On Dört: Sarışın

13 0 0
                                    

"Elimi bırakma tuttum nefesimi/ Gülüşüme bakma göstermez içimi

Korkuyorum, kurtar beni."

Alaz

"Hiç iyi değil."

Kafamı bulandıran düşüncelere bir taş misali çarptı zarif sesi. Onu yeterince uzun zamandır tanıyordum; iyi değil diyorsa iyi değildi. Toparlanmaya çalıştım. Ayılamıyordum.

Ne zaman bu duruma geldiğimizi çözmeye çalışıyordum fakat kızın yolun karşı tarafındaki bakışlarından öncesi yoktu; hayatımıza biz daha ne olduğunu anlamadan dahil olmuştu. Bu sefer de yine, yeniden benim suçum olduğunu düşünmek istemiyor olsam da Jülide'nin bakışlarından bile çekip alabiliyordum. Yalnızca birkaç ölümcül hafta daha sabrettikten sonra kapatmalıydık bu bize hayatımızın bedelini ödeten çalkantılı dosyayı.

Sonsuza dek bir daha buraya uğramayacaktım.

Bazen camın dibine yavaşça yürüyüp böyle bir durumda düşmeseydim bu ada misali küçük semte, nasıl duygular besleyebileceğimi düşünürdüm. Sonra ise neredeyse nefes nefese tabancamın yanına gider, uzun uzun elimde çevirir dururdum.

Mesleğimde duyguya yer yoktu.

Onu bu yüzden seçmiştim. Bu yüzden seçilmiştim.

"Amcam aradı, ona söyleyemedim," dedim, kafamdaki yük olmaktan öteye gidemeyen bulutları dağıtmak için. Yandaki göstermelik maun raftan aldığı ciltli, kalın kitabı elleriyle inceledi.

İkimiz de kimden bahsettiğimi iyi biliyorduk.

"Sürekli rapor istiyor."

"Haklı," dedi kitabın yılan gibi kıvrılan dokusunu, yüzeyini elleriyle okşamaya devam ederken. Kaşlarını kaldırmıştı. "Ona ne isterse vermelisin. Seni o kurtardı." Kitabı kucağına bırakıp bu sefer ellerini saymak için kullandı. Aşina olduğum sözlerin dilinin ucunda olduğunu hissettim. "Ülkeden sürülebilirdin, hapse girebilirdin."

Yeniden nefesimi daraltan o hisle sarılırken içim aniden ayağa fırladım. Bu dengesizlikle kıyısından döndüğüm doktorluk mesleğinde insanlara yarardan çok zarar sağlayacağıma emindim. Jülide ise davranışlarıma alışkındı. Bazen tüm bu tepkilerimi normal olarak karşılaması iyi mi diye düşünüyordum. Kafamdaki her bir düşünce sahası dolaşarak kördüğüm olmuştu.

Raflara doğru sıkıntılı adımlar atarken defalarca duyduğum sesi arkamdan geldi. "Bütün ülke seni konuştu günlerce. Kimi konuştuğunu bile bilmeden..."

Biliyorum. Ve artık geride kalması gerekiyor.

Adımlarım daha da ağırlaşırken zihnim bu ikazlarla savaş alanına döndü. Sürekli çalışıyor, tüm bu her şeye bir çözüm arıyordu.

Bulamıyordu.

"Alaz," dedi, ben arkamı dönüp onun kızıl saç örgülerinin koyulaştığını görürken. Sert bakışları gözlerime değdiğinde hissettiğim kördüğüm daha da belirginleşti.

"Kendi adaletini sağlamaya çalışanlar da cezalandırılırlar."

*****

Sert, inatçı adımlarım yerine atan nabzımın adi bangırtısını ve bastıran karanlıkla cesaretlenen cırcır böceklerini duyuyordum. Onlar bir zaman sonra kesintisiz ötmekten çatlayıp ölürler. Benim sonum da bu.

Sinir ve geleceği öngöremememin huzursuzluğuyla bileklerimdeki gücü yitirdiğimi fark ediyordum. Bünyem artık çok zayıftı. Mutlak kuvveti sağlayan tek şey, beyin, cezama onunla başlamışlardı. Beni manipüle etmenin tek yolu, diye düşündüm elimi çileden çıkmış gibi arabamın kapı koluna atarken. Başarıyorlar.

Kuğu: YOLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin