yirmi sekiz

15.2K 1.6K 450
                                    

Olmaz ama yine de söyleyeyim bölüm atlamayın ehehhehe

21.53

Savaş: Taha

Savaş: Aniden öyle şeyler dediğim için üzgünüm

Savaş: Konuşabilir miyiz?

Taha: Olur

Savaş: Ama bu şekilde olmaz

Savaş: Buluşalım mı?

Taha: Olur

Savaş: Neresi olsun?

Taha: Geçen takıldığımız park olsun mu?

Savaş: Tamam, hemen çıkıyorum

-

Park bana göre daha yakın olduğundandır belki, ya da merakım bana iki kat daha fazla hız kattığı içindir, parka ilk ulaşan ben olmuştum.

Etrafta yine kimseler yoktu. Nedensizce heyecan yaptığım için ceket almadan çıktığımı yeni fark etmiştim. Gerçi umrumda da değildi, soğuk beni fazla etkilemezdi. Yine de üstümde tuhaf bir gerginlik olduğu için ellerimle kollarımı sıvazladım.

Neden gerilmiştim ki?

Salıncağa oturduğumda banklarda oturan iki kişi, muhtemelen sevgililerdi, gitmişlerdi. Küçük parkta yalnız kalınca ayaklarımla hafifçe kendimi sallamaya başladım.

Savaş'ın aniden o şekilde davranması ve yine aniden konuşmak istemesi çok tuhaftı. Fark etmeden bir şeyler mi yaptım diye sorguluyor fakat işin içinden çıkamıyordum.

Omzumda hissettiğim elle dalıp gittiğim yerden irkilerek çıktım.

Solgun yüzüne biraz olsun renk gelmiş ve dağınık kahve saçları alnına dökülüyordu. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı. Onu görünce dalgın suratımın yerini istemeden kıvrılan dudaklarım almıştı.

Ayağa kalktım ve karşısında dikildim. Bakışları ben hariç her yerde gezindi. Ben ise dikkatle ona bakıyordum.

Geçen günlere göre daha iyi olması beni rahatlatmıştı. En azından aklımdaki iyi mi düşüncesi cevaplandırılmıştı ve bu içimdeki sıkıntıyı biraz olsun küçültmüştü.

"Oturalım mı?" Onun konuşmayacağını anlayınca sessizliği bozdum ve elimle bankı işaret ettim. Yavaşça kafasını salladı ve oraya doğru adımladı.

Bir süre daha sessizlik olunca derin bir nefes alarak arkama yaslandım. O ise öne doğru eğilerek dirseklerini dizlerinin üstüne koymuştu.

"Beni neden engellediğini sorabilir miyim?" Sonunda yine sessizliği bozan ben olmuştum. Dediklerimle omuzlarını dikleştirdi. Gerilmiş gibiydi.

"Kafam karışıktı. Ne yapacağımı bilemedim." Sonunda konuşunca kararsız ve çekingen ses tonuyla kaşlarım çatıldı.

"Emin ol benim de kafamı karıştırdın." Biraz alay kattığım sesimle karşılık verdim.

Gerdiği omuzlarını düşürdü ve hafifçe güldüğünü duydum. "Özür dilerim, cidden."

Kafasını hafifçe arkaya çevirerek bana baktı.

"Savaş," dedim derin bir nefes alarak. "bilmeden bir şey mi yaptım?" Çevirdiği kafasını tekrar önüne döndürdü.

"Hayır."

Cevabı beni tatmin etmiyordu. "Aniden engellemenin bir sebebi olmalı."

Bir süre konuşmadı. Yaslandığım yerden doğruldum ve hafifçe omzuna dokundum. Dalmış olacak ki ani bir hareketle irkilerek bana döndü.

Önce gözlerimiz birbirinde takılı kaldı daha sonra bakışları aşağıya doğru kaydı. Dudaklarımda hissettiğim gözleriyle sertçe yutkundum.

Farkında olmadan yüzlerimiz birbirine yaklaşmıştı. Sokak lambasının ışığında gözleri daha koyu görünüyordu.

Bakışlarım yüzünde bir tur attı ve dudaklarında takılı kaldı. Dudaklarım sanki hafif hafif karıncalanıyordu. Nefeslerini yüzümde hissedebiliyordum. Aklım sarhoş olduğumuz gece buluşan dudaklarımıza gitti.

O hissi bir daha yaşamak istiyordum.

Sanki onay istercesine gözlerine tırmandı bakışlarım. Gözleri titriyor gibiydi. Ne kadar zaman öyle kaldım bilmiyorum, büyülenmiş gibiydim.

Işığın gözlerinin aydınlattığı kısmı ve orada belirginleşen kahvelerinin içindeki hafif sarı ve yeşillikler, karanlıkta kalan kısmında siyahlaşan bakışları ve gözlerine uzanan ince kırmızı damarlar, en çok da beni sanki içine çeken siyah göz bebekleri nefeslerimi ve aynı zamanda kalp atışlarımı hızlandırıyordu.

Kulağıma dolan gürültüyle kendime geldim. Hızla geri çekilirken gürültünün kalp atışlarım olduğunu anlamam fazla  sürmedi.

Sanırım kalbim kafayı yemişti.

Afallamış bir şekilde kafamı öne çevirdiğimde onun da hafifçe öksürerek benden uzaklaşmıştı.

Az önce bana ne olmuştu amına koyayım?

Yutkunarak kendime gelmeye çalıştım.

Tuhaf sessizliği bozan tanıdık telefon melodisiydi. Ancak benden gelmiyordu. Savaş kendine gelmiş gibi yerinde hafifçe sıçradı ve çok geçmeden telefonu cevaplandırdı.

"Bir şey mi oldu abla?" Kaşları çatılmış ve sesinde hafif bir endişe vardı.

Telefonun ucundan ağlama sesleri geliyordu. Sonra bir kadın bağırarak konuşmaya başladı. "Oğlum bir dur, dayınla konuşuyorum bak."

Çocuk sesi yine bir şeyler söylerek ağladığında yine kaşlarım çatıldı. O da bana bir bakış atarak kalktı ve biraz uzaklaştı.

O gidince ellerimi birbirine bağlayarak az önceki anı düşünmeye başladım.

Biraz daha bekleseydim öpecektim.

Bu gerçekliği kavrayınca dudağımı dişledim.

Beni en çok şaşırtan ve tuhaf olan da keşke öpseydim diye düşünmemdi.

Derin bir nefes vererek yüzümü ovuşturdum. Elim kulağıma gitmişti yine.

Kesinlikle Savaş bana bir şeyler yapıyordu. O anki kalp atışlarımı bir keresinde yedinci kattan sarkarken başımın dönmesi sonucu az kalsın düşerken bile hissetmemiştim.

Savaş tekrar yanıma döndüğünde düşüncelerimi dağıtmak istercesine kafamı iki yana salladım.

"Ya Taha, kusura bakma, öğlen yeğenimle oynarken küçük oyuncak arabası bende kalmış." Elini ceketinin cebine attı ve gülerek oyuncağı gösterdi. "Ortalığı birbirine katmış arabam nerede diye, benim de ona gitmem gerekiyor."

Gülümsedim ve ayağa kalktım. "Sorun değil."

"Sen de gelsene, buraya yakın zaten."

Yine gülümsedim ve kafamı iki yana salladım. "Yusuf'lara gidecektim geometri notlarım onda kalmış."

Yalan söylemiştim çünkü biraz olsun ondan uzak durmam daha sağlıklı olacaktı.

Dediğimle anlık olarak yüzü düşmüştü sanki, ya da bana öyle gelmişti.

"Peki o zaman. Görüşürüz."

Kafamı salladım ve parkın çıkışına doğru adımlamaya başladım.

"Taha."

Seslenmesiyle ona döndüm.

"İyiyiz değil mi?"

Güldüm ve kafamı tekrar salladım. O da gülümsedi ve parkın diğer çıkışına yöneldi.

İyiydik iyi olmasına ama ben iyi değildim galiba.

itiraf | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin