Yeni hikayemi okuyan ve yorum yapan herkese teşekkür ediyorum.
"Bir sahnede silah varsa piyesin sonunda patlar . "
Çehov'un sözü tam olarak durumumu açıklıyordu. Burada olma nedenimi. Atakan'ın elinde bir silah vardı. Polisin elinde bir silah vardı. İkisinden biri patlamalıydı. İlk olarak polisin silahı patlamıştı. Atakan'ın silahı patlamamıştı. Benim elimdeki silah patlamıştı. Ne fark ederdi ki? Önemli olan silahın patlamış olmasıydı.
Benim nezarette olmam önemli değildi. Belki önemliydi ama o kadar da önemlii değildi. Ben olmasam belki de Atakan buraya düşecekti. Ben de saf saf dolaşmaya devam edecektim. Hiçbir şey anlamayan bir kız olmaya.
Atakan aptal olmadığımı söylemişti. Hatta zeki bile sayılabileceğimi. Oysa ki ben zeki değildim. Etrafımda dönen onlarca ipucunun farkına bile varamamıştım. Her şey bir noktayı işaret ederken en hep tam ters tarafta gerçeği aramıştım. Sonunda hiç ummadığım bir yerde, hiç ummadığım zamanda , hiç ummadığım bir şeyi fark etmiştim.
Yıllardır cevabını beklediğim ama bilmek istemediğim şeyi öğrenmiştim. Bu saçmaydı. İnsan ikilemde kalıyordu. Bir şeyi ya isterdin ya da istemezdin. Bu kadar basitti.
Bu kadar basit değildi. Bir şeyi gerçekten isteyebilir ama o şeyin büyüsünün bozulmaması için olmamasını isteyebilirdin. Hayallerindeki muhteşemliğini kaybetmemesi için. Hayallerde daha güzel olduğu için gerçekleşmemesi gereken şeyler vardı. Bu da benim için öyleydi.
Hayallerimdeki muhteşem anılarımı mahvetmekten korkuyordum. Daha doğrusu muhteşem olmayan anılarımı daha kötü yapmamaya çalışıyordum. Bu yüzden küçüklüğümün heyecanı olan aşkımı hep düşünüyordum. Geri gelmesini istiyordum ama geri gelse ne yapacağımı bilmiyordum.
Bana bu kadar yakın olduğunu anlamadığım için kendime kızıyordum. Bir aydır dibimdeydi. Aşık olduğum adama önceden de aşıktım. Bu yüzden onu yadırgamamış ve benim bbir parçam gibi hissetmiştim. Atakan benim birkaç gün önce mumları üflerken diediğim dilekti. dileğim gerçekleşmişti. Aslında çoktan gerçekleşmişti ama bunu anlayamamıştım.
Atakan benim çocukluk aşkımdı.
Nezaretin demir kapısının önünde duran polis benim adımı söyledi.
"Nisan Tuna . Nisan Tuna . " Demirlere yaklaştım.
"Evet. " dedim. Mevsim uyuyordu. Bizim sesimizle uyanmıştı.
"Benimle geliyorsun. " diyerek demir kapıyı açtı polis. Beni kapıdan çıkmamla ellerimi arkadan birleştirip kelepçe taktı.
"Nereye ? " diye sordum. Aslında nereye gittiğimizi merak etmiyordum. Sadece sormak için sorduğum bir soruydu bu.
"İfade vereceksin. " Polis bana açıklama yaptıktan sonra daha da hızlı yürümeye başladı. Etrafımdaki hiçbir şey umrumda değildi. Hiçbir şeye dikkat etmiyordum. Bir kapının önüne geldiğimizde polis kelepçeyi çıkararak beni odaya soktu.
Oda tam filmlerde olduğu gibi bir sorgu odasıydı. Bir masa vardı ve önünde oturmam için bir sandalye duruyordu. Karşı tarafımda bir cam vardı ama ben camın diğer tarafını göremiyordum. Diğer taraftakilerin ise beni gördüğüne emindim. Benim tarafımdaki camda ise kendi yansımam duruyordu. Saçlarım kabarmıştı. Yüzümde daha önce görmediğim bir ifade vardı.
Sanki rüyada gibiydim. Her şey çok gerçekti ama hiçbir şey gerçek değildi.
Masanın önündeki sandalyeye oturdum ve karşıdaki yansımama bakmaya başladım. Karşıda oturan birisi varsa beni görüyor olmalıydı. Az sonra bana neler olduğunu sormak için buraya geleceklerdi. Peki onlara ne anlatacaktım ? Parmaklarımı masaya ritmik bir şekilde vurmaya başladım. Ne yapacağım hakkında fikrim yoktu. Doğruları mı söylemeliydim ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evliymişim Ama Haberim Yok
Ficción GeneralÜzgünüm hanımefendi. Bu adamla evlenemezsiniz . Çünkü başka bir adamla evlisiniz. Bu cümle ile eski hayatım yok oldu. Ha bu arada kocamın kim olduğunu söylemeyi unuttum. Her yerde aranan bir HIRSIZ.