Otuz Dört: Zalim

10 0 0
                                    

"Sana yalvarmıştım, sana yakarmıştım/ Senden başka kimsem yok demiştim."

Son seferinde bana sevdiğim söylenmişti. Dudaklarıyla olmasa bile beni gördüğündeki o kör dikkatinden, birlikte olmadığımızda çektiği sıkıntıdan ve gözlerindeki o parıltıdan bana hep aynı şeyi fısıldamıştı.

Araf denen şeyin ne olduğunu şimdi öğrenmiştim. O güne dek karşılaştığım her bir insanı tenimde hissediyordum. Nedense şimdiye kadar hepsi bana acı verecek kadar fevri ve kinciydi. Sıcak, tenime değiyor ve değiyordu. Kaçmak için kendime bir kapı arayacaktım fakat gözlerim hiç açılmadılar.

Boğucu bir şey beni göğsümden boynuma doğru sararken sonumun nasıl olacağını fark edebildim. Beni terk etmek üzere olan bilincim son düşüncelerini yaşıyordu. Gerçeği anladığım için buna minnettar olmalı mıydım bilmiyordum.

Sonra kontrolünü kaybetmeye başladığım bedenimin bel boşluğundaki tutuşla büyük bir nefes almam aynı anda gerçekleşti. Ancak aldığım nefes o kadar kirli, o kadar zarar vermeye ant içmiş ve o kadar siyahtı ki... Hemen yaptığım hatadan geri dönmek istedim. Yapamıyordum. Şimdiye kadar tutunduğum, bir şeyler biriktirdiğim o bilinç canımın ucunda beni terk etmek üzereyken düşüncelerim soluklaştı. Bana kimse son nefesin böyle bir şey olduğundan bahsetmemişti.

Tutunmak istedim. Bir an çok istedim. Yeniden bir şeylere dokunmak istedim. Sonra aynı dokunuşu yüzümün derilerinde hissettim. Artık hissim son demlerinde her hücreme dokunabiliyordu. Bu, korkunç bir son farkındalıktı. Yapabilsem ürpereceğimi biliyordum.

Birden nasıl oldu bilmiyorum uçlarına doğru rengi açılan saçları gördüm. Bu saçları her gün aynada görürmüşçesine tanıyordum. Bir yerlerden gelip ellerimi tutan birine aitti. En derinden onun ismini okusam da söyleyemiyordum.

Sonra tekrar sarsıldım. Yine usul usul korkacaktım fakat birden bu dumanlı yer yerine yeni bir şeye çekilmiştim. Yüzüm bir şeye gömülürken eller artık sırtımda ve bacaklarımın hemen altındaydı.

Koku her zaman hafızaya giden en iyi yoldur derler. Yüzümdeki deriler yumuşak bir şeye yaslanmışken burnum keyifli, daha soğuk ve iyileştirici bir şey hissetti. Ben bu kokuyu bir yerlerden hatırlıyordum.

Nereden olduğunu hiç bulamadan kendimle vedalaştım.

*****

Yalnız uyanmak bu kadar şeyin arasında en kötüsüydü.

Tedavisi yoktu, genel olarak benden kaynaklanıyordu ve fiziksel yaralarımdan çok daha ötedeydi. Kenara itilmiş olmak, sevilmemek, sürekli sıkıntı veriyormuş gibi hissetmek gözlerimi açmamla birlikte üzerime hücum etmişti. Yüzüm, bir şeyler söylemek istediğimde şiddetle acıyan boğazımla buruşuyordu ve ter içindeydim.

Dahası hayal kırıklıklarım bir su gibi dalgalanıyor, dalgalanıyor ve boyumu geçiyordu.

Hırs içinde kolumdaki çirkin şeyi kopardım ve acı damarlarımdan bileklerime büyüyerek ilerlerken çığlık atmamak için dudaklarımı ısırdım. Tuzlu bir tat damağıma dökülürken kendimi ağlamamak için özellikle sıktım. Yalnızlıktan daha fazla nefret ettiğim bir şey varsa o da bir hastane odasında çaresizlik üstüme başıma sinmişken yalnız olmaktı.

Gözlerimi yabancıladığım yeni güne açmamdan sonraki on dakikayı ne olduğunu anlamayarak boş bakışlarla geçirmiştim ama sonraki evre beni bu hale getirmişti. Kafamdan sürekli sessiz ve kimsesiz bir yerde oluşum ve bayılmadan önceki alevlerin kör edici ışığı geçiyordu.

Dikkatimi ısrarla beni korkutan ve rahatsız eden görüntülerden, ferah ve şık dizayn edilmiş bu hastane odasına vermeye çalışıyordum ki kapı yavaşça açıldı. Kimle karşılaşacağımı kestiremiyordum, bu yüzden sessizce yattığım yere biraz daha gömüldüm.

Kuğu: YOLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin