"Kovdum seni hevesimden/ Her birisinden her birisinden, hadi gittim ben!"
Elleri siyah motorunun üzerindeyken, aynı renk gece de onu öyle sarıp sarmalamıştı. Birkaç saniye öylece arkası dönük durmaya devam etti. Sanki olduğu yerde midesine kocaman bir yumruk yemiş gibi daha sıkı tutunmuştu motosikletine. Evet, diye tekrarladım içimden kendime cevap verircesine. Sana hep aşığım. Baştan başa.
Yavaşça arkasını döndü ve yere bakarak bana doğru sert adımlar attı. Yüzüme bakmayı reddederek gözümün önüne düşmüş bir saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdı. Gözlerini yakalamaya çalışıyordum ama izin vermiyordu. Eğildi, eğildi. Ve dudaklarını kulağımın yanına sabitleyerek fısıldadı:
"Sen beni sevemezsin, küçük," dedi kural koyar gibi ve tehlikeli bir tonla ağır ağır devam etti. "Çünkü ben birini öldürdüm."
Ceza.
Sonunda gözlerime baktığında alev alev yanan gözbebeklerinde bir adam gördüm. Günahkâr.
Medet, imdat demektir. Her sıkıntımda, her yalnızlığımda, sebebi o olsa bile sırtımı yasladığım, medet umduğum Alaz; demek bir başkasının imdat çığlıklarının sebebi olmuştu.
Bu hissettiğim, küçük bir kız çocuğu gibi o benzinlikte bir tekerleğe yığılırken babamın kahraman olmadığını anladığımdaki şeydi. Her bir zerresi hayal kırıklığı, ölen umutlar ve boşa beklenen zamanlar kokuyordu. O da bir suçluydu ve benden koparılacaktı. Boğazıma tırmanıp ağzımdan çıkmadan beklediği yeri kanatıyordu.
"Evet," demiştim ona. "Sevemem."
İşte:
O sert rüzgârda ayrıldık.
*****
Tek başımaydım. Gözlerimin önüne savrulmuş saçlarım ve çökük omuzlarımla dünyanın tüm yükü üzerime binmiş gibi hissettim ve birkaç dakika önce gülüp konuştuğum insanların beni bu halde görmemesi için sağıma dönüp birkaç şuursuz adım attım. Kızarmış suratım biraz önceki kıza ait değildi.
Ayakkabılarım ayaklarımı sürüdüğüm yolda ses çıkarırken uyuşmuş gibiydim. Alaz, o kalbimi eline alıp sıkan cani, beni gecenin karanlığında yalnız bırakmıştı. Berge'yi arayacak gücüm yoktu; Alaz'ı mahvederdi.
O cani beni eve bırakmaya kalksaydı dahi artık nerede daha güvende olduğumu kestiremeyeceğimi fark ettim. Sokakta mı yoksa onun yanında mı? Biraz önce bana ne yaptım demişti?
Ellerimle saçlarımı kavradım sıkıca.
Algılayamıyorum.
Birkaç yüz metre sonra önümde bir araba durduğunda hafifçe irkildim. Cam aşağı inerken açık kumral saçları seçti gözlerim. Dağılan kâkülleri gözlerini kapatmış çocuk uzanıp bana doğru kapıyı açtı içeriden.
"Çağrı?" diye sordum usulca.
Bir şey dememeyi seçip uzandığı yerden arkasına yaslandı. Kendimi bir tehlikeden kurtarıyormuş gibi siyah arabanın içine attım. Kafamda tonlarca soru vardı.
Parmaklarını hızlıca direksiyonunun üzerinde oynattıktan sonra ona dönük yüzümü ellerinin arasına aldı ve alnıma sertçe bir öpücük kondurdu. Sonra sessizliğini sürdürerek önüne döndü ve gaza bastı. Bir süre ne yapacağımı kestiremeyerek bekledim. Omzunda asılı bir çantanın olmaması, yüzündeki ifade, araba kullanıyor olması Çağrı'nın bana başka biri gibi gelmesiyle sonuçlanıyordu. En sonunda "Beni toplamaya mı geldin?" diye sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuğu: YOL
أدب المراهقين#4 Yalnızlık^^ Yalnızlığı en iyi anlatan hikaye! "Evrende bin bir yanlışlık var. Fakat ben en olmazı yaşıyorum. Okulda normal bir öğrenci sandığın narkotik polisinin gizli görevini ortaya çıkarmaktan daha kötü olan bir şey varsa o da, o polise aşık...