❧45. BÖLÜM❧

50.9K 2.3K 588
                                    

Merhabalar iyi geceler, nasılsınız bakalım?

Bölüm daha erken gelecekti fakat hasta işlerimiz dolayısıyla gecikti, kusuruma bakmayın. Güzel bölümlerle telafi edeceğim.

Umarım beğenirsiniz;)

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum desteklerinizi eksik etmeyin.

Destek veren herkese çok teşekkür ederim canım benim.

Yorumlarda görüşmek dileğiyle ♥

İlk yoruma ithaf var, benden söylemesi;)

Esmasimge01 ithaf edilmiştir.;)

Medya: Buğlem & Karahan

***Keyifli Okumalar Dilerim Canlarım Benim***

“Sana sormadan böyle bir işe başlamak istemedim. Taktir edersin ki ikimizde son derece sağlıklı ve aktif eşleriz ve korunmuyoruz, kocacığım, evliliğimizin ilk zamanları birbirimizle vakit geçirmekten yana olduğum için senin içinde sorun teşkil etmiyorsa korunsak mı?” Oh be sonunda sordum!
Allah’tan adetime az kaldı da hamilelik riskim yok ama şimdiden konuşup bu konuya bir açıklık getirmemiz lazım. Ya hemen çocuğumuz olsun korunmayalım derse? Ne yaparım?

Karahan, sorduğum soru nedeniyle bir süre şaşkınlıkla baktı gözlerime, afalladı desem çok daha doğru bir tabir olur.
Eh böyle bir soruyu beklemiyordu tabi…
“Haklısın kıymetlim, seninle yaşamayı planladığım çok şey var ve bebeğimiz olduğunda bu biraz zor olabilir. Önlemimizi alalım ama bana bir tarih vermeni istiyorum, bir yıl, iki yıl, üç yıl… Sana kalmış ama bu konuda kesin ve net tarih vermeni istiyorum. Yani konrunmayı ne zaman bırakalım istersin?” dedi anlayışla bakarken.
Derin bir soluk çektim içime daha önce bunu hiç mi hiç düşünmemiştim. Yani evet kocamla gezmek tozmak ve eğlenmek istiyorum fakat ondan çocuğum olmasını da istiyorum.
“Şimdilik iki yıl diyelim ama bir yıldan sonra da bu konuyu tekrar konuşuruz olmaz mı?”

“Olur kıymetlim sen nasıl istersen benim için uygun ama tabi ki çok uzun yıllar baba olmayı beklemek istemem. Dede olacağım vakit baba olursam çok garip olur değil mi güzel gözlüm,” derken beni göğsüne doğru çekmişti bile.
Bir an ikimizin de kır saçlı hallerini hayal ettim…
Elimde test çubuğuyla ‘Hamileyim,’ dediğimi düşündüm hakikaten komik ve garip bir durum. En güzeli, ailelerimiz hayattayken ve onlara torun konusunda yalan söylemişken, çok geç olmadan torun sevgisini tattırmak…
“Çok komik bir durum, hayali bile tuhaf,” dedim elimde olmadan gülerken.
“Şimdi gülersin tabi,” derken sesi son derece keyifli geliyordu.
“Aşkım, uçak saat kaçta?”
“Dokuz buçukta güzel gözlüm.”

“O zaman uslu durmayı talep ediyorum,” der demez kızaran yüzüme inat, gülüp yanağından kocaman öptüm ve kollarından ayrıldım.
Giyinme odasına geçip valiz hazırlama işine tekrar döndüm. Aldığımız mayolar da dahil olmak üzere yiyeceğimiz her şeyi hazırladıktan sonra büyük boy valizi güç bela kapattım. Elektronik cihazlarımızı sırt çantama alacağım için, çantama sadece gözlüklerimizi ve cüzdanımı koymakla yetindim.
Tüm işim bittiğinde yatak odasına kocamın yanına geçtim, uzun zamandır daha doğrusu düğün gecesinden beri duymadığım telefonun sesini duymak garip hissettirdi.
“Annem arıyor,” dedi daha ben sormadan.
“Anne,” diyerek açtı telefonunu. Odanın içinde ses olmadığından ve kocamın tam dibinde oturduğunda Zeynep annenin verdiği yanıtları duyabiliyordum.
“Oğlum, nasılsınız?”
“İyiyiz anne sağ olun, siz nasılsınız, yolculuğunuz nasıl geçti?”
“İyi çok şükür. Buğlem kızım nasıl?”
“O da iyi anne,” dedi elini omzuma atıp beni kendine çekti.
“Şey…” dedi sustu.
“Ne oldu anne bir sorun mu var?”
“Allah’ıma bin şükür oğlum, düğün dernek mutluluğu içindeyiz,” dedi bir süre sessiz kaldı, “Sizin her hangi bir sorununuz yok değil mi?”
“Anne iyiyiz dedim ya çok şükür bir sorun yok,” dedi hemen.
“Tövbe estağfurullah, illa açık açık sorduracak mısın? Karı koca olarak günleriniz nasıl geçiyor?” diye sorduğunda sesindeki imadan anladım ne demek istediğini.

O an deli gibi utandığını inkar edemeyeceğim, Allah aşkına sorulacak soru mu bu şimdi? Eh Zeynep anne eh! Alacağın olsun…
Karahan derin bir soluk alıp, tek düze bir sesle, “Güzel geçiyor anne, ne meraklı çıktın? Yarın yola çıkacağız kapatıyorum, haydi hayırlı geceler,” dedi annesinin merak ettiği konuyu anlamadan.
Telefon kapanınca beni bırakmadan geriye doğru yaslandı ve böylece üzerinde yatmış oldum.

“Zeynep anne, ilk gecemizin nasıl geçtiğini sordu, sende güzel geçiyor dedin. İmasını anlamadın,” dedim hafif kısık bir tonla.
“Fark ettim ama anlamamıştım gibi davranmayı tercih ettim. Annem bile olsa özel hayatımızı kimsenin bilmesine gerek yok,” dedi usulca.
“Haklısın kocacığım,” dedim ve ışığı bile kapatmadan iyice göğsüne sindim.

Ne ara oldu bilmiyorum ama uyuyakalmışım, sabah yedide kocamın öpücükleriyle uyandım. “Günaydın kocacığım,” dedi sesime yansıyan keyifle.
“Günaydın, gözlerindeki yeşil denizlerinde boğulduğum kıymetlim,” dedi ve beni bir hamlede kucağına alıp banyoya kadar getirdi.
“Yüzünü yıka kahvaltımızı edip çıkarız,” dedi ve şakağımdan öpüp banyodan çıktı.
Elimi yüzümü yıkayıp ihtiyaçlarımı giderdikten sonra banyodan çıktım, yatağımızı toplayıp üzerimi değiştirdim ve aşağı indim.
Hazırladığım valiz çoktan kapının yanına kadar getirilmişti bile.

Mutfağa geçtiğimde kocamın gülen yüzüyle çayları doldurduğunu gördüm.
“Eline sağlık kocacığım.” Masanın diğer tarafına oturdum, “Afiyet olsun karıcığım,” dedi ve karşıma oturdu. Sessiz sakin bir şekilde yaptığımız kahvaltıdan sonra mutfağı toplayıp, yollara düştük. Yolculuğumuzu uçakla tamamlayacağımız için arabayı almayıp, havalimanına taksiyle gitmeye karar verdik.
Yarım saat sonunda havalimanına geldiğimizde uçuşa bir saate yakın zaman vardı.

“Gel karıcığım, birer kahve içelim,” dedi ve bende sırt çantam, kocamda da valizle oturduk bir yere. Birer kahve siparişi verip oturduk.
Etrafı inceledim bir süre insanların telaşına dalmışken önüme konan kahveyle kendime geldim. Şu çikolatalı kahveyi de ayrı bir seviyorum.
“Hadi gel fotoğraf çekelim,” dedim ve cevap vermesine müsaade etmeden telefonumu çıkarıp fotoğraflarımızı çektim.
Bir süre liseli aşıklarla gibi bakışarak kahvelerimizi içtik, “Bakmaya doyamıyorum,” dedi iç çekişle.
Kocaman gülüp elini tuttum, “Seni çok seviyorum.”

Biz birbirimizin gözlerinde kaybolurken anonslar yapılmaya başlandı. El mahkum, bakışmayı kesip ayaklandık.
El ele iç hatlara geçip, valiz teslimi kimlik kontrolü işlemlerinden geçtik ve uçağa bindik. Ekonomik sınıfta olmasını beklediğim kolduklarımız, VIP bölümündeydi. Karahan, cam kenarına geçmemi sağlayıp hemen yanına oturdu ve kemerimi bağladı.
Ekonomik sınıfta göre koltuklar daha geniş ve rahattı. Pilotun duyurusuyla uçak havalandı ve o andan itibaren kocamın elini tuttum, uçak iniş yapana kadar da bırakmadım. Bir saat on dakikalık uçuş sonunda Dalaman havalimanına iniş yaptık, valiz sırası falan derken de on bire doğru ancak işimiz bitti.
Oradan da taksiye binip Fetiyeye geçtik, otelimizin önüne geldiğimizde elimde olmadan hevesle süzdüm etrafı.

Otel denize sıfır konumundaydı, yani otelden çıkıp yürüyerek rahatlıkla denize geçilir. Etraf yeşilliklerle dekore edilmiş, mavi ve yeşilin uymu göz alıcıydı. Doğal ortama dokunulmadan yapılan dekorasyon ayakta alkışlanacak cinstendi.
Otelin içi en az dışı kadar göz kamaştırıcıydı, çalışanlar son derece güler yüzlü ve ilgiliydi.
Resepsiyondan aldığımız anahtarlarla odamıza çıktık. Odadan içeri girdiğimizde balayı süiti ile karşılaştım, her yerde gül yapraklarıyla süslenmişti. Devasa büyüklükteki yatağa baktıkça boğazım kurudu, hele ki banyodaki jakuziyi gördüğümde az daha küçük dilimi yutacaktım. Balayı süiti diye ballandıra ballandıra anlattıkları kadar da varmış, üstelik balayı çifti olduğumuz için yedi yirmi dört mutfağı arayıp siparişte bulunabilirmişiz…

“Kıymetlim, dinlenmek ister misin yoksa öğlen güneşi tam tepeye çıkmadan biraz yüzelim mi?” diye sordu usulca yanıma sokulup belime sarılırken.
“Biraz yüzelim, uzun zamandır denize hasretim,” dedim ve camdan gördüğüm muhteşem maviliğe baktım.
“O zaman biran önce giyinip çıkalım,” dedi omzumu öpüp.

Valizi açıp mayolarımızı çıkardım, kocam beş dakikadan kısa sürede mayosunu giyip geçti karşıma. Tabi ben o sırada plaj çantası hazırlamakla meşguldüm.
Havlu, krem, şapka, gözlük, su derken güç bela mayomu alıp giyinme odasına geçtim. Kırmızı mayomu giyip, üzerime açık mavi tonlarında pareo geçirip giyinme odasından çıktım.
Karahan memnun bakışlarla bakıp elimi eline kenetledi. Plaj çantamı da aldım ve odan çıktık.
Kocamın, atletik yapısına yandan yandan bakıp derin bir soluk çektim. Neyseki şuan için üzerinde sportif bir tişört vardı.
Ayağımda terlikle sıcak kumlarda yürümeyeli baya olduğundan özlemle bastım kumlara.
Uçsuz bucaksız maviliğe daldı gözlerim mutluluk dolu bir soluk verdim, plaja geldiğimizde boş şezlonglardan ikisine havlularımızı serip yan yana oturduk.

“Feci bir sıcak var, kıymetlim kremi ver, seni bir güzel kremleyelim yoksa kötü yanarsın,” dedi elini uzatırken. Çantamdan kremi çıkarıp, “Önce ben, tişörtünü çıkarıp sırtını döndü bakalım,” dedim tebessümle.
Lafımı ikiletmeden tişörtünü çıkarıp, yanıma oturdu ve sırtını döndü. Heyecanla kasılan karnımı göz ardı edip, elime hatrı sayılır bir miktarda krem aldım. Biraz da masaj yapar gibi tüm sırtına ve omuzlarına kremi iyice yedirdim.
“Aşkım ön tarafına sen süre bilirsin değil mi?”
“Senin sürmeni tercih ederim,” dedi boğuk çıkan sesiyle.
İtiraz etmedim bana doğru döndüğünde kremden alıp elimi köprücük kemiklerinin üzerinde gezdirip usul usul aşağılara indim. Tam göğsünün orada hissettiğim hızlı kalp atışı, heyecanını artırsa da bozuntuya vermeyip kremi sürmeye devam ettim. İşim bitene kadar bir saniye olsun gözlerini üzerimden ayırmadı. En eğlenceli kısım kremi yüzüne sürmekti. Kısada olsa sakalları nedeniyle avuç içini gıdıklamıştı, kıkırdayarak kremledim.

Yüzünde hoşnut bir ifadeyle kulağıma yaklaştı, “Sıra bende karıcığım,” dedi arzudan boğuklaşan sesiyle.
Titrek bir nefes alıp, pareomu tek seferde çıkardım, az önce arzudan kararan gözleri şimdi tarif edemeyeceğim bir duyguyla karardı.
Gözünü mayonun açıkta bıraktığı göğüs dekoltesine dikip arsız arsız baktı, şikayetçi olduğum söylenemez ama kavga etmek istemiyorum. Umarım sorun çıkarmaz.
Hiç bozundaya vermeyip arkamı döndüm ve saçlarımı sağ omzumun üzerine topladım. Son derece sessiz bir şekilde bir küfür savurdu, duymamazlıktan geldim. Mayonun V şeklinde, bel oyuntuma kadar uzanan sırt dekoltesi sanırım fazla geldi.
Buraya gelmeden önce söz verdiği için ileri geri bir laf etmedi sadece, “Biz bunu alırken bu kadar dekoltesi yoktu,” demekle yetindi.
“Giydiğin zaman kumaş açılıyor küçük ayrıntılar büyüyor kocacığım. Krem sürecek misin?” diyerek konuyu değiştirmeyi seçtim.
“Tabi ki de süreceğim,” dedi ve iri ellerini omuzlarıma getirip iki elden krem sürmeye başladı. Öyle yumuşak ve zarifti ki hissettiğim duygularla denizi unutup gözlerimi kapatmıştım bile.
Hiç beklemediğim anda beni kendine çevirdi ve tam yanına oturmamı sağladı öyle ki aldığı sık nefesleri yüzüme çarpıyordu, eline bir miktar krem aldı ve sol omzumda elini gezdirmeye başladı. Elinin tersiyle saçlarımı geriye atıp sağ omzumu muhteşem bir yavaşlıkla kremledikten sonra gözlerini gözlerime kenetleyip, elini gerdanıma getirdi kremi sürüp göğüs hizama yaklaştığında elimi elinin üzerine koyup, “Karahan,” dedim uyarıcı bir tonla. Tepki vermedi, elini hiç çekinmeden mayomdan içeri soktu. Hissettiğim duygu yoğunluğu ve çevredeki insanların bizi göreceğinin endişesiyle kasılıp kaldım. Elini, güneş görmeyecek olsa da göğüslerimin üzerinde gezdirdi ve bunu yaparken hiçte çekinen bir havası yoktu. Elim göğüs hizamda olduğu için çevreden gelecek bakışlara karşı biraz olsun kalkan oluyordu.

Bana asırlar kadar uzun gelen sürenin sonunda elini çıkardı, bende derin bir nefes aldım. İtirazımı dinlemeyip tatlı işkencesini sürdürdü. Tamam bunu ben başlattım ama bu kadar ileri gitmedim. Etraftan birileri görecek diye aklım çıktı.
Acaba az da olsa göğüs dekoltesi verdim diye mi yaptı? Kremlenme işi bittiğinde el ele denize gittik ama ne zaman ayağa kalkıp yürümeye başladım hatırlamıyorum.

Denizin serin gelen suyuna alışmak için bir anda tüm bedenimi suya soktum, kocamda çoktan suya dalmış az ilerden çıkmıştı.
“Sınıra kadar karıcığım,” dedi eliyle ileride belirlenen sınırı gösterirken. Bariz bir şekilde yarış teklif ediyordu.
“Tamam,” dedim muzip bir sırıtışla. Demek yarış ha, seve seve.

Bir yandan kocama bakıp diğer yandan kulaç attım, bilmem ne kadar süre sonra sınıra ulaştık. Nefes nefes durdum, tabi ki kocam kazandı. Yani neden şaşırıyorsam dev gibi adamın attığı kulaçla benim attığım kulaç bir olur mu?
“Kolun ağrıyor mu?” diye sordu beni şaşırtırken.
“Hayır neden ki?”
“Kıymetlim, atelini çıkaralım kaç gün oldu? Her halde soracağım o kadar mesafe yüzdün,” dedi benim jeton ancak düştü.
“Bilmem ki kocacığım, deniz aşkına fark etmedim bile.” Bana yaklaşıp ellerini belime doladı ve bedenimi bedenine yasladı.

Daha ben tepki vermeden dudaklarıyla dudaklarımı mühürledi. Kalbim deli gibi atarken elimi omzuna koyup destek almaya çalıştım. Dilimin ucunda hissettiğim tatla dünya farklı bir hızla dönmeye başladı, öyle hislerle bezendim ki kalbim bedenimi parçalayacaktı.
Dudaklarımızı ayırıp alnını alnıma yasladı, nefeslerimizi düzenlemeye çalışırken fısıltısını duydum, öyle düşük bir tonla söylemişti ki güç bela duydum, “Bana ait, sadece bana,” diyordu. Kimden söz ettiğini anlamak için müneccim olmaya gerek yok. Sımsıkı sarılı kollarını mümkünmüş gibi daha da sıkılaştırdı fakat ben o sırada fısıltılarında takılı kaldım.

Onu duymamış gibi davranmanın biraz daha mantıklı olduğuna karar verdim. “Kocacığım, kıyıya geçelim mi? Güneş en zararlı olduğu konuma geldi tepeden tepeden vuruyor, hem ancak hazırlanır öğlen yemeğine geçeriz,” dedim makul bir şekilde.
“Haklısın kıymetlim, başına güneş geçmesi en son isteyeceğim şey bile olamaz,” dedi ve minik bir öpücük aldı.
İşi biraz eğlenceli hale getirmek için, “Kocacığım, kıyıya kadar yarışa var mısın?” diye sordum hevesli bir tavırla.
“Varım,” derken gözleri gülüyordu.
“Ama bu sefer kaybeden kazananın bir istediğini yapacak, kabul mü?”
Anında gözleri parladı, “Kabul karıcığım,” dedi dünden razı bir tavırla. Kaybedeceğimi bile bile bu oyuna girdim, tek merak ettiğim böyle bir durumda kocamın benden ne isteyeceğini öğrenmek.

Tahmin ettiğim gibi oldu ve yine kocam açık ara farkla kazandı, yüzünde muhteşem bir gülüşle yanıma geldi, “İsteyeceğim şeye hazır mısın karıcığım?” dedi oyunbaz bakışlar eşliğinde.
“Hazırım kocacığım,” dedim hevesli bir tavırla.
“Odamıza gittiğimde söyleyeceğim,” dedi gözlerinden geçen pırıltılarla.
Gülümseyip yanına sokuldum, eşyalarımızı toplayıp odamıza geçtik, ilk işim tuzlu suyun etkisinden kurtulmak olduğu için banyoya geçtim tabi kocamda hemen peşimden geldi.

Tavanın dörtte birini fıskiye şeklinde tasarladıkları için iki kişi rahatlıkla duş alabilirdi. Mayomla suyun altına girip hızlıca tuzlu suyu aktıtım, hemen yanımda duş alan ve gözlerini benden bir an bile ayırmayan kocamın varlığıyla ne kadar yıkanabilirsem öyle yıkandım.
Akan suyun altından çıktığım an kocam beni yanına çekti, dudakları kulağıma değdiğinde istemsizce derin bir nefes aldım. “Ne istediğimi merak etmiyor musun balım,” dedi beni farklı alemler uçuran sesiyle.
“E…ediyorum,” derken kekeledim.
İki elini omuzlarıma getirip mayonun ipleri üzerinde gezdirdi. “Ne istersem yapmak zorundasın değil mi?” diyerek teyit etti. “Evet.”
Sonrasında dudakları dudaklarımı buldu, tüm bedenini hissedeceğim kadar yakına çekti beni. Sonrası cennet misali…

Akşam yemeği için odadan çıktığımızda bile yüzümün kızarıklığını geçiremedim, neyse ki havalar sıcakta kimsenin gözüne batmıyor… Ah benim deli kocam ah…
Asansörden indiğimizde telefonumu yanıma almadığını fark ettim, “Kocacığım, telefonum yukarda kalmış sen restorana geç ben telefonunu alıp geleyim,” dedim tebessümle.
“Birlikte gidelim,” dedi itirazsız bir tonla.
“Gerek yok ki, sen masaya geç ben hemen alır gelirim,” dedim hemen.
“Olmaz öyle şey,” dese de sonunda ikna ettim onu otelin restoranına gönderip, kendim de asansöre bindim.

Odaya geldiğimde çalan telefonuma bir telaş koşturup kapanmadan yetiştim, arayan annemdi. Vakit kaybetmeden açtım, “Annem,” dedim hemen.
“Kızım, nasılsınız?” dedi hiç vakit kaybetmeden.
“İyiyiz, bugün Fethiye’ye geldik, siz nasılsınız?”
“Ne olsun kuzum, tebrik etmeye gelen giden oluyor, babanda pek sessiz bu aralar, onun dışında her şey bıraktığın gibi,” dedi yumuşak bir tonla.
“Bir sıkıntı olmasın da aman Allah korusun,” dedim hemen.
“Anneciğim, siz nasılsınız Karahan’la evlilik nasıl gidiyor,” diye sordu merakla.
“Her şey olması gerektiği gibi güzel gidiyor.”
“Allah bozmasın kızım. Hadi ben kapatayım da seni meşgul etmeyeyim, Karahan oğlumla ilgilen,” dedi anaç bir tavırla.
“Görüşürüz anneciğim, evdekilere selam söylersin,” dedim ve böylelikle telefonu kapattık.

Odadan çıkıp, kocamı daha fazla bekletmemek adına hızlıca restorana geçtim. Kocamı bir masada tek başına bulmayı beklerken tam karşısına oturmuş bir afet gördüm. Afet diyorum ama kesinlikle abartmıyorum, kataloglardan fırlamış manken gibi. Kaşı gözü neysede, cüretkarca sergilediği vücudunu görünce tepe tüylerim ayağa kalktı. Kocama güvenim tam fakat bu afetin burada ne işi var?
Gördüğüm şeyi algılamak için bir kaç kez gözlerimi kapatıp açtım ama kız kanlı canlı bir şekilde kocamın karşısında oturmaya devam ediyor.
Kız arsız biri olsa kocam masada oturmasına müsaade etmez fakat o kadın her kim olursa olsun neden masamızda oturuyor canım?
İçimde harlanan kıskançlığa engel olmayıp, bakışlarımı ikiliye diktim, hayır yani ne yapacaklar merak ediyorum.
Durdum duramadım, İki dakika bekleyemeden sindiğim yerden çıkıp, burnumdan soluyarak attım adımlarımı.

Yüzüme yarım bir tebessüm kondurup kocamın arkasından yaklaşıp, elimi omzuna koydum anında bakışları beni buldu.
“Kocacığım?” dedim sorar gibi.
“Kıymetlim nerede kaldın?” dedi yüzünden okunan endişeyle, “Aradım ama telefonun meşgul çalıyordu.” Gözlerindeki merak ve endişeyi ilimlerine kadar hissettim fakat sorusunu duymazdan gelip, gözlerimi masanın gerisinde oturan kadına diktim, “Kim bu hanım?” diye sordum merakla cevabı beklerken.
Hakikaten kim bu kadın? Böyle arız bakışlarla süzüyor beni…

****

Yeni bölüm Allah'ın izniyle 350 yorum sonra sizlerle olacak canlarım benim.

Sizce bu kadın kim?

Gelecek bölümde neler olacak dersiniz?

Neler olmalı?

Sizi seviyorum.

Elif Diril.

PEK KIYMETLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin