Merhaba günaydın canlarım, nasılsınız?
Öncelikle özür diliyorum, asla hikaye bitiminde bu kadar ara vermek aklımda yoktu ve kesinlikle böyle olacağını tahmin etmemiştim.
Beni bilen bilir ilk bölümlerin olduğu hatta finale gelene kadar ki bölümlerde, 2-3 bölüm peş peşe attığım oldu ama işte veda etmek istemediğim için saçma bir şekilde finali yazmak istemedim bunun için üzgünüm. Hepiniz haklısınız.
Pek kıymetlime yaraşır bir final yapacağım ve hepinizi mutlu edeceğimi umuyorum.
Geçen zamanda elbette pek çok şey oldu. Telefonumun mefta olması da pek yardımcı olmadı.
Geçikme için özür dilerim, güzel bölümler sizlerle olacak.
Sizi çok seviyorum.
Oy ve yorumlarınız için çok teşekkür ederim iyi ki varsınız.
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum düşüncelerinizi benimle paylaşın çünkü benim için önemli.
Yeni bölüm Allah’ın izniyle Cuma günü akşam sizlerle olacak.
Gelecek bölüm Karahan’ın anlatımıyla olacak...
Bu bölüm Tüm Okurlarıma ithaf edilmiştir, hepiniz süpersiniz...
Medya: Karahan & Buğlem
***Keyifli Okumalar Dilerim***
★ 2 Ay Sonra ★
Denizin uçsuz bucaksız maviliğine bakarken, diğer yandan da manzarayı aklıma yazmaya çalıştım. Bir daha kim bilir ne zaman geleceğim? İşte bunu düşünmekten kendimi alamıyorum. Sanırım iki çocukla, seyahat hayli zor olur.
Kocamla gittiğimiz muayeneden sonra öğrendiğimiz sürpriz, ailede büyük bir mutlulukla karşılandı. Ercan baba, Zeynep anne, Kumru... Hepsi o kadar sevindi ki…
O günden sonra hepsi etrafımda pervane oldular... Hem ilk torun heyecanı hem de ikiz olmasının verdiği mutluluk birlikte olduğundan, evde keyifli bir hava var. Her ne kadar ailemle olan dertlerim canımı sıksa da…
Şimdi de Kocamın babaannesini ziyaret için Trabzon’dayız. Ben de arada bulduğum fırsatta evden çıkıp, deniz kenarına geldim. Ne yalan söyleyeyim evdeki curcuna o kadar fazla ki... Her kafadan bir ses çıkıyor, onu yapma Buğlem, onu yeme Buğlem, kahve içme Buğlem... Ve daha niceleri… Sadece bir haftadır Trabzon’dayız ama sanki bir aydır buradaymışım hissine engel olamıyorum. Zeynep annenin her an başımda beklemesi ve her saniye bir şeyler söylemesi başlarda iyiydi ama iş ilerledikçe önünü alamadım, emekli hemşire olması her şeyin üzerine tuz biber ekiyor. Hal böyle olunca nefes almak için evden kaçıp sahil kenarına geldim.
Karadeniz’in hırçın dalgalarına dalıp içimdeki sıkıntıdan kurtulmayı umudum.
Anneme, hamile olduğumu söylediğim günden beri video ve fotoğraf atmaya devam ediyor olsa da bir daha aramadı. Resmen dalga geçiyor! Sanki her zaman hamile kalıyormuşum gibi bir tavrı var. Bu kadar normal karşılayacağı bir olay değil ki!
Bende ikizlere hamile olduğumu söylemedim. Zaten söylesem de değişen bir şey olmayacak... Bir insan neden kızının hamile olduğunu bile bile 2 ay da bir defa arar? O kadar saçma ki… İçimde derinlerde bir yerde bir sorun olduğunu biliyorum ama tek temenlim iyi olduklarını biliyor olmam. Hoş sadece videoda gösterilen kadarını görüyorum ne kadar iyi oldukları da tartışılır.
Sıkıntıyla iç çekip, içimi bunaltan düşüncelerden kurtulmaya çalıştım.. Kafama taktığım o kadar çok şey var ki artık, geceleri bile huzurla uyuyamazdım oldum.
Çalan telefonum dikkatimi dağıtırken, vakit kaybetmeden açtım, “Delim?” dedim arayan kişiyi görür görmez.
“Kıymetlim, bir canım var. Sen benim kalbime mi indireceksin?” dedi sinirli bir tavırla.
“Aşkım ama evden çıkarken anneme not bıraktım, neden sinirlendin ki?”
“Bilmem! Belki de karımı merak ettiğim için sinirlenmişimdir?” dedi iğneleyici bir tonla.
Gergin halini telefonda bile hissettim, zaten hissedilmeyecek gibi değil. Derin bir nefes alıp, “Beni buraya evde oturayım diye mi getirdin? Bir haftadır evden çıkmadım eh haliyle bunaldım, biraz hava almaya çıktım, hem evden çok uzakta değilim, hemen yakındaki sahile geldim,” dedim yumuşak bir tavırla.
İkizlere hamile olduğumu öğrendiğinden beri fazla korumacı davranan kocamın, frenlemeye çalışıyorum ama pek becerikli olduğum söylenemez. Elinden gelse otur oturduğun yerde ayağa bile kalkma diyecek!
“Beş dakikaya oradayım güzelim ve ben gelene kadar bir yere kaybolma, dur durduğun yerde,” dedikten sonra telefonu kapattı.
Dediği gibi beş dakika içinde yanıma geldi ve hemen yamacıma oturdu, elini omuzlarıma atıp beni göğsüne çekti, alnımdan öptü ve bir elini belirginleşen karnımın üzerine koydu.
“Kaç defa yanında biri olmadan evden çıkma dedim acaba?” diye sordu sakinleşmeye çalışırken.
“Sayamadım delim, o kadar çok ki ama ne yapayım bunaldım, annemin işi vardı, Kumru da arkadaşlarının yanına gitti, bende kimseyi bekleyemedim hava almam lazımdı.”
“Bana haber verseydin ya kıymetlim.”
Boynunun kenarını öpüp, “Tamam bir daha ki sefere seni de çağıracağım,” dedim sevimli olduğunu düşündüğüm bir sesle.
“İyi olur kıymetlim...” dedikten sonra alnımdan öptü ve sözlerine devam etti, “Yemin ederim bir gün aklımı alacaksın...” Sesindeki huzur benliğime işlerken sıkıca sarıldım.
“Sen bir de ikizler geldikten sonra gör, sende akıl bırakmayacağız,” dedim tebessümle.
Derin bir nefes aldı, “Sağlıklı olun da gerisi mühim değil,” dedi huzurla ve devam etti sözlerine. “Öğleden sonra üç gibi Rize’ye gideceğiz şimdiden haberin olsun kıymetlim.”
“Ya neden ki? Daha geleli bir hafta oldu.”
“İş ile ilgili bir sorun çıkmış, şirket için mal aldığımız firmayla ilgilenmem gerekiyor. O yüzden ikimiz yola çıkacağız. Kalacağımız oteli bile ayarladım, tek eksik sensin kıymetlim.”
“Şey peki, işin uzun sürer mi?”
“Bilmem neden sordun güzelim?”
“Ankara’ya dönüş tarihi anlamak için sordum. Bebeklerimizin cinsiyetlerini öğrenmek için doktor randevumuz var bir hafta sonra. Yetişir miyiz?”
Kocaman içten bir gülüş atıp, “Bende randevuyu kaçıracak göz var mı, ha kıymetlim?” dedi keyifle. İnşallah bir sorun olmazda hayırlısıyla evimize döneriz.
“Yok vallahi delim...”
“Aynen karıcığım.”
Karahan’la baş başa deniz kenarında bir süre oturduk daha sonra deniz boyunca yürüyüş yaptık, el ele gezmek kadar keyifli bir şey var mı? Ah tabi ki yok.
Arada elini omzuna atıp beni kendine hapsediyor, kalbimin huzurla dolmasına neden oluyordu. Bende gönlümce erkeksi kokusunu soluyup huzur buldum.
Dudaklarını kulağıma getirdi ve manidar bir tavırla “Seni çok özledim,” dedi.
İmasını anlasam da bozuntuya vermedim, “İlahi kocacığım, yanındayım ya işte!”
“Hah! Süründür tabi. Ama bak görürsün bende Karahan Arısoy’sam, ikizlerden sonra hemen peşinden iki çocuk daha yapacağım!”
“Delinin zoruna bak! Damızlık inek miyim ben? Ha sen, öküz olduğunu kabul ediyor olabilirsin o ayrı.”
Belimdeki elini iyice sıkılaştırıp, “Kıymetlim, şakayı bir kenara bırak artık! Özledim diyorum alev alacağım diyorum, acaba kime diyorum?”
“Yanındayım işte.”
“Bana bak hatun zaten ev, hınca hınç dolu diye sana dokunamıyorum bir de bana laf oyunları yapma! Doğru dürüst öpemiyorum bile.”
“Kocacığım, sadece öpücükle kalmayıp ileri gitme derdindesin, izin versem ikizler doğmadan üçüncüyü yapacaksın.”
“Senin yerinde başka kadın olsaydı asla hayır demezdi! Senin için deli divane olmuş adama acımıyorsun bari kendine acı... Sende benden mahrum kalıyorsun.”
Derin bir nefes alıp göz devirmekle yetindim. Bu adam utanmayı bir kenara attı, hiç bir şeyde umurunda değil, ev tıklım tıklım doluyken, sağda solda beni sıkıştırmaya çalışması, bulduğu her yerde öpmesi yeterince sorun değilmiş gibi, bir de özledim diyor başka bir şey demiyor.
Ben cevap vermeyince, “Neyse, nasılsa Rize’ye gidiyoruz elbet yalnız kalacağız, o zaman nasıl nazlanacaksın merak ediyorum?”
“Aşkım, bak orada dondurmacı var, bana dondurma alır mısın?”
“Alırım tabi sen iste yeter,” dedi gözlerindeki muzip ışıltılarla dondurmacının yanına gitti. O gelene kadar dinlenmek için boş banklardan birine oturdum. Elinde tek külahla döndü ve dondurmamı verdi.
“Teşekkür ederim de kendine neden almadın?”
Kulağıma yaklaştı, nefesi boynuma vurup benliğimi ateşe verirken, “Çünkü ben dondurmamı baş başayken, yemek istiyorum ve hedefim seni tabak olarak kullanma yönünde!” dediğinde sapıttığına kanaat getirdim.
“Vallahi pes! Bir dondurmadan oraya nasıl geldik anlamadım.
Tepkime gülse de itiraz etme manasında hiç bir tavır sergilemedi. Bu adam iyice sapıttı!
Eh biraz haklı olabilir ama sabrın sonu selamet demişler...
Saat ilerlerken yavaş yavaş eve geçtik, hızlı bir şekilde evdekilere vedalaştık ki o kadar kalabalıkta vedalaşmak bile bir sürü vakit aldı.
En nihayetinde yola çıktık, Trabzon Rize arası bir saatlik yol olduğundan rahatım. En azından azcık mide bulantısı dışında yol gayet rahat geçecek.
Tahmin ettiğim gibi de oldu, yol sakin ve rahat geçti, tabi kocamın düzeltiyorum özlemden tutuşan kocamın, yirmi dakika da bir arabayı boş bir alana çekip beni öpmesini saymazsak hayli hızlı geldik de denebilir.
Saat dörde geldiğinde araba çoktan otelin önünde durmuştu bile, sağ olsun kocam, beni otele yerleştirdi. Güzel ferah olan otel odası son derece temizdi.
Kırık beyaz ve gri ağırlıklı olan odanın koltuğuna oturup derin bir nefes aldım. Karahan da hemen yanıma oturdu ve elimi avcunun içine aldı, “Aşkım, seninle yemek yemek için ne kadar kalmak istesem de daha fazla gecikmeden mal aldığımız şirkete gidip dertlerini öğrenmem gerekiyor. Ve çok rica ediyorum lütfen, bir yere kaybolma,” diye uyardı. Daha doğrusu rica ediyor gibi görünse de ses tonuyla emretti.
“Bilmediğim etmediğim bir şehirde bir yere gidecek değilim, kocacığım merak etme. En fazla lobiye falan inerim hiç olmadı etraftaki dükkanlara bakarım.”
“Hatun, sinirimi zıplatma ben ne diyorum sen ne diyorsun? Allah aşkına otur oturduğun yerde senin dinlenmen gerekiyor.”
“Tamam canım sen merak etme,” dedikten sonra içimi ısıtan kalbimi rahatlatan dudaklarıyla, dudaklarını buluşturdum. Hemen yumuşayıp ellerini belime sarıp beni kendine çekti, az da olsa belirginleşen karnımın aramızda kalınca gülerek geri çekildim.
“Seni seviyorum Karahan...”
“Sana deliyim hatunum...” dedi her defasında kalbimin hızla çarpmasını sağlayan sözleriyle.
“Çok geç kalma ve beni merakta bırakma.”
“Sen beni merak etme kıymetlim, sen kendine ve bebeklerimize dikkat et yeter.” Kocaman gülüp boynunun kenarından öptüm kokusunu derince içime çektim.
Kocamı, işlerini halletmesi için gönderdikten sonra çantamı telefonumu alıp, lobiye indim, görevliden öğrendiğim kadarıyla otel restoranını bulup, cam kenarı bir masaya oturdum. Güler yüzle gelen garson menüyü bırakıp uzaklaştı, dalgınlıkla sayfaları çevirirken gözüme takılan ve fotoğrafı iyi görünen yemeği yemeğe karar verdim.
Mantar ve krema ile harmanlanmış tavuklu makarna, kabul hayli karışık duruyor ama nedense ilgimi çekti.
Yanına da soğuk bir portakal suyu söyledim. Yemeğim gelene kadarda dışarıyı seyrettim otel çarşı gibi işlek bir yerde bulunduğundan pek çok mağaza oturduğum yerden bile görünüyor, hatta otelin arka tarafında kalan büyük bir alışveriş merkezi bile gördüm. Yemekten sonra ilk işim orayı gezmek olacak, hoş otelden çıkacak olmam delimi pek mutlu etmeyecek ama olsun...
Uzun servis tabağında gelen yemeğime mutlu bakışlar atıp iştahla yemeye başladım. Uzun zaman sonra mide bulantısı olmadan keyifle yediğim nadir yemeklerden oldu.
Yemek sonunda bel çantamı omzuma geçirip çapraz bir şekilde taktım ve otelden çıktım.
Büyüyen göbeğim yüzünden olmayan kıyafetlerimin yerine yenilerini alma umuduyla cadde üzerinde yürüdüm. Bir kaç dükkana girdim, derken o büyük alışveriş merkezinin önüne kadar geldim, ne yalan söyleyeyim, baya büyüktü ama nedendir bilinmez içime bir sıkıntı geldi hiç bir şey almadan doğruca otelin yolunu tuttum, içimden bir his kötü bir şeyler olacak diyor ve bu durum hayli canımı sıktı.
Otelin olduğu yola dönmeden kocamı aramaya karar verdim, çantamdan telefonumu çıkarıp hemen delimi aradım. Uzun uzun çalmasına rağmen açmadı. Korkum büyürken, saçma salak evham yaptığım konusunda kendimi inandırmaya çalıştım.
“Saçmalama kızım, o senin deli devin, altı üstü işi için görüşmeye gitti! Ah bir şey olacak değil ya!” bir yandan kendi kendime konuşurken diğer yandan da aramaya devam ettim. Baktım olmuyor kocamın birlikte çalıştığı, Çetin beyi aradım ki o da telefonuna bakmadı.
Kalp atışımı hissettiğim anlarda ellerim soğuk soğuk terlemeye başladı, çantamdan suyumu çıkarıp bir iki yudum içtim ve derin derin nefes aldım. Bebeklerimizin iyiliği için sakin olmam gerekiyor...
Doktorum, stresin paniğin ne kadar zararlı olduğunu defalarca söylemişken aptal gibi stres yapamam! Ellerimin terini pantolonuma silip, otele doğru hızlı ve emin adımlarla yürümeye başladım.
İnatla gözümün önüne gelen sarı tutamı kulağımın arkasına tıktım, oflayarak yürümeye devam ettim. Otelden bu kadar uzaklaştığımı fark etmemiştim.
Sağ solu inceleyeceğim diye ne kadar yol tepmişim! Karahan görse bir ton söylenirdi.
Tam otelin olduğu yola dönmüştüm ki telefonum çaldı, hevesle kocam arıyordur umuduyla telefona baktım tahminlerinin aksine arayan Ercan babaydı.
“Efendim baba?”
“Buğlem kızım nerdesin?” sesindeki paniği duymasam kesinlikle daha sakin olabilirdim. Hatta bir nebze olsun içim rahatlardı ama onun panik hali beni daha da sıkıntıya soktu.
“Şey yemeği biraz fazla kaçırmışım da yürüyüşe çıkmıştım ama merak etme otele dönüyorum.”
Beni şaşırtan bir şekilde bağırarak, “Otele gitme!” dedi.
“Baba korkutma beni bir sorun mu var?”
“Sorun yok, otele gitme, beni dinle kızım, otelden olabildiğince uzaklaş. Duydun mu beni?”
“Ta.tamam!” dedim titrek bir sesle. Çoktan otelin tersine doğru yürümeye başladım.
“Kötü bir şey var! Bana neden söylemiyorsun?” diye sözlerine devam ettim.
“Buğlem, şuan önemli olan güvenli bir yere gitmen, anladın mı beni? Kimseye güvenme senden yardım isteyen bir kadın bile olsa yanına gitme, tek yapman gereken otelden uzaklaşıp güvenli bir yer bulman!” dedi direktiflerini hızlı hızlı sıralarken.
“Karahan…” dedim acı dolu sesimle. “Aradım açmadı! Ona bir şey oldu!” Bir yandan hıçkırıp diğer yandan mümkün mertebe hızlı yürümeye çalıştım. Karşı taraftan ses gelmemesi korkularımı doğrular nitelikte olunca ağlayan gözlerle yürümeye çalıştım.
“Telefonunu kapat, konumunu bulabilirler, takip edilemeyeceğin bir numaradan aramaya bak. Senden haber bekliyorum kızım,” dedikten hemen sonra telefonu kapattı. Bende telefonumu tamamen kapatıp çantama attım.
Göz yaşlarım birbiri ardından akarken, mümkün mertebe tenha yerlerden uzak durmaya çalıştım. Ne kadar yürüdüm bilmiyorum ama okunan akşam ezanını duyunca durdum. O hakkı kendimde buldum.
Kim ne istiyor bizden!?
İçimde kötü bir his vardı al işte oldu olan. Kim bilir ne yaptılar kocama?
Etrafıma baktım, bulanık gören gözlerimle, boğazımı yakan acı hıçkırıklarımla öylece bakındım etrafa.
Bilmediğim bir şehirde en fazla nereye gidebilirim?
Tam derin bir nefes alıp etrafına bakınmıştım ki kapşonlu giyen iyi yapılı birinin bana doğru yaklaştığını fark ettim. Sonrası mı? İnsanlara çarptığımı bile umursamadan delice koşmaya başlamam oldu. Etraftaki insanlardan güç alıp koştum, elimin biri karnımın üzerinde korkuyla koştum. Biz daha öğlen sahilde el ele gezerken nasıl oldu da bir anda böyle bir durumun içinde düştük aklım almıyor?
Nefesim kesine kadar koştuktan sonra insan kalabalığının bol olduğu bir yerde durdum ve soluklanmak için kendime fırsat tanıdım.
Kocama, neler olduğunu bilmemenin acısı benliğimi yakarken, soluklarım kesik kesinti, kasıklarıma giren kramp nefes almama pekte yardımcı olmadı!
Keskin acı yüzünden olduğum yere düştüm. Bu öyle bir acı ki, sanki kasıklarıma bıçaklar saplanıyor! Kalbimin acısı ise ruhumu sıkıyor..
Öyle bir hale geldim ki, çevremdekileri düşünmenden haykırarak ağladım! Uzun zamandır içimde tuttuğun acıları akıtırcasına… derin derin aldığım nefesler boğazıma tıkandı, gözümün önüne kocam geldi. Daha bir kaç saat önce sahilde el ele gezdiğim, beni her fırsatta öpen kocam… Allah korusun, sanki veda eder gibi…
Bir hıçkırık silsilene tutuldum, nefesimi kesen, kalbimi tekleten…
“Neden?” Tek düşünebildiğim şey neden bunları yaşıyoruz!
Korku dolu, endişeli bir sesle, “Kızım iyi misin?” diye sordu. İlk başta yanlış duydum sandım! Beynim bana aptal bir oyun oynuyor sandım! Taki kafamı kaldırıp, sesin geldiği yere bakana kadar…
Aşina olduğum, o yeşil gözlerini, gözlerime dikmiş korku dolu bakışlarla bana bakan kişiye baktım.
Sonrası mı?
Temiz delirdim!
Bir yandan karnıma ağrılar girecek kadar çok ağlarken, diğer yandan kahkahalar atarak güldüm.
Kalp ağrım, kasık sancım, ve o…
“Biri bana… şa..ka yapı..yor sanı..rım,” dedim hıçkırıklarım yüzünden zar zor konuşurken.
“Kızım derin derin nefes al,” diyen sesi duydukça daha çok kendimi kaybettim.
Karanlık akşama rağmen, yağmurlu havaya rağmen, inatla burnuma gelen kokusu sanki gerçeği vurgular gibiydi. Sanki beni görmezden gelemezsin der gibi, kokusu burnuma doluyor!
Kocam yok ama o var! Hayatın benimle dalga geçme tavrı çok ilginç! Biri gider biri gelir mantığımı bu?
Düşündükçe kötüleştim, en sonunda kulaklarım uğuldamaya başladı, kalbim sıkıştı ve gözlerim karardı…
Son gördüğüm şeyse uzun zamandır görmeyi beklediğim ama bir türlü ortaya çıkmayan, aptal videoların başrol oyuncusuydu karşımdaki kişi…
****
Yeni bölüm Allah’ın izniyle Cuma günü akşam sizlerle olacak.
Yeni bölüm nasıldı?
Sizce neler oluyor?
Gelecek bölümde neler olacak dersiniz?
Sizi çok seviyorum.
Elif Diril.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PEK KIYMETLİM
Romans(Pek Kıymetlim adı ve konusu bakımından ilk kitaptır.) Aşkın en "Deli" hali... O akşama kadar gerçekten çok mutluydum, okulumu bitirip evime dönmüştüm ve düşünmemi gerektirecek hiç bir derdim yoktu. Şey demişti Ercan amca, "Senin kızın olmasaydı, be...