Bekleyiş sonsuz ölüm gibi, istersin gün yarın olsun.
İnsanları uzaktan izleyip onlar hakkında onların bile bilmediği izlenimler edinmek yapmayı en çok sevdiğim işlerden birisiydi. Eğer bir senarist olmayı amaçlıyorsan, yazdığın metne yerleştireceğin insanlar; onların duyguları ve tabii ki davranışlarından ibaret olmalıydı.
İşte ben de, beni hiç tanımayacak olan, yalnızca simamı bilen insanların hayatına sızmayı; onlarla düşünüp onlar gibi tepki vermeyi bu yüzden hep sevmiştim. Fakat bu... Fakat bu, Alaz, çok başka bir şeydi. Gizli gizli oradan oraya dolanırken, sanki birden içinden geçemeyeceğim bir duvar örülmüştü karşıma.
Sarsılmış bir şekilde fark edilme korkusuyla arkamı dönüp duvara yaslandım.
Jülide, Alaz'a neden bakıcı –belki de koruyucu- olarak gönderilmişti? Daha da önemlisi kim tarafından? Bu insanlar kimin sözüyle buradalardı?
Şaşkınlıkla elimi göğsümün sol tarafına koydum. Peki ya neden biraz önce orası yanmıştı? Konargöçer, yalnızca gözlemci Riva'nın biraz önce gözbebekleri titremişti.
Yanlış bir şeyler vardı. Çok yanlış.
*****
Annemin, Bodrum'un kalbinde yükselen modern malikânesine giriş yapmak için peş peşe adımlar attım. Elmaslarla işlenen "Hanzade Jewellery" tabelası gözümü alırken omuzlarımdaki kırmızı kadife sırt çantasını düzelttim. Nedense sağdaki bölmede her zaman üniformalı sekreter kızı göremedim. Her yer boş bir metalik renkle parıldıyordu. Bu basık, son teknolojili bina misafirlerin gözünü iç dizaynıyla boyamaya yetiyordu. Burayı özel bir uzay üssü olarak tasvir edebilirdim.
İtiraf etmek istemesem de sıralı vitrinlerin içindeki mücevherlerin korkutucu bir şekilde rüyama girmesi beni rahatsız ediyordu. Onları annemi elimden aldıkları için birer rakip olarak görmekten kendimi alamıyordum.
Gelip giden kimse olmadığı için annemi kendim bulmalıydım. Büyük ihtimalle ofisinde değil, bodrum kattaki tasarım odasındaydı.
Otomatik iki demir kapıyı, hayatımızın dönüm noktalarının tarihlerinden oluşan şifreyle açtım. Etraf sessizdi fakat yine de buraya geldiğimde sanki bir kazan dairesinden yükselen uğultular işitiyordum.
Yanımda Adel'in de olmasını diledim.
Son şifreyi babamın gidiş tarih olarak yazıp bir 'klik' sesiyle son odacığa girdim.
Normal insanlar annesini ziyaret ederken kaygılanmazlar ama ben onu uzun aralıklardan sonra görmeye gelirken uyuz edici bir stresle baş etmek zorunda kalıyordum. Metalik mavi renkli, tonlarca ağırlıktaki son kapının önüne dikildim. Sağ ve soldaki kameralar bu odacıktaki tek bir kör nokta bile bırakmıyordu. Şimdiyse bakışları üzerimdeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuğu: YOL
Teen Fiction#4 Yalnızlık^^ Yalnızlığı en iyi anlatan hikaye! "Evrende bin bir yanlışlık var. Fakat ben en olmazı yaşıyorum. Okulda normal bir öğrenci sandığın narkotik polisinin gizli görevini ortaya çıkarmaktan daha kötü olan bir şey varsa o da, o polise aşık...