"Hiç düşünmeden, sorgu sual bilmeden yardım et bana."
Jetten, midem iyice kötüleşirken inmiştim. Karnımın biraz üstünü tutarak ileri doğru sendeledim, Jülide'nin giymemi söylediği gömlek çeneme kadar ulaşmış, sanki beni boğuyordu.
"Bu taraftan," dedi sarışın yardımcı pilot.
Bir an içinde kendimizi pistin kenarındaki çalılıkların içinde bulduk. Etrafıma bakındım, bir koruluk görüyordum. Dalları karışık, ince uzun ağaçlar önümüzü kesiyordu. İçim "Yanlış yoldayız," diye figan etse de sesimi çıkaramadım. Alaz elimi sanki canını yakmışım gibi bıraktı.
Onlar iyice arkamda kalırken ayaklarım kurumuş otlar yüzünden korkutucu sesler çıkarıyorlardı. Yürüdüm, tam olarak ne kadar olduğunu bilmeden ve nereye gideceğimi hiç öğrenemeden. Birden tökezlerken birisi beni kollarımdan tuttu.
Arkama dönüp dizlerimi kan içinde kalmaktan kurtaranın kim olduğunu görecektim ki Deniz'in avcı gözleri yüzüme baktı. Bir çift el ağzımı kapattı ve bilincim yerinden giderken beni bilmediğim yerlere sürükledi.
Unutmuştum; Alaz çoktan yara bere olmuş dizlerime yardım edemezdi.
Sıçrayarak ve bir eli sıkarak uyandım. Gözlerimi kırpıştırıp hala korkan bedenimle nerede olduğumu bulmaya çalıştım. Sonra Alaz'ı gördüm. Elimi tutan oydu ve korku dolu halime ne olduğunu anlamak ister gibi bakıyordu. Nefes nefese bir kez daha sıktım elini, gerçekliğini kendime inandırmak için. Deniz çoktan gitmişti ve hala kayan arabanın içindeydik. Başım uyurken omzuna düşmüştü.
Sanki birden ondan da korkarak kendimi geriye attım. Her şey yolunda, Riva.
Plakası benim bildiklerimden farklı olan araç, biraz öncekine göre yavaşladı. Belki de ben ilk uyandığımdaki panikle daha hızlı gittiğimizi sanmıştım. Jülide öndeki koltukta, aynayı aşağı indirdi ve rujunu tazeleyip saçlarını düzeltti.
Alaz'sa adını koyamadığım bakışlarla bana bakmaya devam etti. Sonra uzanıp aynı Jülide gibi benim saçlarımı düzeltmeye başladı. Parmaklarıyla açık sarı kaküllerimi düzeltti. Üzerimdeki şifon, fırfırlı yaka ve kol detayı olan bu gömlek gerçekten de resmi bir yere gittiğimizi gösteriyordu. Nefesimi tutup sesimi çıkarmadım. Soğuk parmaklarıyla, yanağımdan omzunun izini silmek ister gibi dokundu. O korkunç rüyanın fısıltısını hissettiğimden istemeden titredim.
Elini rüyamdaki gibi hızla benden çekip uzaklaştı ve kendi camına döndü. Utançla gözlerimi yumdum.
Bir yandan da elim yanağıma gitti. Silemeyecekti. Bıraktıklarının her biri onun ulaşamayacağı kadar derindeydi. Bunu ben seçmiştim.
Araba durduğunda şoför hemen inip ilk benim kapımı açtı. Tereddüt ederken yine Alaz'a baktım. Çünkü ben birçok kez denemiştim ve benim bütün yollarım ona çıkmıştı. Yalnızca "Yüzleşeceğiz," dedi. Yüzleşeceğiz, diye tekrar edip arabadan indim. Jülide çoktan inmişti, Alaz da diğer taraftaydı. İlk fark ettiğim şey şoförün sadece benim kapımı açmış olmasıydı. Birileri heyecanla beni bekliyordu ve bu durum Alaz'ın hiç hoşuna gitmiyordu. Bunca muameleye karşın kim olduğunu tahmin bile edemiyordum.
Kapının yamacında durup başımı hiç bilmediğim bir şehrin gökyüzüne çevirdim. Şehirlerin ışık kirliliğinden görünmeyen yıldızlar, nedense burada çok parlaktılar. İstanbul. Kiminle hangi oyunu oynuyorum bilmiyordum.
"Riva!"
Jülide seslenince toparlanıp onlara yetişmeye çalıştım. Arabanın arka tarafından dolanınca neden herkesin bu kadar kılık kıyafete kadar telaş yapıp acele ettiğini anladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuğu: YOL
Teen Fiction#4 Yalnızlık^^ Yalnızlığı en iyi anlatan hikaye! "Evrende bin bir yanlışlık var. Fakat ben en olmazı yaşıyorum. Okulda normal bir öğrenci sandığın narkotik polisinin gizli görevini ortaya çıkarmaktan daha kötü olan bir şey varsa o da, o polise aşık...