yedi

20K 2.1K 813
                                    

savasdikenli: Ben 11-E den Savaş. Sana da uygunsa kalabilirsin bende?

taha.ilgin: Harbi misin?

savasdikenli: Evet kardeşim. İstersen numaranı ver konum atayım.

taha.ilgin:  Eminsin değil mi? Bir sıkıntı olmaz, ailen falan?

savasdikenli: Yok abi, yalnızım zaten ben. Hatta ne kadar istersen o kadar kalabilirsin.

taha.ilgin: Oğlum sen adamsın lan.

Şaşkınlığımı üstümden atınca sevinçle numaramı yolladım. Konum mesajı anında gelmişti. Buradan çok uzak değildi. Yine de yürüyerek gitmeye acayip üşendiğim için taksi tutmaya karar verdim.

Çocuğu tanıyordum. Zaten okuldaki neredeyse herkesi tanırdım. Onlar da beni tanıyordu muhtemelen. Okulun popüleri falan değildim, yanlış anlamayın. Daha çok okulun en 'boş'u falan olabilirim. Yeni gelenlerle falan tanışırım.

Gelen itiraflardan stalk yapar, dedikodu falan yaparım. Dilara da her ne kadar bana işsiz dese de okulun dedikodularını dinlemeyi severdi.

Yolda giderken Savaş'ın hesabında gezindim biraz. Kendi fotoğrafı fazla yoktu. Saçları siyaha çalan kahverengiydi. Dalgalıydı ve dağınık duruyordu. Ve eh, yakışıklı sayılırdı. Yorumları okulun kaşarları işgal etmişti. Neredeyse güldüğü fotoğraf yoktu. Biraz daha düşününce birkaç kızdan onunla ilgili itiraf aldığımı hatırladım.

Yine de onlara yüz vermiyordu anlaşılan. Fotoğraflardan fotoğrafçılığa meraklı olduğunu düşünüyordum ki paylaştığı kameralarnı gördüm. İkisi profesyonel ikisi klasik kameraydı.

Çizim yaptığım için fotoğrafçılığı da çok severdim. Açıkçası hoşuma gitmişti. Şimdiden ısınmıştım bu çocuğa.

Taksiye ücreti verip arabadan indim. Sıradan bir apartmandı. Onun da yazdığı gibi üçüncü zile bastım ve kapı hemen açıldı.

Neredeyse benimle aynı boylardaydı hatta biraz daha uzundu, saçları dağınık bir şekilde alnına dökülüyordu. Onu okulda pek görmüyordum açıkçası. İlk defa böyle yüz yüze bakıyorduk birbirimize. Neden evinde kalmama izin verdiğini anlamamıştım.

Kısa bir selamlaşmanın ardından ayakkabılarımın bağcıklarını çözmek üzere değildim.

"Hayatımı kurtardın." Gülerek ayakkabılarımı çıkardım ve eliyle gösterdiği yere ilerledim. Hafifçe gülümsemekle yetinmişti.

Daire öyle büyük bir daire değildi. Salon klasik öğrenci evi gibi duruyordu. Neden yalnız yaşadığını ilerleyen saatlerde sormaya karar verdim. Lacivert kanepeye biraz da çekinerek yerleştim.

"Gerçekten teşekkür ederim." dedim yine gülerek o da gülümsedi.

"Önemli değil. Yalnız yaşıyorum zaten, ailem şehir dışında."

Hafifçe başımı salladım anladım dercesine, böylece neden yalnız yaşadığını öğrenmiş oldum.

"Bir şey ister misin? Kola, kahve, bira?"

"Yo, hayır teşekkür ederim."

Tekli koltuğa geçti. Ondan gözlerimi alarak odayı süzdüm. Televizyonun durduğu küçük bir ünite vardı. Duvarlardan gri renkti ve çeşitli tablo ve fotoğraflar asılmıştı. Bir köşede hoparlörler ve gitar vardı. Şu an üstünde oturduğum küçük lacivert kanepe dışında hardal rengi bir tekli koltuk ve gitarın yanında kırmızı bir puf vardı. İkea'da görebileceğiniz evlere benziyordu.

Ona bakmasam da beni süzdüğünü hissedebiliyordum.

Sessizliğin daha fazla uzamasına izin vermeyerek ona döndüm. "Ee, nasıl gidiyor?"

Omuz silkerek gözlerini benden kaçırdı. Biraz, utangaç gibiydi.

"Bana nasıl güvendin? Ya seni öldürürsem?" Gülerek onu bana alıştırmaya çalıştım. Yoksa çok garip bir atmosfer oluşuyordu.

Güldü. İlk defa gülüşünü gördüm ve yalan yok, çok tatlıydı.

Ben onun gülüşüne gülerken gözlerimiz birleşti. Pekala, genelde benim tipim daha sert tavırlı tipler olsa da şu an bu çocuk aşırı yakışıklı görünüyordu gözüme.

"Okulda herkes tanıyor seni. Güvendim işte."

"Ya göründüğü gibi biri değilsem?" Meydan okurcasına kaşlarımı kaldırdım.

"Peki ya sen? Sen bana nasıl güvendin de geldin? Ya sana zarar verirsem?" O da bana aynı şekilde karşılık verince kendimi tutamadan kahkaha attım. O da benimle birlikte gülmüştü.

"O hâlde, bir saniye." Telefonumu cebimden çıkarırken bana merakla bakıyordu. Sık kullanılanlardan Dilara'yı tıkladım. Anında cevap vermişti çünkü bilirsiniz, telefon elinden düşmezdi.

"Taha, yeter Taha. Sal beni Taha. Bıktım Taha."

"Dur bi' cırlama, bak ne diyeceğim." Telefonla konuşurken ona bakıyor, o da merakla benim bakışlarıma karşılık veriyordu.

"Şimdi ben kalacak birini buldum. 11'lerden. Savaş adı."

"Şu yakışıklı Savaş Dikenli mi?"

Dilara'nın dediğine içimden küfrederken duyulmamasını umuyordum. Ancak alayla havalanan kaşları bana umduğumun tersini gösteriyordu.

"Evet yavrum o. Neyse işte olur da benden haber alamazsan falan bil ki bu çocuğun yanındayım."

Ona doğru sırıttım, o ise kafasını iki yana sallayarak güldü. "Hadi kapattım." Diyerek hızlıca kulağımdan çektim telefonu. Ardından şirince gülümsedim. "Evet, artık güvende sayılırım."

"Tüh be, plan yattı." Dedi o da gülerek. Ardından ekledi. "Telefondaki?"

"Dilara."

"He kız arkadaşın olan mı?"

Yüzümü buruşturdum. Bunu herkes diyordu neredeyse. "Ölsem çıkmam be onunla."

"Nasıl ya? Aşkım, yavrum falan diyorsunuz birbirinize?"

"Yok ya, espiri bizimki. Hem sevgilisi var onun. Gerçi ayrıldı da konumuz bu değil." dedim gülerek. Gerçekten artık aşkım demeyi bırakmalıydı sanırım, bu yanlış anlaşılmalar fazla olmaya başlıyordu.

"Demek o yüzden bana yakışıklı dedi." dedi hafifçe düşünüyormuş gibi yaparak.

Gözlerimi devirdim ve koltukta biraz daha yayıldım. O ise sırıtarak bakıyordu bana. Ortamdaki tuhaf hava bozulduğu için sevinmiştim.

Daha sonra ne kadar itiraz etsem de bana içecek bir şeyler getirmek için ayaklanmıştı.

Bu çocuğa ısınmaya başlamıştım.

itiraf | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin