda ayaklarım kendime takılıyordu fakat diğer yanıma inat yol almaya devam ediyordum. Bir deniz kıyısından sürekli kendimin parçalı yansımasına bakıyordum.
Alaz'ın yanıma gelip bana bir şeyler söylemek, telkinler etmek için duraksadığını görmedim. Görseydim eğer daha büyük, çok daha büyük bir çukura yuvarlanacaktım. Gözlerim iyi ki onun gözlerindeki anlayışı görmemişti, iyi ki bende kendine benzettiği bir şeyleri keşfedişine şahit olmamıştım. Uğursuzlaşmış adım sesleri ve kağıt hışırtıları arasında cezalı bir çocuk gibi kıpırdamadan duruyordum. Pişman değildim ama Çağlar'a yaptığımdan utanıyordum.
Alaz'ın destekleyici elini omzumda istiyordum ama iyi ki öyle olmadı. Çünkü bundan daha fazla aşık nasıl olunur bilmiyordum.
Onları elimi göğsüme koyarak bekledim. Birkaç kilitli çekmeceyi her gün yaptıkları şeyler gibi açmışlardı. Duvarlarda artan hareketli gölgeleri seçtikçe eski Riva Özer'in kum gibi dağıldığını görüyordum. Zincirlerimi kırmıştım.
Annem her eve geldiğinde onu başka biri olarak karşılamıştım ama şimdi olmak istediğim kişiye dönüşmüştüm.
Üzülürüm belki ama pişman olmam.
"Bile bile iz bırakacağız."
Alaz terlemişti, omuz silkerek alnına düşen saçları geriye itti. "Yeniden Alaz Karay oldum," dedi yüksek sesle. Gözlerinin içi parlıyordu. Onu böylesine mutlu görmek içimi yaktı. Kafayı yiyecektim ona hissettiğim şefkatin büyüklüğü yüzünden.
Ne zaman açtığımı hatırlamadığım saçlarımı bir çırpıda yeniden topladım. Ondan güç alıyordum. Kendimi dikleştirdim ve ellerimi arkamda birleştirip öne doğru bir adım attım.
"Galiba kendinizi bana hırsız olarak tanıttınız da ben yanlış hatırladım?"
İkisi de aynı anda kafalarını kaldırıp yüzümdeki o ani gülümseyişi gördüler. Jülide "Her şey için teşekkür ederiz," dedi sadece minnettar bir şekilde. Alaz ise elleri dosyalarda kalmış bir şekilde durdu ve yüzüne benimkinin aynısı yaramaz bir gülümseme oturdu.
"Alaz, bir şey bulmuş olabilirim."
Hızlıca yüzündeki o anımızı silip Jülide'ye döndü. "Ver bana. Alaşağı edeceğiz şerefsizleri."
Biraz önceki bakışmamız rüyama girecek kadar sarsmıştı beni. Bunca tehlikenin, entrikanın ve alevin içinde her seferinde en yanlış kişinin, benim için en doğrusu olduğunu hatırlıyordum. Beni buna mecbur ediyordu.
Üzerindeki müthiş bir enerjiyle ileri atılıp kağıtları eline aldı. Hemen arkasındaki ofis sandalyesine kağıtları hışırdatarak çöktü ve Jülide'nin üzerine fener tutmasıyla hızlıca göz gezdirdi. Her birine özenle bakarken mırıldanmalar çıkardı.
Sonunda ise diğerlerinden daha belirgin bir tepki gösterip açtıkları kasadan kayan gözlerini üzerimde sabitledi.
"Korkarım ki müdürünüz bir orospu çocuğu..."
*****
Hızlı adımlarımızın titreyişi karanlık okulun içinde gümbürderken kalbim boğazımda atıyordu. Alaz arkada kalmama izin vermediği için ortalarında, aynı onlar gibi acele adımlar atıyordum. Gece, yaşadığım öncekilerden çok daha uzun gibi gelmişti. Bitmiyordu ve her yanım şok içindeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuğu: YOL
Teen Fiction#4 Yalnızlık^^ Yalnızlığı en iyi anlatan hikaye! "Evrende bin bir yanlışlık var. Fakat ben en olmazı yaşıyorum. Okulda normal bir öğrenci sandığın narkotik polisinin gizli görevini ortaya çıkarmaktan daha kötü olan bir şey varsa o da, o polise aşık...