❧31. BÖLÜM❧

53.4K 2.5K 281
                                    

Merhabalar iyi geceler nasılsınız bakalım?

Bölümü yarın atacaktım, duyuru yayınladım bölüm yetişmedi, iki kitabın bölümleri aynı güne gelince elim ayağıma dolandı. Bende yazdığım kadarını atayım bekletmeyeyim dedim.

Umarım beğenirsiniz.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum düşüncelerinizi benimle paylaşın çünkü benim için önemli.

Yorumlarda görüşmek dileğiyle ♥

Medya: Kapadokya da gün doğumu:)

***Keyifli Okumalar Dilerim Canlarım Benim***

Karahan’ın Yelda ile olan telefon görüşmesinin üzerinden tam dört gün geçti ve o günden beri delimle yüz yüze görüşemedik. Sensiz uyuyamam lafları torbaya girdi sanırsın...
Bir gün görmese öbür gün kapa dikilmesi gereken adamın, dört gündür yüzünü gören cennetlik.
Gün boyu toplasan on dakika telefonda zor konuşuyoruz zaten...

Beyefendin halletmesi gereken işler varmış, hani iş önemli değildi? Ne oldu iş meraklısı oldun çıktın? Zaten Yelda ile ne konuştuklarını öğrenememek yeterince canımı sıkıyorken, üstüne bir de delimi görememek eklendi. Kısaca çatacak yer arıyorum.
Sırf şu depresif halden kurtulmak için akşam on gibi evden çıktım, doğruca marketin yolunu tuttum. Abur cubur alıp sinirim geçene kadar tıkınmak istiyorum.

Evden çıkıp daha market sokağına girmeden telefonum çalmaya başladı. Çalışırken günde en az dört defa arayan ne yaptığımı soran adam son dört gündür, bir sabah bir de akşam arıyor.
İlkinde günaydın, ikincisinde iyi geceler dedikten sonra bir iki soru sorup telefonu kapatıyor, bu durum daha can sıkıcı olamazdı herhalde. Hayır farkındayım bir işler çeviriyor ama ne?
Karahan’ın aradığını görsem de cevap vermedim, birazda o merak etsin! Yeter artık, benim ki de can.
Telefon tekrar tekrar çalmaya devam ederken, sesini kısıp markete girdim. İlk durağım çikolata reyonu oldu, elime ne geldiyse alıp alışveriş sepetine attım. Sonra tuzlulara geçip cips reyonunu talan edip, kasaya geçtim. Tabi bu arada telefonum ısrarla titremeye devam ediyor ama kim takar ki?

Aldıklarımı ödedikten sonra hiç oyalanmadan eve geçtim, annemler bir arkadaşlarına oturmaya gittikleri için evde rahat rahat tepine bilirim.
Eve geldikten yarım saat sonra da ilgimi çekmeyen filme odaklanmaya çalışırken aldıklarımı şuursuzca yiyorum. Bu süre zarfında ise delim ısrarla aramaya devam etti. İnat ettim cevap vermedim şu dört günde çektiğimi bir ben bilirim bir de Allah.

Baktım bir şeyler yemekte sinirimin geçmesinde etkili olmadı, etrafı toparlayıp yattım, on dakika sonra da kapının seni duydum.
Annem odama sessizce girip, “Oğlum, bizim kız uyumuş, ondan telefonuna cevap vermedi herhalde, merak etme iyi. Hamilelik işte halsizlikten uyumuş, burada sorun yok,” dedi. O zaman annemin Karahan’la konuştuğunu anladım. Bana ulaşamayınca annemi aramış uyanık...
Annem odadan çıktıktan sonra hiç istifimi bozmadan yatmaya devam ettim, bu sinir bana hiç iyi gelmiyor.

Daha doğrusu Karahan’ı görmemek bana iyi gelmiyor. Uyuz Eskişehir’e gitmeseydi, annemi aramak yerine yanıma gelir nasıl olduğuma bakardı. Patron da nasıl bir patronsa delimi bir rahat bırakmadı. Delim, gelinlik alışverişimizin ertesi günü sabahın kör vaktinde yola çıkmak zorunda kaldı, Eskişehir’deki iş yerinden aramışlar acil gelmesi gerektiğini söylemişler. Sözleşmelerin birinde imza karışıklığı olmuş ama ne hikmetse dört gündür bir imza sorununu çözemediler!
Karahan’a saydıra saydıra zar zor uykuya daldım, son günlerde uykularımın bile keyfi kalmadı.
***
Hissettiğim rüzgarla ürperdim, annem oda hava alsın diye camı açtı herhalde. Üzerimi örtmek için yatak örtüsünü el yordamıyla aradım ama çok başka bir şey buldum.
Sağ elim bir bedene çarptı, sonra tersten esen rüzgar nedeniyle bir koku doldu burnuma, tanıdık aşina olduğum kokuyu hissedince hemen açtım gözlerimi.

Karahan’ın bana aşkla bakan, gözlerini görmeyi kesinlikle beklemiyordum, sonra evde olmadığımızı fark ettim.
Biz dışardayız ve ben Karahan’ın kucağındayım. İlk başta sepet gibi bir şeyin varlığını hissettim, kafamı kaldırdığımda da o devasa balonu gördüm. Uyku sersemi olmam ve buna Karahan’ı görmem de eklenince haliyle gördüğüm devasa balona tepki bile veremedim.
Şaşkınlıktan nefes almayı unuttum desem yeri...
O an balonu görmenin şaşkınlığını yaşarken sıcak hava balonunun içinde olduğumuzu çok sonra fark ettim.

“Günaydın Ömrümün güzel kadını,” dedi yumuşacık sesiyle.
Bakışlarım tekrar delimi buldu “Günaydın mı?” derken etrafa baktım. Alacakaranlık olan havaya baktım gün daha aydınlanmamıştı. Sadece delimin yüzünü görebileceğim bir aydınlık vardı etrafta.

“Tam zamanında kalktın kıymetlim, yoksa manzarayı kaçıracaktın,” dedikten sonra beni kucağından indirdi. Çıplak ayaklarım yumuşak zemine değdiğinde elimde olmadan bakışlarım bastığım yere döndü.
Sıcak hava balonunun sepetinin, tüm zeminin gül yapraklarıyla süslenmiş olduğunu gördüm.
Şaşkın bakışlarımı fark eden delim, keyifli bakışlarıyla baktı, “Önce manzarayı izleyelim sonra konuşacak zamanımız olacak kıymetlim azıcık sabır,” dedi tatlı diliyle.
Gözlerimi devirme isteğimi güçlükle bastırdım, dört gün sabır etmek bana yetti de arttı bile.

Elimi tutup beni sepetin kenarına getirdi, göğüs hizama gelen sepetin dışına baktığım sıra arkamdan sarılıp ellerini karnımda birleştirdi.
Saçlarıma koyduğu öpücüğüyle huysuz modum biraz olsun azaldı. Gözlerimi, güneşin yavaş yavaş doğmaya yüz tuttuğu tarafa çevirdim.
Buraya nasıl geldik, balona nasıl bindik ve sorunsuz bir şekilde nasıl havada duruyoruz hiç bir fikrim yok, bu ortamı bozmaya da hiç niyetim yok. Sinirimi yere ayak bastığımda da gösterebilirim.

Güneş nazlı nazlı, yükselirken, tek duyduğum ses rüzgarın dinlendirici sesiydi. Hafif esen sabah rüzgarı, gök yüzüne yakın bir konumdan gün doğumunu izlemek, hem de sevdiğim adam kollarında... İşte bu muhteşem bir his.
Güneş doğduğunda ne kadar süre o şekilde durduk bilmiyorum, delim beni kendine doğru çevirip alnımdan öptü.
“Beğendin mi?” diye sordu gözleri ışıl ışıl.
“Kapadokya’dayız, gün doğumunu balonun içinden izledim, hem de havada. Beğenmemem gibi bir seçenek bile olamaz,” derken ister istemez sesime yansıyan o sevinci gizleme gereği duymadım.

Güneş sayesinde iyice aydınlanan, etrafla birlikte Kapadokya’nın o kendine has peri bacalarını kuş bakışı görmek gerçekten muhteşem hissettirdi.
Kocaman gülümsemesiyle, “Seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?” diye sordu.
“Bilmem,” dedim nazlı nazlı göz süzerken. Beni kendine çekip sıkıca sarıldı, “Çok seviyorum, sana delicesine aşığım Buğlem Eroğlu,” dedi kendine emin bir tonla. Kulağıma kalp atışlarının sesi geldiğinde heyecanım iyice arttı. Bir kere özledim ve hiç ummadığım bir anda özlediğim adamla Kapadokya da balondayım, nasıl heyecanlanmam.

“Bende seni seviyorum Karahan Arısoy,” dedim aynı içtenlikle ve sonrasında ekledim, “Kafamda milyon tane soru var, ilk olarak buraya nasıl geldik? Ve daha da önemlisi bu balon nasıl sorunsuz bir şekilde uçabiliyor? Görevli olması gerekmiyor mu?” diyerek sıraladım sorularımın bir kısmını.
“Merak etme kıymetlim, her şey kontrolüm altında. Öncelikle korkulacak bir şey yok bunu bilsen yeter ve anın tadını çıkar,” dedikten sonra beni biraz geri çekip gözlerimin içine baktı.

Ayağımın altında ezilen gül yapraklarını anımsayınca sorarcasına bakmaya devam ettim, meraklı bakışlarımı gördükten sonra yüzündeki gülümseme daha da genişledi.
“Daha önce balona binmemiştin değil mi?” diye sordu hiç beklemediğim bir konuya geçerken.
“Evet, nasip olmadı,” diyerek cevapladım sevdiğimi.
“Üniversite ikinci sınıfta, okulla birlikte Kapadokya’yı ziyarete geldiniz. Balona binmek için hevesle çırpındın, nihayet sıra senin grubuna geldiğinde tur rehberiniz otele döneceğinizi söyledi,” dedi geçmişi anlatırken. Şaşkınlığın verdiği tutuklukla sordum, “Sen bunları nereden biliyorsun?”

“Bende oradaydım, hatta arkadaşlarımda yanımdaydı, özellikle balona binmek için seni bekledim, konuşamasak da bir süre gök yüzünde birlikte olacak olmamızın mutluluğunu yaşmak istedim. Sizin bir ön sıranızda balona bindik, hemen arkamda sen ve bir kaç arkadaşın balona binmek için görevlinin onayını bekliyordunuz. Görevli balona geçmenizi söylediği sıra yanınıza gelen ve senin yanımda olmanı engelleyen tur rehberini öldürmek istedim,” dedikten sonra derin bir nefes aldı. “Şimdi gelsin de yiyorsa ayırmaya kalksın bizi...” dedi sinirle solurken.

“Karahan, konumuz tur rehberi mi?”
Hızla kendini toparladı, “Hayır tabi ki de kıymetlim. Konumuz ikimizin baş başa olması ve kimsenin rahatsız edemeyecek olması,” dedikten sonra alnımdan öptü.
“Sen benim, kaybetmeyi göze alamayacağım tek şeysin,” dediğinde tek yaptığım gözlerine bakmaktı.
Karahan sözlerine devam ederken, hızla atan kalbimle dinledim sevdiğimi, “Bugün neden gün doğumunu izledik biliyor musun? Sen benim hayatımın başlangıcı olduğun için, sen benim her şeyim olduğun için. Birlikte yeni bir hayata başlayacağımız için. Sana olan hislerimi iki kelimeyle anlatamıyorum ama doğan güneş misali hayatıma doğduğunu gör istedim, sen hayatımdayken, karanlığımın güneşi olduğunu gör istedim. Buğlem Eroğlu, yaşamım boyunca güneşim olur musun? Benimle evlenir misin?” diye sordu meraklı gözleri üzerimde gezinirken. Gelen soruyla birlikte titrek bir nefes aldım.

Evet evlenme teklifi edeceğini biliyordum ama şimdi edeceği aklıma gelmezdi. Üstelik söylediklerinin etkisini benliğimde hissederken nasıl olup da iki kelimeyi bir araya getireceğim bilmiyorum.
Gülmekten yanaklarımın gerildiğini hissettiğim bir anda delim, cebinden bir kutu çıkarıp kapağını açtı. Gördüğüm yüzük nefesimi kesti.
Güneş ışığında parlayan taşı, ben buradayım dercesine ışıldıyor heyecanımı perçinliyordu.

(Buğlemin yüzüğü)
Sabırsızlıkla benden cevap bekleyen adama baktım, şu dört günün acısını çıkarmak için hayır demeyi çok iyi bilirdim ama dua etsin onca hazırlığa emeğine saygım sonsuz

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(Buğlemin yüzüğü)


Sabırsızlıkla benden cevap bekleyen adama baktım, şu dört günün acısını çıkarmak için hayır demeyi çok iyi bilirdim ama dua etsin onca hazırlığa emeğine saygım sonsuz. Zaten evlenmek istiyorum, kısaca dünden razıyım.
“Yaşlanıp, bastonla yürüyen bir nine olana kadar, hayatında olup gününü aydınlatırım ve evet delim, seninle seve seve evlenirim,” dediğimde hiç vakit kaybetmeden dudaklarımı dudaklarıyla birleştirdi. Kalbi kalbime dokunurcasına yumuşak bir şekilde öpüp geri çekildi.
“Teşekkür ederim kıymetlim,” dedi alnını alnıma yaslarken.
“Sana çok aşığım,” dedim içimden geldiği gibi.

Ne kadar süre mutluluk sarhoşluğuyla o şekilde kaldık bilmiyorum ama bir süre sonra delim tek taşı, parmağıma taktı. Yüzük yuvarlak kesim, parmak çevresinde minik taşlar olan, oldukça şık yapılıydı, ne yalan söyleyeyim çokta yakıştı.
“Şimdi kahvaltı zamanı,” dedikten sonra benden ayrılıp sepetin diğer köşesinde olan çantayı eline aldı, tabi bir arada balonun ısısıyla ilgilenmeyi de ihmal etmedi.
Kenarda duran küçük taburelerden birine oturmamı sağladıktan sonra gülen gözleriyle baktı, sonra bakışları parmağımdaki yüzüğü buldu, iyice keyiflendi.
O an bir şey kafama dank etti...

Sadece dört gün, Karahan’ı görmeden duramadım, telefonda az konuşuyoruz diye kızdım ama şuan karşımda oturan ve meyve suyuna pipet takan delim, beni tam beş yıl beklemek zorunda kaldı. Üstelik o zaman beni arama ve nasıl olduğumu sorma şansı da yoktu.
Delim sandviçimi elime verip meyve suyunu da bacağımın üzerine koyduktan sonra kendine bir sandviç aldı.
“Deli devim, bir şey merak ediyorum, hani az önce dedin ya, yıllar önce Kapadokya gezisinde beni görmüşsün. O zaman ki karşılaşma tesadüf müydü yoksa değil miydi?
“Tesadüf değildi,” dedi tek nefeste. Demek ki bile isteyen benimle gelmiş hem de arkadaşlarını da peşinden sürüklemiş...
“Anladım,” dedim ve sandviçten bir lokma aldım.

“Benimle olduğun için mutlu musun?” diye sordu bir anda.
Lokmamı yutar yutmaz, “Hastanede çalışırken kan tüpünde adını görüp yanına gittiğim için hiç pişman olmadım, evden kaçıp yanına gittiğim içinde pişman olmadım. Karahan, sen benim hep iyikim oldun, bu konuda hiç şüphen olmasın,” dedim her kelimemin arkasında olacak bir kararlılıkla.
Söylediklerimi duymamış gibi bir anda yüzü karardı, “O gün sana zarar verdim,” dedi buz gibi bir sesle.

“Bilerek olmadı ki, benim odaya geleceğimi bile tahmin edemezdin, hem büyütülecek bir olayda değildi.”
“Her yerin kan ve yemek içinde kaldı ve sen büyütülecek bir şey yok diyorsun! Ben sana zarar verdim. Sevdiğim, uğruna dünyayı yakacağım kadına zarar verdim...” dedi pişmanlık dolu sesiyle.
“Kendine fazlasıyla ceza verdin, benimle uzun süre konuşmadın. Hem nereden geldik bu konuya? Delim, seninle olmaktan hiç bir zaman pişmanlık duymadım ve halimden son derece memnunum.”
Hiç bir şey söylemedi gözleri parmağımdaki yüzükle gözlerim arasında gidip geldi.
Ona ait olan yüzüğü takmama memnun olduğunu ve sevindiğini tahmin etmek hiçte zor değil. Sanırım onu en çok mutlu edecek şey, en yakın zamanda Buğlem Arısoy olmam...

****

Yeni bölüm Allah’ın izniyle,
#75 yorum# sonra sizlerle olacak canlarım benim.

Gelecek bölümde neler olacak dersiniz?

Karahan daha ne sürprizler yapar?

Sizi seviyorum.

Elif Diril.

PEK KIYMETLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin