Merhabalar nasılsınız bakalım?
Ay iki bölümdür arayı baya açtım ama bundan sonra bölüm günlerini söyleyip kendimi sıkıştırmak istiyorum.
Kusuruma bakmayın, daha sık gelecek bölümler malum bayram arasıydı yazdığım bölümü bir türlü tamamlayamadım. Aksi gibi misafirde eksik olmadı:)
Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin, düşüncelerinizi benimle paylaşın çünkü benim için önemli.
Yorumlarda görüşmek dileğiyle ♥
Medya: Karahan & Buğlem
***Keyifli Okumalar Dilerim Canlarım Benim***
Karahan’ın mesajında sonra el mahkum gelen taksiyi utana sıkıla geri gönderdim. Zaten iş görüşmesi için yeterince heyecanlıyım bir de Karahan beni germese bari.
On dakika sonra Karahan’ın arabası görüş açımq girdiğimde mümkünmüş gibi daha da heyecanlandım.
Karahan’ın arabadan çıkmasına müsaade etmeden hemen yan koltuğa oturup kemerimi bağladım. “Görüşmen nasıldı?” diye sordum beklemeden. Sonuçta yeni işi için sözleşme imzalamaya gitmişti.
Sorumu duymazdan gelip, “Bir kaç saate iş bulma çok şaşırdım, bunun altından bir şey çıkmasa bari!” dedi biraz iğneleyici bir tonla. Allah aşkına altından ne çıkabilir ki?
“Allah aşkına Karahan, ne olabilir ki? Gidip okul müdürü ile görüşeceğim, zaten özel okul olduğu için belli şartları olacak kabul edersem çalışacağım, kabul etmezsem iş aramaya devam.”
“Öyle olsun bakalım, şu müdür nasıl biriymiş görelim,” dedi daha çok kendi kendine konuşur gibi.
“Daha neler, velim gibi bir de benimle görüşmeye gelmeyeceksin değil mi?”
“Geleceğim,” demez mi?
“Karahan şaşırma istersen, ben seninle iş görüşmesine gittim mi? Gitmedim. Hem o ne öyle bir iş beceremez gibi. Valla ben karışmam o görüşmeyi bireysel olarak yapacağım,” dedim kararlılıkla.
Aynı özgüven ve kararlılıkla, “Valla bende karışmam o müdürle görüşeceğim!” dedi.
Seslice oflayıp önüme döndüm.
“Altı üstü okul müdürü, görüşüp ne yapacaksın?”
“Buğlem ne demek altı üstü okul müdürü? Adam senin patronun olacak! Tabi sen işi kabul edersen,” dediğinde iyiden iyiye sinirlenmişti.
“İşte daha işi kabul etmedim onu geç ortada fol yok yumurta yok, büyük tepkiler veriyorsun. Üstelik okul müdürü erkek miymiş? Ondan bile haberim yok.”
“Evet erkek, hem de gayet genç!” dediğinde asıl derdini anladım. Sinsice sırıtıp, “Sen nereden biliyorsun ki?” diye sordum.
“Yana gelmeden önce araştırdım,” dedi rahat bir tavırla.
“Karahan patronun genç olması önemli değil ki. Benim için önemli olan çalışma şartları.”
“Ben anlamam adamı gözüm tutmazsa o iş olmaz!”
“Çok pardon Karahan bey, sorumu mazur görün ama merak ediyorum bir patron adayının gözünüzü tutması için ne tip özelliklere sahip olması gerekiyor?” diye sordum bariz alaycılıkla.
Sonu ne olursa olsun, çalışacağım işe karışamaz!
“Patronunun kadın olması yeterli,” dediğinde benim şartellerim attı. Desene baştan yattı bu okul işi! Ama yedirmezler tatlım, o görüşme yapılacak, işte o kadar.
Senin kıskançlık krizleri yesinler...
“Karahan, birincisi görüşmeye tek gideceğim, sende istersen beni arabada veya bir kafede bekleyebilirsin ama asla görüşmeye birlikte gitmeyeceğiz. İkincisi gereksiz kıskançlık krizine giriyorsun, patronumla iş dışında bir samimiyet içine girmem, bilmem anlatabildim mi?”
“Buğlem!” diye bir gürlediyse boş bulup sıçradım.
“Ne var?”
“Görüşmeye birlikte gideceğiz,” dedi dişlerinin arasından.
Ama sonuç ne oldu dersiniz şuan okulun bahçesinde tek başıma giriyorum, eh azimli sıçan duvarı delermiş diye boşuna dememişler...
Allem ettim kallem ettim sonunda görüşmeyi bireysel yapmak için Karahan’ı ikna ettim.
Görüşmeye on beş dakika vardı ama erken gelmekte en güzeliydi.
Özel okul olduğu için yaz tatilinde bile etüt dersleri verildiği için okul bahçesi öğrenci kaynıyordu.
İster istemez lise anılarım gözümün önüne geldi. Büyük binadan içeri girerken yüzümde hafif bir tebessüm vardı. Çevreden geçen öğrencilerden birini durdurup müdür odasının yerini sordum ve derin bir nefes alıp odaya doğru ilerledim.
Dört katlı okulun ikinci katındaki odanın önüne gelene kadar öğrencileri incelemiştim. Öğle molası olduğu için çoğu yemek yiyor etrafta geziniyordu. Anlam veremediğini bir mutlulukla doldu içim.
Müdürün odasına geldiğimde kapı girişinde oturan sekreterin yanına gittim.
“İyi günler, bir kaç saat önce telefonla görüşmüştük, Ben Buğlem Eroğlu,” diyerek kısa bir bilgi verdim.
Kadını bakışları anında yumuşarken, “Buğlem hanım, öğle arasında çocuklar ufak bir tartışma yaşamış, şuan müdür bey onlarla ilgileniyor, siz şöyle oturun ben müsait olduğunda size haber vereyim,” dedi. Denileni yapıp müdürün odasının karşısında bulunan koltuklardan birine oturdum.
Tedirginlikten olacak her halde parmaklarımla oynamaya başladım, bekledikçe insandaki gerginlik artıyordu.
On dakika geçti geçmedi müdürün odasından iki genç çıktı, ikisinin de gömlekleri dağılmış suratları sirke satıyordu. Serseri değil de daha çok haylaz tipteydiler.
Çocuklar gittikten sonra bir kaç dakika sonra sekreter içeri girebileceğimi söyleyince derin bir nefes alıp kapıyı tıklattım ve içeri girdim. Zaten beni bekledikleri için ekstra onay almayı beklemedim.
“Hoş geldiniz, Buğlem Hanım değil mi?” dedi az önceki öğrencilerin olayından olacak biraz gergin bir ifadeyle.
“Evet benim,” dedim ve bana doğru uzattığı elini tuttum.
“Hakan Tekin,” dedi gür sesiyle.
Karahan’ın dediği kadar gençti, eh kıskanılacak kadar var.
“Oturun lütfen,” dediğinde masanın ön tarafında bulunan tekli koltuklardan birine oturup Hakan beye döndüm.
“Bir şey içer misiniz?” diye sordu kibarca.
“Teşekkür ederim bir şey almayayım, görüşmeye başlamayı tercih ederim,” dedim hafif tebessümle.
Vakit kaybetmek gibi bir niyetim yok, netice de kıskançlıktan deliren bir deli, arabada beni bekliyor.
“Tabi başlayayım o zaman. Buğlem hanım, lafı evirip çevirmek gibi bir huyum yoktur, okulumuz yaz tatili için sadece iki hafta tatil yaptı ve tekrar açıldı. Yaklaşık üç haftadır da eğitime devam ediyoruz. Bizim buradaki amacımız okul açılana kadar müfredat derslerinin genel olarak anlatılması. Okulumuzu iki biyoloji öğretmeni de çeşitli nedenlerden dolayı ayrılma kararı aldılar, biri doğum iznine ayrıldı diğeri evlendi. Sözün özü acil olarak biyoloji öğretmenine ihtiyacımız var,” dedi ve beklentiyle baktı.
“Yani okulun tüm biyoloji derslerine girmem gerektiğini kibar bir dille anlatıyorsunuz?” dedi sorarcasına.
“Evet,” dedi biraz çekinerek. Önüne bıraktığım CV örneğimi bir süre inceledikten sonra bakışlarını tekrar bana çevirdi.
“Özgeçmişiniz iç açıcı eğer sizde kabul ederseniz ailemizin bir üyesi olmanızı isterim,” dedi vakit kaybetmeden.
“Haftalık, kaç derse girmem gerekecek?”
“Çarşamba ve Cuma günleri ikişer saat boşluğunuz var onun dışındaki zamanlarda derslere gireceksiniz,” dediğinde şaşkınlıkla baktım.
Hakikaten tüm okulun biyoloji derslerini bana kitlemişler, yani kabul edersem kitleyecekler...
Normalde bir okulda en az iki biyoloji öğretmeni olması gerekirken tek başıma tüm bunları sırtlanmam zor olacak.
“Peki Hakan bey, bu yoğunluk ne zamana kadar devam edecek?”
“Doğum iznindeki öğretmenimiz gelene kadar devam edecek,” dediğinde sesli bir biçimde yutkundum.
“Anlıyorum, peki bu durum maaşıma da yansıyacak mı?” Yani iki kişinin yapacağı işi yapmamı bekliyorlarsa maaşta da değişiklik olması gerekiyor.
Anlayışla gülümseyip, “Tabi ki olacak, her ay aksama olmaksızın çift maaş alacaksınız,” dediğinde nedense bir rahatladım.
“Peki net olarak maaşım ne kadar olacak?”
“8.000,” dedi net bir şekilde.
Normalde öğretmenlikten bu kadar kazanmam imkansızken okulun özel olması ve öğretmen açığı olması nedeniyle yüksek meblağları görebileceğim.
“Anlıyorum. Hakan bey okul hafta sonları da eğitime devam ediyor mu?”
İçten bir şekilde gülüp, “Hayır eğer hafta sonunda öğrencileri okulda tutarsak burası cehenneme döner. Yaz tatillerinde okula gelmek bile onlar için fazlasıyla işkence,” dedi ve sözlerine devam etti.
“İş teklifimiz hakkında ne düşünüyorsunuz? Fazla beklemeden bir karara varmak güzel olur.”
“Hakan bey, merakımı mazur görün ama sormasam rahat edemem, şartlar biraz yoğun kabul ediyorum ama neden daha önce kimseyi iş için kabul etmediniz?”
“Bir kaç gün öncesine kadar derslere ben giriyor ve idare etmeye çalışıyordum ama pek mümkün olmadığını anladım. Hem yönetim hem de ders çok yorucu oluyor, zaten ilanı yeni vermiştik. Gün içinde on kişiyle görüştüm kimileri kabul etmedi kimlerinin de eğitim geçmişleri yeterli değildi,” dedi hızlıca.
Mantıklı düşünecek olursak, yaz tatilinde okula geleceksin bu yetmezmiş gibi iki katı çalışacaksın ne kadar iki katı maaş alacak olsan da zor bir iş...
“Hakan bey, sözleşmeyi ne kadar süreli yapacağız?”
“İki tarafın çıkarları nedeniyle bir yıllık sözleşme yapıyoruz,” dediğinde içten içe rahatladım.
Hakan beye bakıp, “Eğer sizin içinde uygunsa burada çalışmaya başlamak istiyorum,” dedim kendimden emin ve gür bir sesle.
Hakan bey içten bir tebessüm gönderip derin bir nefes verdi, “Uygun Buğlem hanım, ben sözleşmeyi hazırlatıyorum,” dedikten sonra sekreterini arayıp bilgi verdi.
Yaklaşık yarım saat sonra sözleşmeyi imzalamış bir vaziyette okuldan çıktım. Müdür bey hemen derslere girmeye başlamamı istese de yapacak işlerim olduğunu söyledim. Bu nedenle işi yarına erteledim. İşe kabul edilmenin heyecanı ve keyfiyle Karahan’ın arabasına doğru ilerledim.
Arabanın yanına geldiğimde kapıyı açmaya çalışsam da kapı açılmadı, arabanın camından içeri baktığımda Karahan’ın içerde olmadığını anladım.
Vakit kaybetmeden aradım daha ilk çalışta açtı, “Görüşmen bitti mi?” diye sordu telefonu açar açmaz.
“Evet bitti, arabanın yanına geldim ama sen yoksun.”
“Yolun karşındaki Kardelen Kafedeyim, orada bekleme buraya gel.”
“Tamam geliyorum,” dedim ve telefonu kapattım. Söz konusu iş olduğunda soğuk ve mesafeli oluyor, ve bu durumda canımı sıkıyor.
Kafamdaki olumsuz düşünceleri savuşturup hızlıca kafeye girdim, etrafı inceledikten sonra Karahan’ın olduğu yeri buldum ve yanına doğru ilerledim.
Tam karşısına oturup doğruca ona baktım, tavuklu makarna söylemişti, “Afiyet olsun,” derken sesimi mümkün mertebe yumuşak tutmaya çalıştım.
“Sende bir şeyler sipariş ver,” dedikten sonra eliyle garsonun çağırdı.
“Ben daha acıkmadım.”
Söylediğimi duymazdan gelip, “Buğlem, ne yemek istersin?” diye sordu. Zıkkımın dibi varsa bir porsiyon alayım canım!
“Limonata ve tiramisu istiyorum.”
Gözlerini üzerime dikse de sorun çıkarmadan siparişlerimi garsona söyledi. Ve daha sonra önündeki yemeğini yemeğe devam etti. Sanırım sinirini yemekten çıkarıyor, bu kadar hızlı yemesinin başka açıklaması olamaz.
Garson siparişlerimi getirdiğine hiç sesimi çıkarmadan yemeğe başladım. Karahan konuşana kadar da konuşmaya hiç niyetim yok.
Aradan geçen on dakikanın sonunda Karahan’ın makarnası bitirdi ve bakışları beni buldu. “Görüşmen nasıldı?” diye sordu. Elimdeki çatalı masaya bırakıp arkama yaslandım işte beklediğim soru geldi.
“Güzeldi,” dedim sadece.
Tek kaşını hava kaldırıp, “İşi kabul ettin mi?” diye sordu.
“Kabul ettim, hatta hemen başlamamı istediler ama biraz daha baş başa vakit geçirelim diye kabul etmedim. Yarın iş başı yapacağım.”
“Çalışma saatleri?”
“Sabah sekiz de başlıyor, öğlen dört gibi bitiyor.”
“Hafta içi kaç gün çalışacaksın?”
“Çarşamba ve Cuma günleri ikişer saat boşluğum dışında doluyum,” dediğimde masanın üzerindeki elleri yumruk oldu.
“Merak ediyorum kendini bu kadar sıkıntıya sokacak kadar derdin ne?”
“Çalışmak istiyorum başka ne derdim olabilir ki? Konuşamadık, sen ne zaman işe başlıyorsun?”
“Başladım bile,” demez mi?
“Madem işe başladın niye beni bekleyerek zaman kaybettin ki?”
“Öyle olması gerekiyordu, ayrıca bilgin olsun müdürle görüşmeye gideceğim. Eğer adamı gözüm tutmazsa başka iş bakarsın,” dedi itiraz kabul etmeyen sesiyle.
“Sözleşmeyi imzaladım bile en az bir yıl çalışmak zorundayım, yoksa tazminat ödemek zorunda kalırım.”
Derin bir nefes alıp, “Gerekirse tazminatı ben öderim,” dedi.
Diyecek tek kelime bulamadım, bir süre sadece bakıştık en sonunda, “İş yüzünden yeterince soğuk davranmadın mı?” diye sordum.
“Ah kıymetlim, inan bana daha fazlasını yapmak istiyorum, mesela gidip imzaladığın sözleşmeyi yırtmak gibi yada seni yanımda işe sokmak gibi. Ve sırf kalbini kırmamak için susuyorum, sana karşı mesafeli ve soğuk olamam,” dediğinde derin bir nefes aldım.
“Lise öğrencilerine ders anlatacağım bunda kafana takacağın bir şey yok ki. Üstelik iş yerlerimiz bir birine çok yakın. Öğle yemeklerimizi birlikte yiyebiliriz,” diyerek pozitif olmaya çalıştım.
“Şimdilik öyle olsun bakalım,” dedi ama çalışacak olmamı fazlasıyla kafasına takıyordu.
“Tekrar işe dönecek misin?”
“Evet gitmem lazım, şirkette işler birikmiş,” dedikten sonra hesabı istedi.
Kafeden çıkıp arabanın yanına geldiğimizde hızla Karahan’a döndüm, resmen suratı sirke satıyordu.
Bir çalışma meselesine bu kadar da takılmaz ki arkadaş...
“Arabaya geç seni eve bırakayım.”
“Eve gitmeyeceğim,” dediğimde şaşkınlıkla baktı.
“Nereye gideceksin?”
“Alışveriş yapmam lazım, okul için giyeceğim doğru dürüst bir şeyim yok. Şuradan taksiye biner en yakın alışveriş merkezine geçerim. Sen işine dön ilk dakikadan patronunun gözüne batma.”
“Kıymetlim,” dedi usulca.
“Hım,” dedim gözleriyle erdiğini adama bakarken.
“Arabaya bin.”
Sonrasında kendimi arabada buldum, sabah ki yakınlık öğleden sonra yerini buz devrine bırakmıştı ki bu durum fazlasıyla canımı sıktı.
Espark Alışveriş merkezin otoparkına arabayı bırakıp içeri geçtik, tabi ki Karahan’la yabancı gibi yürümek hoşuma gitmediği için teklifsiz ısrarsız koluna girdim.
Birlikte biraz yürüdükten sonra mağazalardan birine girdik, ilk baktığım şey kalem etekler oldu. Hızlıca siyah, bordo, saks mavisi, fuşya pembesi, ve krem rengi eteklerin uygun bedenini bulup kabine geçtim. Bazıları yırtmaçlı bazıları düzdü seçtiklerimin hepsi hoşuma gittiği için almaya karar verdim. Bir kere boyları kısa değildi, uygun gömlekle resmi bir hava oluşturulabilir. Kabinden çıkar çıkmaz etrafta gezinen ve kıyafetlere bakan delimi buldum.
“Karahan,” dedim yumuşacık bir tonla. Hızla bana döndü. “Efendim kıymetlim,” derken çoktan aramızdaki mesafeyi kapatmıştı.
“Bu etekleri almaya karar verdim de ben gömlek bakarken tutabilir misin?” dediğimde anında kaşları çatıldı.
“Etek mi dedin sen?”
“Evet, ne var ki?”
“O kadar erkeğin içinde etek giymeyi düşünmüyorsundur umarım.”
“Hayır düşünmüyorum, çoktan karar verdim bile, kumaş pantolondan nefret ederim malum resmiyet açısından kot pantolonda giyemem geriye pek fazla seçenek kalmıyor,” dedim anlamasını beklerken.
“Bu kadar çok etek almak zorunda mısın?”
“Karahan, giyecek hiç doğru dürüst bir şeyim yok derken ciddiyim. Şimdi yardım ediyor musun etmiyor musun?”
“Tamam ver etekleri,” dedikten sonra kucağındaki etekleri eline tutuşturdum. Karahan’da benim için bir iki tane elbise seçmişti. Ben onun seçtiği elbiselerle kabine girerken o da kapıya kadar geldi.
İlk seçtiği elbise pudra pembesi, dizlerde biten askılı günlük tarzdaydı. Kabinden çıkıp Karahan’a elbiseyi gösterdiğimde bir şey söylemese de tebessüme beğendiğini belirtmişti.
İkinci elbise biraz daha gece giyilecek tarzdaydı, siyah ve vücudu saran yapısıyla seksi bir hava katmıştı.
Kabinden çıkıp Karahan’ın karşısına geçtiğimde hızla yanıma gelip beni karga tulumba kabine soktu, “Bu hiç olmamış,” dedi tekleyen sesiyle.
“Ben beğendim,” dedim taviz vermeden ve devam ettim, “Bu giyeyim diye sen seçtin, bunu da almak istiyorum.”
“Bu kadar dar olacağını tahmin edemedim, kıymetlim çıkarda diğerini dene.”
“Tamam diğerini deneyeceğim ama bu elbiseyi de alacağız,” dedim ve Karahan’ı kabinden kış kışladım.
Yaklaşık iki saat sonra kıyafet ve ayakkabı alışverişim bitmişti ellerinizden poşetlere gezmeyelim diye aldıklarımızı arabaya bıraktık ve kol kola gezmeye devam ettik, taki spor giyim mağazalarının önüne gelene kadar.
Bu alanda takımların kendilerine özgü mağazaları vardı. Karahan coşkuyla “Hadi be!” deyince ona doğru döndüm. Gururla baktığı yere dönsem de neyden gurur duyduğunu anlamadım.
“Gel kıymetlim,” dedi bir kaç saatten sonra ilk kez gülerek.
Ben daha ne olduğunu anlamadan elimi sıkıca tuttu ve Trabzonsporun lisanslı ürünlerinin satıldığı bir mağazaya soktu. Büyük bir hevesle formaların olduğu alana gidip bir forma aldı ve üzerime tutmaya başladı.
“Bu senin bedenin, bunu alalım. Önümüz kış şapka ve atkı da almamız lazım. En önemlisi bayrak almalıyız,” derken öyle keyifliydi ki bana fikrimi bile sormadı. Yaklaşık yirmi dakika sonra elim kolum Trabzonspor eşyalarıyla doldu.
“Başka eksik yok herhalde,” derken bir yandan da seçtiklerini kontrol ediyordu.
“Karahan, çok merak ediyorum bunları kim için almayı düşünüyorsun?”
Öyle derinden gülümsedi ki resmen kalbim tekledi, “Sana alıyorum kıymetlim, birlikte maçlara gidersek şimdiden hazırlık olsun. Hem seni Trabzon’umun formasıyla görmek istiyorum,” dedi hevesle.
“Tamam o zaman bu kadar şey almaya gerek yok, ben kabinde formayı denerim görürsün,” dediğimde anında bakışları ciddileşti.
“Bunların hepsini alacağız,” dedi tek nefeste.
“İyide ben Trabzonspor’u tutmuyorum ki,” dediğimde derin bir soluk verdi.
“Sen Trabzonspor’u tutuyorsun,” dedi inatla.
“Ben Galatasaraylıyım,” dedim hiç taviz vermeden.
“Bundan sonra Trabzon’u tutuyorsun!”
“Ben dönek değilim!”
“Dönek demedim zaten, Trabzonspor’u tutuyorsun dedim.”
“Karahan, ben takımımı satmam. İlla görmek istiyorsan formayı bir defa giyerim görürsün, aklında kalmasın ama ben Galatasaraylıyım,” diyerek inat etmeye devam ettim.
“Kıymetlim, sen ne dersen de bundan sonra Trabzon’umu tutuyorsun, bak şansına yeni sezon formaları bulabildik,” dedikten sonra kendi içinde bir kaç bir şey aldıktan sonra bendeki eşyaları da alıp kasanın yolunu tuttu.
Alışveriş merkezinden çıktığımızda surat asan kişi bendim, benim aksime Karahan otuz iki diş sırıtıyordu.
Onu gıcıklığına Galatasaray mağazasına girecektim ki sırf içeri girmeyeyim diye beni omzuna attığı gibi oradan uzaklaştırdı. Evimize başka takımın formasını sokamazmışım! Haspam!
Ben sana bu lafları elbet yuttururum. Eve geldiğimizde yorgunluktan bitap düşmüş kendimi odaya zor atmıştım.
Akşam yemeğini güç bela hazırlayıp yemeğe oturduğumuzda iştahla yemeğini yiyen Karahan’a baktım. Tuttuğu takımın eşyalarını aldığı yetmiyor gibi birde odama yerleştirmişti. Mesele forma kıyafetlerimin içinde yerini alırken bayrakta dolabımın üzerindeki yerini aldı. Bunların dışında ufak tefek bir sürü şey de almıştı.
Akşam yemeğinin sonunda salonda çay içerken aklına ne geldiyse bir heves kalktı gitti ve gittiği hızla geri döndü.
Elinde tuttuğu bilekliklerden birini teklifsiz ısrarsız sağ bileğime geçirdi. Lastik yapılı bordo bilekliğin üzerinde mavi yazıyla Trabzonspor yazıyordu. Tam tersi yani mavi bileklik bordo yazılı olanı da kendi bileğine taktı.
“Karahan, ne yapıyorsun canım?”
“Sevdiğim iki şeyi bir araya getiriyorum kıymetlim sen ne yapıyorsun?” dedi kalbimi deli gibi attıran bakışlarıyla.
Bileğindeki bilekliğin olduğu kısma küçük bir öpücük kondurup beni göğsüne doğru çekti. Tepkisinden sonra bilekliği çıkarmak istemedim, zaten bana da pek bir zararı yok.
Ne kadar zaman Karahan’ın kucağında yattım bilmiyorum ama uyandığımda yatağımdaydım.
Saate baktığımda daha yeni altı olmuştu hızlıca elimi yüzümü yıkayıp, saks mavisi kalem eteğimi giyip, üzerinde de krem rengi salaş gömlek giyip, gömleği eteğimin içine sokuşturup bütünlüğü sağlamaya çalıştım. Kombinime uygun siyah topuklu ayakkabı giyip saçlarıma fön çektim. Kişisel hazırlığım bittiğinde çoktan soluğu mutfakta almıştım.
Kahvaltı masasını hazırlama işim bittiğinde Karahan’ın kapısını tıklattım, beni çok bekletmeden on dakikada masaya geldi.
Tam sandalyeye oturacakken kolumdan tutup beni hızla kendine doğru çevirdi, “Muhteşemsin,” dedi içimi titreyen sesiyle.
“Teşekkür ederim, sende çok iyi görünüyorsun,” derken üzerine oturan takım elbisesine bakış attım.
“Kıymetlim,” dedi ilgiyle.
“Efendim,” delim. Dedim yine delim kısmını içimden söylemiştim.
“Bu iş meselesini bu kadar büyütmesen mi acaba?”
“Bence gayet resmi ve şık oldum,” kolumdaki bilekliği gösterip, “Bunun dışında takı takmadım bile,” dedim kendimi savunmaya geçerken.
“Gözlerim kamaştı,” derken kolumdaki bileklikler söz ediyordu.
İkimizin bileğini yan yana getirip hızla fotoğrafını çekti, “Muhteşem uyum,” derken telefonuyla bir şeyler yapmaya koyuldu.
Öyle böyle derken kahvaltımızı yapıp evden çıktık.
Kalbim ağzımda atıyordu, daha önce formasyon eğitimi alırken ki dışında hiç bir öğrenciye ders anlatmadım. Nasıl olacak bu iş çok merak ediyorum.
Bir yandan günüm güzel geçsin diye dualar ederken diğer yandan da elimdeki ders kaynaklarının yeterli olması için dua ediyordum.
Merak ediyorum nasıl öğrencilerle karşılaşacağım?
Meslektaşlarım nasıl olacak?
İlk günüm nasıl geçecek?
Sorular sorular...
****
Yeni bölüm aksilik olmazsa Pazar günü gelecek, yorumlarınızla beni teşvik etmeyi unutmayın.:)
Sizce gelecek bölümde neler olacak?
Karahan neler yapacak?
Buğlem’in tavrı nasıl?
Gelecek bölümde neler olsun istersiniz?
Sizi seviyorum.
Elif Diril.
![](https://img.wattpad.com/cover/153144825-288-k5858.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PEK KIYMETLİM
Romance(Pek Kıymetlim adı ve konusu bakımından ilk kitaptır.) Aşkın en "Deli" hali... O akşama kadar gerçekten çok mutluydum, okulumu bitirip evime dönmüştüm ve düşünmemi gerektirecek hiç bir derdim yoktu. Şey demişti Ercan amca, "Senin kızın olmasaydı, be...