Yirmi Dokuz: Gece

6 0 0
                                    

"Farkındayım, kazanmalı kaybetmeliyim/ Aşk uğruna harp etmeliyim."

Bana uzattığı şeye bakakalmıştım fakat şaşkınlığıma zaman tanımadı. "Bin," dedi kaba bir sesle. Sanki bana bir şey yüzünden öfkelenmişti, yine de şu an bu durumun üzerinde duramayacağım bir meseleyle karşı karşıyaydım.

"Korkarım," diye cevap verdim, önümdeki yüksekliği bacak boyumu geçen motosiklete bakarken. Birisinin buna sahip olmasına şaşıracak kadar hayal gücü kıt bir kız değildim ama Alaz'ın buna sahip olması iki kere düşünmemi gerektirmişti.

"Berge'yle daha önce bindiğini gördüm." Kaskı takmam için başıyla işaret verdi. Kaşlarımı sorgulayıcı bir tavırla çattım.

"Beni ne sıklıkla gözetlersin mesela?" Bacağımı diğer tarafa atıp motora yardımsız çıkmayı başardım. Beni hareket ettiremesin diye kaskı kucağımda sabitleyip sıkı sıkı tuttum. "Peşin peşin söyleyeyim," dedim gözlerimi büyüterek. "Hız yaparsan düşüp ölebilirim."

Elimdeki siyah kaskı zorla alıp kafama sertçe geçirdiğinde "Seni koruma şartlarım bunu da içeriyor," dedi ve sağlıklı bir cevap hakkını elimden aldı. Ona artık ancak boğuk bir şekilde karşılık verebilirdim ki kollarım belini bulduğunda bunu istemediğimi fark ettim. Beni zaten her şekilde alt edebilirdi.

Birkaç dakika sonra zemini taş bir otoparka geldiğimizde mekânın girişinde bizimkine benzer bir sürü motosikletin, birkaç tane de arabanın olduğunu gördüm. Alaz'dan hemen sonra aşağı atladım. Kendi kaskını çıkarttıktan sonra ben uğraşırken bana doğru uzandı. Ellerim soğuk elleriyle çarpıştı ve kask saçlarımı dağıtarak başımdan çıktı.

Gözlerim hafifçe Alaz'a çıkarttığımda bugün ilk kez dudaklarında bir kıpırdamanın olduğunu gördüm. Kaskı bırakıp eliyle saçımı düzeltirken onu öptüğümdeki yakınlığımızı hatırladım.

Kaygan tenimize yağmur damlaları düşüyordu.

"Küçük," dedi sesindeki derin bir tonla.

"Ne?" diye sordum istemsizce. Parmağı saçımdan kayıp kaşımın üzerinden bir kavis çizdi.

"Fazla küçükmüşsün." Sesindeki bir şeyler kafamı karıştırıyordu ama biraz önceki kesinlikle bir hitap kelimesi gibi gelmişti. Daha ben onun yaşını soramadan kendi kendine bir şeyler mırıldanıp elini çekti. Geri çekilip "Gidelim," dedi. Gözlerinin kaydığı yere bakarken elim istemsizce saçlarıma gitti.

Önünde lacivert bir "Gece" tabelasını ve öndeki iki korumayı gördüğümde "Burası yasal mı?" diye sordum.

Omzunun üzerinden geriye doğru bakıp "Ben polisim, Riva," dedi. Ses tonunun sabit olmasına rağmen önüne dönüp hızlanmadan önce dudaklarının kıvrıldığına yemin edebilirdim. Deri ceketinin cebinden çıkardığı siyah kartla içeriye girebileceğimizi düşünsek de iki adam önümüzü kesti. "Üye olmayanlar giremez."

Alaz yanımda her an bir şey olacakmış gibi gerildi, ikimizin de güvenlik görevlilerine karşı yaşadığımız birtakım sıkıntılar vardı. "Riva Hanım benim misafirim," dedi yalnızca. Diğer adam onun kartına göz attıktan sonra bana döndü. "Alaz Bey, kız reşit mi?"

Alaz tereddütsüz "Evet," dedi. Adamların geri çekilmesiyle sınavı geçtiğimizi anladım. Aşağıya inen kırmızı halıyla döşeli koridorda son adımlarımızı atarken "Başıma bela açacaksın," dedi. Omuz silktim, beni kendisi getirmişti.

Koridor bizi fazla kalabalık olmayan, masalarda grup grup insanlar oturan, ışıklı, müzikli bir mekâna getirmişti. Duvardaki içkilere ve etraftaki insanlara bakıp gerilmemeye çalıştım. Alaz ile genişçe bir locaya geldiğimizde gözlerim yalnızca Jülide'yi tanıdı. Koyu göz makyajına, fönlü acı kızıl saçlarına ve dar, mini, askılı siyah elbisesine bakıp yanlış giyindiğimi anladım. Böyle bir yer için siyah dizleri yırtık bir kotla pek de revaçta olamayacağımı fark etmem on saniyemi aldı.

Kuğu: YOLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin