Sekiz: Bedel

23 0 0
                                    

Yaramızı unutturur, yarayı kanatan aşk.

Hayatın bizi kucağına atacağı hadiselere uydurduğu kılıflara hep çok şaşırmışımdır. Tıpkı zekice yazılmış senaryolar gibi, iç içe geçmiş olayları bir bir oynuyorduk. Buna mahkûmduk.

Çok önceden bizim için yazılıp çizilene, bir kez olsun bakmadan sergileyeceğimiz perdelere atılıyor, üzerimize yapışan rollere sadık kalmaya çalışıyorduk. Daima nefes nefeseydik. Bitmeden tükenmeden buradaydık.

Tıpkı talihsiz kapüşonlum gibi ben de yerle yeksandım. Her şeyimle tozu, pisliği, sırtımı yasladığım evi, onu, hissederken biraz olsun yaşayacaklarımı kestirebilmeyi diledim. Başıma bir silah dayalıydı ve vereceğim tepkiler beni ya hayatta tutacaktı ya...

Hıçkırığımda boğulmamayı becerebilmeye çalıştım. Ölüm adlı suarede başrol bendim bu akşam.

"Si-silah..." Kelimesi zorlukla çıktı dudaklarımdan inler gibi.

"Tabanca," diye düzeltti, neredeyse hırlarcasına. Görebiliyordum. Beni asla inandıramadığı öğrenci maskesini indirmişti. Hayır. Ben çekip almıştım onu oradan. Sert bakışlarını gölgeleyen sahte kimliği artık gözlerinde olmayan gözlüğüyle bir yerlerde kayıplara karışmıştı.

Yüzüme değen şeyin korkutuculuğunun dalgalarını bütün tenimde hissedişimle yapabildiğim tek şey titremekti.

"Sen kimsin?" diye bir feryat, fısıldayış olarak aksetti sadece ikimizi alan yalnız evin sevimsiz duvarlarında. Damarlarım, onun silahı dayadığı yerde atıyordu sanki.

Alnımı hiç bu kadar sevdiğim olmamıştı.

Biraz sonra yüksek ihtimalle korkudan bilincimi kaybedeceğimi fark ettiği için zar zor geri çekildi. Gözleri öfkeden başka hiçbir şeyi ele vermiyordu ama elindekini yüzümden çekişinde bir şey, bir tepki yakalamıştım. Afallamıştı.

Alnımdaki baskı geçtiğinden vücudumun boydan boya arka tarafının acısını, yankılarını, her hücremde hissettim. Beni yere fırlatmıştı.

"Beni başka biri sandın..." dedim aynı şokla, hipnotize olmuş gibi. Burnundan soluyarak silahını belindeki yerine koyarken bana karşısında yalnız olduğumu hatırlatacak biçimde bağırdı.

"Bunun bedelini ödeyeceksin!"

*****

Açıkçası... Sanki bu dünyaya bedel ödemeye gelmiş gibiydim. Birilerinin kefareti. Şimdiyse günün birinde birisi kalkmış bana 'bunun bedelini ödeyeceksin' diyordu. İlk kez kendi yaptığım bir şeyin bedelini.

Trajik. Beni korkutabileceğini sanıyordu.

Aynanın önünde büyük taşları olan kolyemi boynuma takarken o evden beni neredeyse sürükleyerek nasıl çıkardığını anımsadım. Biraz olsun kendime geldiğim o dakikalarda iki seçenek arasında yanıp kavruluyordum. Bir yanım ona avazım çıktığı kadar "canavar" diye itham etmek istiyordu, bir yanımsa bu bilmediğim işlerin içine beni de çekip al diye yalvarmak.

Bazen yatağımda, uykunun bir adım ötesindeyken uzun uzadıya düşündüğüm olurdu. Varoluşumun insanlarda yaptığı etki, karakterim, yapmak istediklerim ve daha çok bilmeden can verdiğim o kişilik... Yol dönüp dolaşıp aptal olduğuma çıkıyordu. Buna tüm kalbimle inanıyordum.

Birden bire gelen bir utanç kasılmasıyla gözlerimi yumdum. Ona "Bir tür... Mafya mısın?" diye sormuştum. O ise bana bakmıştı. Uzunca bir süre, ben ne düşündüğünü anlamadan. Sonunda birçok filtreden geçmiş gibi kendinden emin bir şekilde vermişti cevabını. "Öyle olsaydım şimdiye senin için bahçede bir çukur açıyor olurdum."

Kuğu: YOLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin