❧23. BÖLÜM❧

61.7K 2.7K 96
                                    


Merhabalar iyi geceler nasılsınız bakalım?

Bomba ötesi bir bölümle karşınızdayım, olaylar yeşillenmeye başladı, umarım beğenirsiniz.

Oy ve yorumlarınız için teşekkür ederim iyi ki varsınız.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum düşüncelerinizi benimle paylaşın çünkü benim için önemli.;)

Yorumlarda görüşmek dileğiyle ♥

Medya: Karahan & Buğlem

***Keyifli Okumalar Dilerim Canlarım Benim***

Karahan, bir sinirle dış kapının önüne gidince son anda peşine düştüm.
“Karahan nereye gidiyorsun?”
Gözleri gözlerimi bulduğunda bakışları anında yumuşadı, “O şerefsize, benimle geçireceği en güzel anı yaşatacağım,” dedi kararlılıkla.
Al buyur buradan yak...

“Karahan beni evde tek mi bırakacaksın? Ya sen yokken gelirse?” diye sordum panikle.
“Korkma hatunum, o it senin yanına yörene bir yaklaşmaz!” dedi net bir şekilde.
“Boş ver, o pislik için değmez bile, gitme,” dedim yalvarırcasına.
“Olmaz, şimdi ben gitmesem o itin yaptıklarına göz gümüş olacağım, o şerefsizde meydanı boş bulacak. Yılanın başını küçükken ezmek lazım,” dedi kararlılıkla bakarken.
“Ya onun yanına gittiğinde ters bir şey olursa?”

“Güzelim, unuttun galiba deli olan benim, ters bir şey olması beni zerre kadar ilgilendirmez,” dedi rahat bir şekilde.
“Olmaz, tek gitmene izin vermem! Üstelik onun seviyesine de inmenin istemiyorum, polise suç duyurusunda bulunuruz,”
“Böyle elim kolum bağlı, seni almaya gelmesini mi bekleyeceğim? Hatunum, bak sigortalarım atık, hiç nefesini tüketme ben o şerefsizin hakkından geleceğim!” dedi ve kapının kulpunu tuttu.

“Bari bende seninle geleyim, hani beni gözünün önünden ayırmayacaktın? Kaza yaptığım gün öyle söylemiştin, şimdi sen gidersen ben kesin kendime zarar vermenin bir yolumu bulurum,” diyerek aklını çekmeye çalıştım ama nerede adam kurnaz!
“Seni yalnız bırakacağımı kim söyledi?” derken yüzünde kendinden emin bir ifade vardı. Ve devam etti, “Üstelik bu sayede gözümün önündeymiş gibi olacaksın,” dediğinde anlamsız gözlerle baktım.
“Ne dediğine dair en ufak bir fikrim bile yok, biraz daha açık konuşabilir misin?”

Muzip bakışlar eşliğinde, “Cık, açık konuşamam gidince görürsün,” dedi ve daha bir şey dememe fırsat vermeden beni omzuna aldığı gibi evden çıktı.
“Karahan, bak sonunu düşünmeden atarım kendimi aşağı! Üzerimde senin tişörtün var, altında da pijama, Allah aşkına bu kılıktan beni nereye götürüyorsun?”
“Seni kaçırıyorum, çok bile konuşmana izin verdim,” demez mi?

“Karahan, evimizden beni kaçırıp nereye götürdüğünü sorabilir miyim?”
“Soramazsın güzelim, soramazsın,” dedikten sonra arabanın sağ tarafına binmemi sağlayıp kapıyı kapattı.

Sürücü koltuğuna oturduğunda sinirli bir nefes koy verdi, o zaman anladım Karahan, Sırıtık Engin meselesini halletmeden rahat etmeyeceğini.
Araba hareket ettiğinde bir şey söylemedim sadece mantıklı düşünmek için kendimi zorladım. Ne yaparsam Karahan’ın gitmesini engelleyebilirim? Diye düşündüm.
Eskişehir’in içinden çıkmadan kederli bir nefes koy verip, “Ailemden kaçtığım yere geri dönmek istemiyorum, o pisliğin yüzünü de görmek istemiyorum, sadece kendi halimiz de yaşamaya devam etsek olmaz mı?” dedim sıkıntılı sesimle.
“Şuan büyük farklar var, birincisi ailen artık orada yaşamıyor, ikincisi sen beni seviyorsun. Ben asla sevdiğim kadın hakkında konuşulmasına izin vermem. O şerefsiz de bunu adını gibi öğrenecek, daha anılarımızı fotoğraflayacağız o itle. Ve kıymetlim, ben, o akıl yoksunu adama ders verirken beni sakin bir şekilde bekleyeceksin. Korkma ben varken, sana hiç bir şey olmaz, olmasına izin vermem. Sen benim en değerli emanetimsin,” dedikten sonra yoldan kısa bir an gözlerini çekip bana baktı ve sözlerine devam etti, “Sadece o it çizmeyi aştı! Ama babanın da hatası büyük, sırf benden kurtarmak için şerefsizin birine seni vermeye kalktı. Lan o it, senin evinde rahat bir şekilde, fotoğrafını çekmiş! Kim bilir daha neler yaptı da haberimiz yok,” dedikten sonra önüne döndü ama söylenmeye devam etti.

“Tek bir fotoğraf, senin bende tek bir fotoğrafın vardı. Kim bilir o şerefsiz de kaç tane fotoğrafın var?” dedi öfkeyle direksiyonu sıkarken.
Tabi bu sırada otobana çıktık, “Ya ailem geri döndüyse, ya babam bizi ayırmaya çalışırsa? O zaman ne olacak?” diye sordum korkuyla.
“Buğlem, güzelim, şu konuda anlaşalım, Allah’tan başka kimse seni benden ayıramaz, izin vermem. Üstelik senin beni sevdiğini duyduktan sonra feriştahı gelse seni benden alamaz,” dedi kendinden emin bir şekilde.
“Oraya gittiğimizde beni Annenlere mi bırakacaksın?”
Hafifçe bana bakıp, “Ailemden başka kimseye güvenemem,” dediğinde ‘Üstelik gözümün önündeymiş gibi olacaksın,’ lafıyla ne demek istediğini anladım.
“Karahan, içimde kötü bir his var, lütfen gitmeyelim. Bu bir tuzak olabilir, geri döndüğümüzde çok farklı şeylerle karşılaşabiliriz. Lütfen gitmeyelim,” dedim ağlamama çeyrek kala.
“Hiç bir şey olmayacak,” dedi tekrar.

Dediğim dedik çaldığım düdük, tavrından vazgeçmeyeceğini anlayınca dolu gözlerimle baktım. İçimden bir ses ummadığımız şeyler olacak diyor.
Karahan’a hafifçe sırtımı dönüp kafamı arabanın camına yasladım ve usul usul göz yaşlarımı döktüm. En son böyle hissettiğimde eve görücü olarak sırıtık Engin ve ailesi gelmişti. Şimdi kim bilir neler olacak?
Başıma bir şey gelse Karahan’a ulaşacağım bir telefon bile yok, her şeyi geçtim pijama ve tişörtle geri dönüyorum. Yanlış anlaşılmalara müsait bir durum.

Ne kadar süre ilerledik bilmiyorum ama usul usul yaş dökmekten gözlerime ağrılar girince kapattım gözlerimi ama bir an  olsun uyuyamadım.
İçimde yangınlar varken nasıl uyuyabilirim ki?
Deli gibi korkuyorum tam delime açılmışken onu kaybetmekten, onsuz güne başlamaktan, onun o derin derin bakan gözlerini görmeden günde devam edememekten, geceleri onu izleyememekten deli gibi korkuyorum ama Karahan bunu anlamıyor. Sadece o şerefsize haddini bildirmeye gittiğini düşünüyor ama bu iş bu kadar basit olamaz. Kesin bu işin içinde bir iş var...

Saatler boyunca bir defa durmadan ilerledik, ne yemek ne de su için mola vermedik, ve Karahan’ın öfkeli araba kullanmasını da ekleyince bir buçuk saat erken Aksaray yoluna girdik.
Şehre girmemize belki on beş dakika kala polislerin arabaları çevirdiğini gördüm ve canım ağzıma geldi. Korkuyla yarı yatar pozisyonumdan toparlanıp oturur konuma geldim.
Sıradan bir kontrol olması için dualar ettim ama bizim araba yaklaşana kadar kimseyi durdurmadılar.
Polis memurlarından bir megafonla arabanın plakasını anons edip, sağ çekmesini söyleyince, Karahan’a döndüm. “Sana geri dönmeyelim demiştim!” dedim akmaya başlayan göz yaşlarımla.

Karahan da gördükleri karşısında şaşırsa da kendinden taviz vermedi, sanki böyle olacağını tahmin edermiş gibi rahat...
Karahan, durmayıp son hız devam etti ama peşimize çoktan polis arabası takılmıştı bile. Bir şey olacağını biliyordum! O pis şerefsiz, ben Karahan’a kaçtığım da bile mesaj atmamışken, durup dururken mesaj atmasının altında pis bir şey olacağını anlamamız gerekiyordu.
Çok değil on dakika sonra köprü altından dönmeden önümüzü kestiler! Üstelik önümüzde duran araba babamın arabası, bu durumda yapabileceğimiz ne var ki?
Babamın arabadan inmesini izledim korkudan gözlerimi kapatmak istesem de izledim. Sanki bir kaç ayda yaşlanmış gibi bir hali vardı. Elinde tuttuğu kağıt parçasıyla benim olduğum tarafa doğru geldi. Hemen kapımı kilitledim. Karahan ise donmuş bir şekilde olanları izliyordu.

Bir şey olmayacağı konusunda o kadar emindi ki daha şehre girmeden enseleneceğimizi tahmin edemedi, belki de tahmin etti bilmiyorum. Hiç bir şey anlayamıyorum.
Gelmeyelim dedim tuzak olabilir dedim ama dinletemedim! Boşu boşuna nelerle uğraşıyoruz.

Bir polis memuru Karahan’ın kapısını açtı ve, “Akli dengesi yerinde olmayan birini kaçırıp alıp koyduğunuz için tutuklusunuz,” dedi, memura belerttiğim gözlerimle baktım. Yok artık! Daha neler?
“Akli dengesi yerinde olmayan ne? Siz ne dediğinizin farkında mısınız? Benim mi akli dengem yerinde değil? Asıl sizler delirmişsiniz!” dedim öfkeyle ama en çokta Karahan’dan ayrılmanın verdiği korkuyla.
Delimi arabadan indiren memur bazı sorular sorarken tek aklıma gelen Ercan amcayı aramaktı, neticede emekli emniyet müdürü, mutlaka bu işin içinden çıkmamızı yardım eder. Sorun şu ki bende numarası bunmamasını bir kenara bırakacak olursak telefon bile yok!

Camın önene gelip bana bakan babam, ‘Benim öyle bir kızım yok’ deyip eşyalarımı camdan atan bir adama göre çok ilgili duruyor. Ama derdi belli Engin’le evlendirecek beni. Kaç ay geçti nasıl vazgeçmez bu sevdasından?
Allah’ım nereden geldik şu lanet şehre?
Karahan kaybetme korkusundan herhalde kilitlendi, gözlerini üzerimden bir saniye bile ayırmıyor ama tek kelime de etmiyor. Bir şeyler yapmam lazım. Beni, aklî dengesi yerinde olmayan biri olarak gösterdilerse Karahan’ın pek şansı yok. En azından bir süreğine tabi bu süre bu süre zarfında babam beni çoktan Karahan’dan uzaklaştırır. Buna izin veremem.
Oturduğum yerden kalkıp, sürücü koltuğuna geçip oradan da bana bakan delimin yanına gidip, kelepçelenmeden ellerini tuttum.
“Memur bey bir yanlışlık var sanırım, Karahan Arısoy benim eşim olur. Kimsenin kimseyi zorla alı koyduğu falan yok, üstelik kim size akli dengemin yerinde olmadığını söylediyse yalan söylemiş! Aklım son derece yerinde, okuduğum bölümü başarıyla bitirip, bir dönem Aksaray Devlet Hastanesi’ne çalıştım. Taktir edersiniz ki, akli dengem yerinde olmasa çalışmama izin vermezlerdi. Şimdi izninizle eşimi rahat bırakabilir misiniz?” dedim güçlü tutmaya uğraştığım sesimle. Bir anda bu kadar yalanı nasıl söyleyebildim bilmiyorum ama devam etmem gerektiğini hissediyorum.

Tam o sırada babam bağıra çağıra yanımıza geldi, elinde tuttuğu kağıdı savurup, “Memur bey, kızım akli dengesinin bozuk olduğunu da buradan anlayabilirsiniz, evli olmadığı kanıtlayan belgeler burada ama kendini evli sanıyor,” demez mi? Allah’ım sen bana dayanma gücü ver.
“Bu konuda ne diyeceksiniz?” diye sordu memur benden tarafa bakarken, yüzüme merakla bakıyordu.

“Memur bey, isterseniz aklımın yerinde olup olmadığına dair testler yapabilirsiniz, bu beni hiç ilgilendirmez ama siz bizim aile hayatımıza karışamazsınız! Elindeki sahte belgeleri savurup beni almaya çalışan, bu adam, kusura bakmayın babam diyemiyorum. Beni tanımadığım bir adamla evlendirecekken elinden zor kurtuldum. Eğer resmi Nikah yapmış olsaydık nerede olduğumuzu öğreneceklerdi. Bunun için bazı şeyleri resmiyete dökmedik fakat yanılmıyorsam bununla ilgili her hangi bir yasak yok. Özgür ve hür bir ülkede yaşıyorum kiminle ne tür bir ilişkim olduğu yalnızca beni ilgilendirir, 18 yaşını geçmiş reşit bir birey olduğumu da söylememe gerek yoktur sanırım,” derken babamın gözlerinin içine bakıyordum.
“Kimliğinizi görebilir miyim?” diyen memura usulca baktım, “Maalesef yanımda değil, üzerime bakarsanız aceleyle buraya geldiğimizi bir şekilde anlarsınız. Bakın ayağımdakiler ev patikleri,” derken Karahan’a yaslanıp ayağımın tekini kaldırdım, kararan havada görülmesini sağlamak için.

Memur daha konuşmadan babam kolumdan çektiği gibi beni diğer tarafına geçirdi. Karahan ise ondan uzaklaştığımı fark edince ruhen aramıza döndü.
Gür baskın bir tonla, “Nihat bey, benim sabrımı zorlamayın, sizin saçmalıklarınızı yeterince dinledim. Şimdi karımı rahat bırakın,” dedi buz gibi soğuk sesiyle.
Babam alayla gülüp, “Karın mı? Sen iyice kafayı sıyırmışsın, hani nerede karın? Kanıt göstersene!” deyince Karahan yumruğunu havaya kaldırdı. O an araya girmem gerektiğini anladım.

Ortamda bomba etkisi yaratacak en büyük yalanını söyledim, “Yeter artık, benim sinir, stres gibi duyguları yaşamamam lazım! Kızım, kızım, diyerek peşime düşüyorsun ama benim sağlığım senin umurunda değil! Kanıt mı istiyorsun yedi ay sonra torununu gördüğünde en büyük kanıta şahit olursun,” dedim ama nasıl dedim ben bile bilmiyorum.
Şuan gerçeği sadece Karahan’la ikimiz biliyoruz zaten diğerleri de zerre kadar umurumda değil. Tek derdim bir an önce şu durumdan kurtulmak...
Babam sıkı sıkı tuttuğu kolumu bıraktı ve hayal kırıklığıyla baktı gözlerime. “Üzgün baba sen beni daha çok kırdın, evlenmemek için kaçmış olmama rağmen sahte belgeler ve oyunlarla beni Engin’e yamamaya çalışıyorsun, inan bana bu daha çok kalp kırıyor,” dedim doğrudan gözlerine bakarken.

Babama arkamı dönüp delime iki adım atmıştım ki Karahan, arkamda bir noktaya baktı ve öfkeli olan gözleri ateş püsküren bir boyut aldı.
“Şerefsiz piç!” diye gürleyip harekete geçti.
Çevremizde bulunan polis memurlarını bile umursamadı, arkamı dönüp, delimin gittiği yöne baktığımda onu gördüm. Hayatımı bir anda ters düz eden ve ailemden uzak kalmamak neden olan, delimle huzurumuzu bir mesajıyla bozan o pisliği gördüm.
Kambersiz düğün olmaz, o burada olmasaydı şaşırırdım zaten, üstelik babamın arabasından çıktığını anlamam uzun sürmedi. Bunu da gördüm ya az önce söylediklerimden zerre pişmanlık duymam.

Karahan, daha polis memurları olayı anlayıp müdahale edemeden, o şeref yoksununu yakasından tuttuğu gibi babamın arabasına tıktı ve kapıları kilitledi. Filmli camlardan bir şey göremesem de içerden duyulan çığlık sesleri nedeniyle delimin Parçalanmış ve Kanlı terimlerini yerine getirdiğini anladım.
Normalde bu tip olaylardan rahatsız olurum, kimsenin canının yanmasına katlanamayan ben, Sırıtık Engin’in hak ettiğini bulmasına içten içe sevindim.
Bence işin en güzel yanı, şu yarım saatlik korkumuzun mimarı olan şerefsizin, delim tarafından ağzının payının verilmesiydi.
Ve işin en garip tarafıysa, Karahan, kapıyı açıp çıkana kadar kavgaya hiç bir memurun müdahale etmemesiydi.
Tamı tamına yarım saat, Engin’i eskitme yapan delim, yarım saatin sonunda arabadan çıktı, yüzündeki öfkeden kudurmuş ifade beni görünce anında yumuşadı.
Yarım saat korkuya, yarım saat  dayak misillemesi...

İlk defa delimin yıkıcı ve öfkeli tarafına bu kadar yakından şahit oluyorum. Kısa bir an düşündüm, bu durumdan korktum mu diye? Ve korkmadığıma karar verdim. Hatta Karahan’ın bana karşı bu kadar yumuşak ve sabırlı iken, başkalarına karşı güçlü tavrı çok hoşuma gitti.
Ne yalan söyleyeyim ilk başta Karahan’ın sessiz hali beni daha çok korkutmuştu meğerse fırtına öncesi sessizlikmiş. Ben yalan söylemesem de bir şekilde beni o durumdan kurtaracağına adım kadar eminim. Olanları daha iyi anlıyorum, Sadece onun yanında olduğum için sakinliğini korudu, babam beni yanına çekince asıl tavrı hakkında sinyaller verdi. Beni ondan ayıracak kişi babam bile olsa acımayacağını gösterdi. Belki ben araya girmesem ona neler yapardı?

Yanıma gelip elini omzuma atan delim, beni arabamıza yönlendirdi, kapıyı açıp oturmamı sağladı, ve net bir tavırla, şaşkınlıkla bakan memura dönüp, “Karımla birlikte zor bir gece geçirdik, üzerimizde kirlendi. O şerefsiz için yarın ifade vermeye gelirim, şimdi yolumuzu açın!” dedi son derece soğuk ve baskın bir tavırla.
Karahan arabadan çıktıktan sonra dehşetle arabasına koşan babam, damadı olmasını umduğu kişiyi, sanıyorum hastaneye yetiştirmek için, hiç bir şey diyemeden arabasına binip hızla uzaklaştı.
Bu sayede önümüzdeki açılmış oldu, hem de her manada...

****

Yeni bölüm Allah’ın izniyle Cumartesi günü gelecek canlarım benim.

Sizce gelecek bölümde neler olacak?

Bölüm nasıldı?

Buğlem’in tavrı nasıldı?

Karahan, iyi yaptı mı?

Yapılan oyuna ne diyorsunuz?

Sizi seviyorum.

Elif Diril.

PEK KIYMETLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin