"Bir an seni bulduğum günü anımsadım, kalbimin durduğu yerdesin."
Önüme bir ödülmüşçesine sunulan günleri bir bir harcamaya yatkındım. Dönüp yakın maziye baktığımda onlara karşı daha hoyrat, daha savurgan yaklaştığımı görebiliyordum. Şimdiyse duvarlarda, elimin altındaki renkli ekranlarda karşıma çıkan takvimlerden kaçar olmuştum. Son senemizdi bu; artık hepimiz bundan sonrasını düşünmek zorundaydık. İçimde Riva adını verdikleri kız, burada, Bodrum'da zamanı durdurmak istiyordu. Sıkılana ya da birileri onu terk edene kadar.
Günler derken... Günler yalnızca takvimden kopan kâğıt parçaları gibi arkasına bakmadan uçup giderken alıştıklarıma daha da bağlanmaya, hayatıma yeni giren insanlara da aşina olmaya başlamıştım. Alaz Bulut dedikleri yabancı çocuğunu da gerçek adını kendi ağzımda söyleyişimle birlikte tanımaya başlamıştım. Şimdiyse o kadar benden, o kadar bana ait geliyordu ki... Sırrı sadece ama sadece benimdi.
İşin sürekli beni uyaran kısmı da sahici Alaz'ın bana alışıyor olması gerçeğiydi. Kendimi bir türlü aksi için ikna edemiyordum. Bence kesinlikle alışıyordu.
Tiyatro provaları ise bunun için kocaman bir araçtı. Her şey böylesine hızla gelişirken içimde, aklımı meşgul eden derin karanlıklar da vardı. Her ihtimalden korkar olmuştum. Aşk sahneye çıktığında insanın hep hüzünlü olmasıymış. Ve yaşadığım dinginlik, yaptığım tüm bu değişik şeyler ve içimde körüklenen apansız cesaretler her aşkın insanı biraz değiştirebileceğinin göstergesiymiş.
İşte bu bahsettiğim günler gibi biz de hızlanmıştık. Alaz senaryoyu ezberlemek üzereydi. Beklediğimden çok daha iyi gidiyordu fakat kadrodaki kimseyle kaynaşmaması önemli bir eksiklikti. Buna diğerlerinden az olmasına rağmen ben de dahildim. Anlaşsak iyi anlaşırdık ama bunun olmaması için özellikle çabalıyor gibiydi. Onu destekleyişim, cesaret verişim, durup dururken ona gülümseyişim Alaz'ı şaşırtıyor, hatta ona korku veriyordu.
Ama içimde bir yerlerde artık bana onları tuzağa düşürdüğüm ve tehdit ettiğim için kızmadığını ve Riva'yı, davranışlarını kabullendiğini biliyordum. Çatık kaşları ve siyah bakışları altında bile bu benim için bir gerçekti. Utangaç bir çocuktu içi.
Tüm bunları düşünürken ona dalmaktan başka bir şey yapamamıştım. Sahnenin ucuna oturmuştu, sarkıttığı ince bacakları yere değiyordu. Gömleği, öne doğru eğildiği için omuzlarından hafifçe gerilmişti. İzlendiğini fark edince bana çevrilen bakışlarından kaçıp başka yere döndüm. Dikkatimi, çalışan Hazal ve Alpay'a çevirmeye çalışsam da ona çekiliyordum. Yaptığı işe odaklanışı, düşünür gibi alnını kırıştırışı kusursuzdu.
İkinci kez yakalandığımda artık bir şey söyleyecekmiş gibi tamamen bana döndü. Şirin bir edayla gülümsedim kocaman.
"Her zaman böyle mutlu musundur?" diye sordu. Böyle bir soru beklemiyordum.
"Hayır," diyerek gerçeği saptırdım. İnanmamış gibi kaşlarını kaldırdı. Elimi gevşekçe salladım. "İyi, hadi devam et sen."
"Bak, bana ne zaman böyle desen yaptığın şeyi yapmaya devam ediyorsun."
Kelimeleri hızlı hızlı telaffuz edişi çok gülünesiydi. "Ay, nasıl da tanımış beni," diye dalga geçtim ona doğru eğilip.
Belime koyduğum ellerimle duruşuma bakıp "Yılışık," diye söylenerek yaptığı işe geri döndü. Kâğıda öyle bir bakıyordu ki sanki yüzünde ufak bir gülümseme vardı. İçimde kocaman bir mutlulukla geri geri gittim ve elimle beyaz gömleğiyle yine her zamanki gibi çok iyi gözüken Demir'e işaret verdim. "Işıklar açılsın. Prova başlıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuğu: YOL
Jugendliteratur#4 Yalnızlık^^ Yalnızlığı en iyi anlatan hikaye! "Evrende bin bir yanlışlık var. Fakat ben en olmazı yaşıyorum. Okulda normal bir öğrenci sandığın narkotik polisinin gizli görevini ortaya çıkarmaktan daha kötü olan bir şey varsa o da, o polise aşık...