kırk dokuz

13.6K 1K 714
                                    

Şimdii, bu bölümde ilginç şeyler var. Smut. Pek beceremedim sanırım ama rahatsız olacak olan varsa okumasın, oraya uyarı koyacağım. Sonra ıy mıy falan hiç okuyamam. Medyayı da uyarıyla birlikte açabilirsiniz.

İç çekip bir kez daha zile basarken bir yandan da elimdeki bitmek üzere olan sigarayı son damlasına kadar tüketmekle meşguldüm. Hava karardığı ve saat gittikçe ilerlediği için etrafta pek kimse yoktu.

Sonunda kapı otomatiğinin bir ucundan hırıltı bir 'kim o' yükselince gülümseyerek adımı söylemiş ve sigarayı apartmanın duvarında söndürerek tam olarak yolun karşısındaki direğe bağlı siyah çöp kutusuna atmıştım.

Üçüncü kattaki daireye çıkarken apartmanın otomatik lambası bir yanıp, bir sönmekteydi.

"Hoşgeldin." Savaş kapıya yaslanmış bir şekilde şirince sırıtarak bana bakıyordu.

"Selam." Gülerek yanına ulaştığımda uzanıp yanağımı öptü. Bunu yapmayı seviyordu.

"N'aber?" dedi ben ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçerken.

"Dondum, hava soğumuş bayağı." Siyah kot ceketimi koltuğun kenarına, kendimi ise koltuğun tam ortasına fırlatmıştım.

"Çay, kahve?" Salonun kapısına dikilmiş bana bakarken onu baştan aşağı süzdüm ve gülmeye başladım.

"Garson gibi ne dikiliyorsun orada, gel." Tek kolumu açıp yanıma çağırdığımda o da güldü ve ellerini dalgalı tutamlarının arasından geçirdi.

'Hadi' gibisinden bir işaret yaptım ve ağır adımlarla yürümeye başladı. "Çok yorgunum, çok." Gerçekten yorgun olduğu belli olan bir sesle, ya da kendisini acındırmak için bilerek yapmıştı bilmiyorum, kendisini yanıma attı.

"Neden yorgunsun yavrum?"

"Yiğit buradaydı tüm gün," İnler gibi bir ses çıkardı ve kafasını boynuma doğru koydu.

Yerimde dikleşerek kaşlarımı çattım. "Yiğit?"

Kafasını göğsüme sürterken mırıltı gibi sesler çıkarıyordu. "Ablamın oğlu." Zar zor seçtiğim kelimelerle kaşlarım havalandı. Sanırım daha önceden bahsetmişti ama tamamen unutmuştum.

"Kaç yaşındaydı?" Kolumun arasındaki Savaş'ı biraz daha göğsüme bastırdım ve dalgalı kahvelerini okşamaya başladım.

"Minik ya, dört falan."

Anladığıma dair bir ses çıkararak saçlarının arasındaki elimi hareket ettirmeye devam ettim.

"Tüm gün durmadı oyun oyun diye. Bu enerjiyi nereden buluyor bilmiyorum."

"İçimden bir ses sadece onun yüzünden değil diyor." dedim biraz da sesli düşünerek. Kafasını hafifçe kaldırarak bana baktı. "Niye?"

Bir süre yarı açık gözlerine baktım. Yorulmuş olacak ki kafasını kucağıma koydu. Şimdi yüzü bana sunulmuş bir hediye gibi tam önüme duruyordu. Şekilli dudakları, dağılmış saçları ve buğday teniyle öyle güzel duruyordu ki baktıkça bakasım geliyordu.

"Ablanla mı dertleştiniz?" Düşündüğüm şeyle tereddüt etmeden sordum. Ailesiyle arasının normal olduğunu söylemişti. Arada arar, hatta bazen gelirlermiş. Ancak yine de ayrı yaşadıkları için belki bu konu hakkında konuşmuş olabilirlerdi.

"Yani, senden de bir şey kaçmıyor." dedi gözlerini aralayıp. Bakmaya doyamadığım bir diğer şey olan kahvelerini üzerime dikmişti. Gülerek saçlarını okşamaya devam ettim.

itiraf | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin