FINAL

11.6K 1.1K 1.1K
                                    

Birçok kez okuduğum kitaplarda olsun veya gördüğüm yazılarda hatta en basitinden etrafımda olsun herkesin, hayatında bir dönüm noktası diyebileceği bir zaman vardı. Herkesin ağzında sakız olmuş cümleler... 'Benim hayatım şu şu yaşımda değişti' veya 'Ben hayatımın şu şu döneminde ben oldum' gibi. Sarktığım cam kenarlarından aşağıya bakarken bazen bu gelirdi aklıma.

Benim hayatımın bir dönüm noktası var mıydı?

Henüz belki de yolun yarısına bile gelmemişken, ki ben nedense böyle hissetmiyordum, bunlar üzerinde düşünmek biraz erken kaçabiliyordu ancak düşünmeden edemiyordum.

İlk kez rüya görmem, ilk kez soru sormam veya ilk kez sorgulamam bunlar arasında sayılmazdı.

Eşcinsel olduğumu fark etmem? Sanmıyorum.

Tuhaf gelecektir belki ama eşcinsel olduğumu fark etmem bende öyle büyük yıkıntılara veya değişime neden olmadı. Sıradan bir heteroseksüel insan heteroseksüel olduğunu nasıl karşılıyorsa ben de öyle karşılamıştım. Zaten biliyor gibiydim.

Asıl zor olan şey, çevreydi. İnsanların seni izleyen gözleri vücudundaki bir sinek ısırığı gibiydi. İnsanlar bir sinek gibi olurdu o zamanlar benim için. Biz bir sineğin hayatını merak eder miydik veya bir sineği umursar mıydık? Elbette hayır. İnsanlar da böyleydi gözümde. Yargılayan bakışları da her ne kadar umurumda olmasa da vücudumda kaşıntı yapacak rahatsız edici bir şey. Bir şekilde ucu bana değiyordu yani.

O hâlde bu durum hayatımın dönüm noktası olmayı hak eder miydi?

Peki ya vişne suyunu ilk tadışıma ne demeli? Bence bu daha ağır basıyordu.

Her şeyi bir kenara bırakacak olursam, bırak her yılı, her saniye değişen biz insanlar tek bir noktaya bağlı kalamayız. Henüz birkaç saniye hatta salise önceki halimiz geçmişte kalıyordu, onu bir daha geri getirebilir miyiz? Bir saniye önceki hâline geri dönebilir miyiz? İçimizde yaşayan evren, her bir hareketini aynı olacak şekilde ayarlasa da kendini, ne düşünce olarak ne de biyolojik olarak bir saniye önceki halimize geri dönebilirdik.

O hâlde hayatımızı geçmişe göre planlamak aptalcaydı. Geçmişe takılı kalmak, ölü bedenlerin bir gün tekrar uyanacağını ümit etmekten farksızdı.

Peki böyle düşünmek korkaklık mıydı, cesaret mi? Ölmüş ruhumuza bakıp iç çekmek aslında geçmişten kaçmak ve ondan korkmak mıydı?

Gördüğü her şeyi içine çekerek yutan bilinçaltımızın bize oyunlar oynamadığı ne malumdu? Bir insanın zihnine anı ekmek kolaydı, tek yapman gereken birlikte geçirdiğiniz zamana biraz yalan katarak ve biraz da oyuncukukla, aslında hiç olmayan anıları ona yaşattırabilirdin. Bilinç altımızın da bize bunu yapmadığı ne malumdu? Kafanı yastığa koyduğunda gece aklına gelen geçmiş, ayaklarına dolanan bir kedi gibi... Peki tüm geçmiş, gerçek miydi? Veya geçmiş gerçekten geçmişte miydi?

Hani gözlerini kısarak hatırlamaya çalıştığın anın, o kadar uzak ki sanki hiç olmamış gibi... Tıpkı bir rüya gibi, değil mi?

Rüyada olmadığımız ne malumdu? Geçmiş bir rüyadan ibaret olabilirdi, hepsi olmasa bile bir kısmı, neden olmasın?

Peki ya şu an rüyasında kendisine bu soruları soran başka bir kişiysem? Ya benden birden fazla varsa veya hayır... Ya ben kendimi birden fazla rüyada oluşturduysam?

"Taha?"

Bir ses, oldukça tanıdık. Beynimde oluşturduğu ilk düşünce ise 'kardeş'ti. Arkamı döndüm yavaşça, kardeş olmak için çok farklı bir beden. Kıvırcık saçlar, şaşkın gözler... Emir.

itiraf | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin