Kelimeler yetmiyor anlatmaya, korkuyorum.
İlk bakıldığında dikkat çekici bir özelliği yoktu. Sıradan bir lisenin, sıradan bir öğrencisiydi. Onun her zamanki hızlı, kendini öne atarak yürümesini izlerken gözlerimi kıstım. Çantası hep yaptığı gibi sağ omzunun üzerinden aşağı sarkıyor, adım attıkça hafif hafif sırtına vuruyordu. Boynuna astığı kulaklık bana hep tanıdık, dost canlısı bir şeyleri hatırlatırdı. Ancak Alaz kesinlikle dost canlısı sayılabilecek bir tip değildi.
O uzaklaşırken cama biraz daha yaklaştım. Şimdi siyah kapüşonlusunu basketbol sahasının tellerine asacak, çantasını bir köşeye bırakacak, kulaklığını ise onun üzerine koyacaktı. Ve aynı her geçen gün gibi, bugün de çevresindekilerin gıpta edeceği şekilde elindeki topu potaya sokup duracaktı.
Ben nasıl filmlerdeki başka dünyalara tutunuyorsam sanırım o da bu sahanın içinde buluyordu sihirli bir şeyler.
Bazı şeylerin hiç değişmiyor oluşuna gülümsediğim sırada sınıf arkadaşım Hazal omzuma dokundu. "Şu çocukta ne buluyorsun gerçekten anlamıyorum."
Başını iki yana sallarken siyah, düz saçları hareket ediyordu. Gülümsemem derinleşti. "Henüz bulamadım ama bu bir şeylerin olmadığı anlamına gelmiyor."
"Onu kastetmediğimi biliyorsun."
"Biliyorum da... Bence hoş yani," dedim omuz silkerken. Hazal benim aksime oldukça gergindi. Suratını astı.
"Eminim öyledir de... Hoşsa da kendine hoş. Çocuğun iletişim problemleri var."
Kocaman bir kahkaha attım zil çalarken. "Seni tersledi diye böyle yapıyorsun, değil mi?"
Biraz önce durduğum yerden yan yana hızlıca uzaklaşırken adımlarımız uyumluydu. Onunla dalga geçişim keyfini yerine getirmişti. Aceleyle elini sırtıma koydu. "Çabuk yürü, çalışmak için bir saatimiz var! Sınavda göreceğim ben seni..."
*****
Okulumun harika kutu kahveleri vardı. Onlara böyle demeyi seviyordum çünkü bu şekilde ağızdan çıkışı çok güzeldi. Sırtımda çanta ve elimde iki tanesiyle koridorda yürüyordum. Üzerimdeki yok denecek kadar az kaygı sınavdan değil, birazdan Alaz'la yan yana oturacak olmamızdandı.
Neyse ki bardaklardan elim yanmıyordu. Benimki zaten soğumuş, bitmek üzere olandı. Alaz'ın bir yerlerden karşıma çıkıp görmemesini dilerken riski azaltmak için kendiminkini bir çırpıda bitirip sağımdaki mavi-yeşil çöp kutusuna attım.
Kapısında 10-D yazan sınav sınıfıma geldiğimde henüz burada olmadığını görüp nefesimi rahatlayarak dışarı üfledim.
Kendi sırama geçerken kimse görmeden kahveyi yan sırama bıraktım. Büyük olasılıkla o gelene kadar içilebilecek kıvama gelirdi. Biraz sonra içilebilmesi için açılmış o ufacık deliğe onun dudakları değecek ve belki de mutlu olacaktı.
Bir an için yorulduğumu hissederken arkama yaslandım ve önüme beyaz kapaklı, hoş bir defter açıp not okumaya, biraz da onun gelmesini beklemeye başladım. Sonunda, ardında iki kişiyle girdi sınıfın içine. İnce, biçimli bacakları uyuşukça hareket ediyor, gözlerinde nadiren gördüğüm bir şevkle peşindekilerle konuşuyordu. Bizim dönemimizden iki oğlandı bunlar.
"Abi ben mi hiç çalışmadım sen mi?" O sırada elleriyle ikisini gösterdi. Adının Alp olduğunu sandığım çocuk öne atıldı.
"Ben tabi!"
Üçüncüsü her an kahkahayı basacak gibi duruyordu. Düşündüm ama adını bilmiyordum. İkisinin arasına girmesine rağmen onlara kıyasla hayli kısaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuğu: YOL
Teen Fiction#4 Yalnızlık^^ Yalnızlığı en iyi anlatan hikaye! "Evrende bin bir yanlışlık var. Fakat ben en olmazı yaşıyorum. Okulda normal bir öğrenci sandığın narkotik polisinin gizli görevini ortaya çıkarmaktan daha kötü olan bir şey varsa o da, o polise aşık...