Ben ne demiştim böyle? Gerçekten ona tatlı olduğunu söylemiştim? Peki o ne düşünüyordu? Çünkü onun ne düşündüğünü anlayamıyordum. Aslında ne düşüneceğimi bile bilemiyorum. O kadar sessizdik ki saatin sesi duyuluyordu.
Tik.
Saat mi durmuştu? Neden hareket etmiyordu? Hayatımda hiç bu kadar utandığımı hatırlamıyorum. Eğer utanınca kızarıyor olsaydım şu anda bir domatese benzemiştim. Kıpkırmızı bir domatese. Ama iyi ki utanınca kızarmıyordum.
Tak.
Saatin sesi tekrar duyulmuştu. Saniyeler ne kadar yavaş akıyordu böyle. Gözlerimi kısacık bir süre kapattım ve açtım. Oturduğum yataktan kalktım.
"Uyanmışsın. Ben doktoru çağırayım." dedim ve hızlı adımlarla odadan çıktım. Doktorun odası olduğunu düşündüğüm odanın kapısına tıklattım. İçeriden 'Gel' sesinin gelmesiyle içeri girdim.
"Atakan uyandı." dememle doktor ayağa kalktı. Odadan çıktı. Ben de odadan çıktım. Doktor Atakan'ın odasına doğru yürürken onu takip etmedim. Tam tersi yöne doğru yürüdüm. Koridorun sonundaki yapıdan içeri girdim. Kokuya aldırmadan. Üstünde ayna olan musluğun karşısına geçtim. Suyu açtım. Suyun serinliği dokunduğum ilk anda bile iyi gelmişti. Aynada kendime baktım. Saçlarım karışmıştı. Yüzümün rengi değişmişti. Bunun büyük bir nedeni utançtandı. Bazı insanlar utanınca kızarırdı. Benim ise rengim atıyordu. Bembeyaz kesiliyordum. Avuçlarımı birleştirdim ve suyun altına koydum. Ellerine dolan suyu yüzüme attım. Bu beni uyandırmıştı. Gece çok iyi uyuyamamıştım. Nasıl iyi uyuyabilirdim ki? Elimde kalan birkaç damla suyla saçımı düzelttim. Bir mendil alıp yüzündeki suları sildim. Sonra bir mendil daha aldım ve ellerimi kuruladım.
Lavabodan çıktım ve Atakan'ın odasına doğru yürümeye başladım. Tam kapıdan girecekken doktor odadan çıktı.
"Bora'yı gördün mü?" diye sordu.
"Bir işi varmış. Birkaç saate döneceğini söyledi. " diye yanıt verdim.
"2 gece daha burada kalmalı. Sonra eve gidebilirsiniz. Evde de iki üç hafta istirahat etmeli. Kendini zorlamamalı." doktor bir an durdu ve beni süzdü. "Anladınız mı?"
"Evet. Kan grubunu unutmuş olabilirim ama o kadar da salak değilim." dedim. Sonra doktora sarıldım. "Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim. Onu kurtardın."
Doktor böyle bir şey yapmamı beklemiyordu. Sanırım o da benim çift kişilikli olduğumu düşünüyordu. Aynı Barlas gibi.Ama bu umrumda değildi. Atakan uyanmıştı. Başka hiçbir şey umrumda değildi. Doktoru bıraktım ve bir şey söylemesine fırsat bırakmadan Atakan'ın odasına girdim.
"İyi misin?" diye sordum. Onu görünce tekrar utanmıştım. Ama hiçbir şey olmamış gibi davranabilirdim. Ben iyi bir oyuncuydum.
"Fazlasıyla iyiyim." Atakan çapkın bir şekilde gülmeye çalıştı. Ama acı yüzünden yüzü buruştu. Bu daha çok utanmama neden oldu.
"Eminim öyledir. Çabuk iyileştin. İki gün sonra evdesin. " dedim. Sesimin titrememesi için büyük çaba gösteriyordum.
Kimi kandırıyordum ben iyi bir oyuncu değildim.
"Öyle. Vücudum artık iyileşmeye alışmış olmalı. Deneyim kazandıkça daha hızlı iyileşiyor." kendini küçümsüyor muydu yoksa bana mı öyle geliyordu? Bana öyle geliyor olmalıydı. Atakan kendini asla küçümsemezdi.
"Aslında benim sana okuduğum kitap sayesinde bu kadar çabuk iyileştin." dedim. Tabi ya ben tam kitabı bitirmiştim ve o uyanmıştı . Benim söylediklerimi duymuştu. Ahh hayır bunu düşünmemeliydim. Bunu düşünmemeyi de düşünmeliydim. Hatta bunu düşünmemeyi düşünmemeyi bile düşünmemeliydim.
"Ne kitabı?" Anlamdaki soruları dağıttığı için Atakan'a sarılabilirdim. Ne düşünüyordum ben? Tabi ki de ona sarılmak istemiyordum. Bu çok anlamsız olurdu.
Tamam belki biraz istiyor olabilirdim.
Ama birazcık.
Çok azıcık.
"Ben küçükken hasta olunca annem bana kitap okurdu. Ben de hemen iyileşirdim. Sana da kitap okudum. Sen de hemen iyileştin bak." Gülümsedim.
"Eminim sadece ondandır." dedi.
"İstersen yine okuyabilirim." dedim gözlerine bakarak. "Yani kitabı."
"Sıkılmaktan iyidir." Atakan'ın yanındaki yatağa gittim ve kitabı aldım. Kitap okumak benim için de iyi olurdu. Kitap okurken Atakan'ı düşünemezdim.
Okuyacağım kitabın adı Cennet Gibi'ydi. Bir Julian Quinn kitabıydı. Kitap 1800'lü yıllarda geçiyordu. Bir aşk romanıydı. Kitabı okurken Atakan'ı düşünmemeye çalışıyordum. Kitap uzun olduğu için bittiğine saat geç olmuştu. Bu gün bu kitabı ikinci kez okuyordum. İkisini de Atakan'a okumuştum. Bu bana komik geliyordu.
Kitapta Marcus ve Honoria'nın aşkı anlatılıyordu. Marcus, Honoria'nın abisi Daniel'in en yakın arkadaşıydı. Daniel yurt dışına kaçmak zorunda kalıyordu ve kız kardeşini Marcus'a emanet ediyordu. En sonunda Marcus ve Honoria birbirine aşık oluyordu. Kitabın çoğunu okumuştum. Bir kısmını atlamıştım çünkü daha fazla utanmak istemiyordum.
"Nasıl buldun?" diye sordum kitabı kapatırken. Onun fikrini merak ediyordum.
"Sence?" diye yanıtladı.
"Büyük ihtimalle bu kitap ile tüm o mutsuz son teorin çürüdü ve kendine bir tek boynuzlu at almaya karar verdin. Bu at ile Honoria'nın kuzeni Sarah ile evlenip masallar ülkesine kaçacaksın." cümlemi duyunca gülümsedi. Alayla gülmediğinde gülümsemesi muhteşemdi!
"Aynen öyle." Biraz kıpırdandı. "Gerçekten böyle bir aşka inanıyor musun?"
Aslında inanmıyordum. Aşka inanıyordum ama bu kadar büyük bir aşka hayır.
"Peki sence aşk ne o zaman?" diye sordum.
"Aşkın tarifi yoktur Nisan. O kitaplara sığmaz." Bu doğru olabilirdi.
"Sanki aşıkmışsın gibi konuştun." Güldüm. Atakan aşık mı olacaktı?
"Olmadığını nereden biliyorsun?" Atakan'ın cümlesi ile donakaldım. O aşık mıydı? Yok canım böyle bir şey olamazdı. Gözlerim istemsizce yaşarmaya başladı.
"Aşık mısın?" diye sordum. Sesim çok kısık çıkmıştı. Sanki boğuluyordum. Yutkunmaya çalıştım. Yutkunamıyordum.
"Bilemiyorum. Aşık olsam da anlayamam. Dediğim gibi aşk çok farklı bir şey. Aşık olmadan anlanmaz. Ama kitaplardaki gibi olmadığına eminim."
Aşık olup olmadığını söylememişti. Aşık mıydı yoksa değil miydi? Bağırmak istiyordum ama bağıramıyordum.
"Fikrimi pek beğenmemişe benziyorsun. Peki sana göre aşk ne?" diye sordu. Bana göre aşk neydi?
"Aşık Veysel'e göre sevmek ama kavuşamamaktır aşk." dedim. Bence aşk neydi?
Bilmiyordum.
"Alıntıları boşver Nisan. Ben sana sordum Aşık Veysel'e değil."
Aşk neydi? Sevginin bir tık ötesi miydi? Hayır o kadar basit değildi. Birini kendinden daha fazla önemsemek miydi? Hayır bu sadece fedakarlıktı.
"Aşk bir masal gibi aslında. Başını kader başlatır ama sonuna biz karar veririz. Aşıksan sanki bir masalda gibi hissedersin. Bitmeyecek gibi hissedersin. Sanki sonsuzmuş gibi. Yıldızlari saymak gibi." Evet bana göre aşk buydu. "Ama haklısın. Aşk anlatılmaz. Aşkı sanki yaşayanlar bilir."
O anda bir şey fark ettim. Fark etmek istemediğimi bir şeyi fark ettim. Haftalardır kaçmak istediğim bir şeyi fark ettim.
Ben asla Mert'e aşık olmamıştım. O zamanlar aşkı bilmiyordum. Şimdi ise aşkın ne olduğunu biliyordum.
Ben Atakan'a aşık olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evliymişim Ama Haberim Yok
General FictionÜzgünüm hanımefendi. Bu adamla evlenemezsiniz . Çünkü başka bir adamla evlisiniz. Bu cümle ile eski hayatım yok oldu. Ha bu arada kocamın kim olduğunu söylemeyi unuttum. Her yerde aranan bir HIRSIZ.