Merhabalar iyi geceler nasılsınız bakalım?
Düğün bölümüne özel uzun bir bölümle karşınızdayım umarım beğenirsiniz.
Oy veren yorum yapan herkese çok teşekkür ederim iyi ki varsınız.
Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin düşüncelerinizi benimle paylaşın çünkü benim için önemli.
Yorumlarda görüşmek dileğiyle ♥
«aleynacelik37» ithaf edilmiştir.
Medya: Buğlem & Karahan
Medya: Teoman Sevdim Seni Bir kere
***Keyifli Okumalar Dilerim Canlarım Benim***
Kıyılan ikinci nikahtan sonra Kumrunun odasına geçip gelinliğimi çıkardım ve inanılmaz derecede rahatladım. Bu kadar rahatlayacağımı bilsem eve girer girmez üzerimi çıkartırdım. Yanımdan bir saniye bile ayrılmayan kardeşim ve Afra sağ olsun her şeyime koşturdular.
“Ee kendini nasıl hissediyorsun bakalım gelin hanım?”
“Son derece iyiyim Arfa’cığım sen nasılsın?” Dedim yüzümdeki alaycı ama sevimli gülüşle.
Bana göz kırpıp, “Heyecan var mı heyecan?” diye sordu. Bahsettiği imayı gel de anlama...
“Afra, sululuk yapma be güzel arkadaşım.”
Ben susmuştum ki Beril yanıma gelip, “Abla Zeynep teyze yemekler hazır gelin karnınızı doyurun dedi, hadi gidelim,” dedikten sonra eliyle aceleci olmamız konusunda hareket yaptı.
Afra da dahil hep birlikte aşağı indik, bahçeye, salona, mutfağa her yere sofralar kurulmuştu, herkes gayet mutlu bir şekilde yemeklerini yiyordu, etrafa baktım ama Karahan’ı göremedim. Muhtemelen misafirlerle ilgileniyordur...
Daha ne olduğunu anlamadan salondaki sandalyelerden birine oturmuştum bile, kim olduğunu bilmediğim ama son derece güler yüzlü kız önüme çorba koyunca itiraz etmeden içtim. Hayli kalabalık olan evde çocuk sesleri bir yanda, kemençe sesleri diğer yanda çınlıyordu..
Yemeğini yiyen erkek kadın fark etmeksizin horon tepmeye çıkıyor, coşkusunu gösteriyordu. Yemeğimi yedikten sonra annemleri bulup geçtim yanlarına oturdum. Onca yabancı insanın içinde olmak harbi garip...
Annemin koluna girip iyice yanaştım ona... Çok değil yarım saat sonra Zeynep teyze yanına çağırdı, ne olduğunu bilmediğim için istemeye istemeye gittim yanına, eh buldum annemi bırakmak da gelmiyor içimden...
Zeynep teyze bir telaşla beni boş bir odaya çekti, “Bu sefer kesin kötü bir şey oldu değil mi?” diye sordum saf korkuyla.
“Karahan delirdi kızım, odasında, kuzenleri zapt edemiyor,” deyince yüreğim ağzıma geldi.
Mutluluktan havalara uçması gerekirken, sinirden delirmesini anlamıyorum. Anlayamam da...
“Ne oldu da sinirlendi?”
“Bilmiyorum kızım kimseye tek laf etmiyor, sen gidip bir bakıver belki sana anlatır,” dedi gözlerinde gördüğüm korkuyla.
“Tamam,” dedim ve üst kata nasıl çıktım anlamadım bile.
Karahan’ın odasına geldiğimde duydum bağırış seslerini, daha çok ‘Sakin ol, ne oldu anlat artık,’ diyorlardı.
Daha önce Karahan’ın büyüdüğü odayı görmediğim için korkuyla karışık heyecan içindeydim. Sakinleşmek adına derin nefesler aldıktan sonra kapıyı tıklayıp, cevap bile beklemeden açtım kapıyı.
Odada Ergün ve tanımadığım iki adam daha vardı, muhtemelen Karahan’ın kuzenleri...
Sevdiğim adam görüş alanıma girdiğinde nefesim boğazımda tıkandı... Üstü başı, dağılmış duvar yumrukluyordu. Haliyle evlendiğinde pişman olmuş olabileceği bile geçti aklımdan.
Güçlü tutmaya çalıştığım sesimle, bacaklarımın titremesine aldırmadan, “Bize biraz izin verir misiniz?” dedim. Soruyor gibi görünsem de bariz bir şekilde odadan çıkmalarını istedim.
Sesimi duyan kocam, bir anda durdu. O daha bana dönmeden, beyler odadan çıkmıştı bile.
“Ne oldu?” diye sordum elimde olmadan tedirgin çıkan sesimle.
Sağ elinin üst kısmı yine yara olmuştu, hastanede de kafama tepsi attığında yapmıştı aynı şeyi...
Derin derin nefesler alıp sakinleşmeye çalışıyordu. Cevap vermeyecek kadar sinirli olduğunu anlayınca, “Seni tanımasam evlendiğin için pişman olduğunu düşüneceğim,” dediğim anda yanıma gelip beni kucağına aldı ve yatağa oturdu. Bu Karahan’ın seninle evlendiğim için asla pişman olmam deme şekli...
Kucağında oturduğum kocamın nefes alışları biraz olsun yavaşladığında, “İptal etmişler,” dedi öfkesini iliklerime kadar hissettirirken.
“Neyi iptal etmişler? Hiç bir şey anlamadım lütfen daha net olur musun?”
“Venedik uçuşuşları iptal olmuş,” dedi buz gibi bir sesle.
“Sen bunun için mi sinirlendim yani?” dedim inanamaz bir tavırla.
“Evet başka ne olabilir ki? Sana o tatil için söz verdim şimdi de sözümde duramıyorum. Pasaport vize izin her şeyi en ince ayrıntısına kadar hallettim ama gel gör ki süresiz olarak uçuşlar iptal edilmiş!” dedi bir sinirle.
Başımı boynuna yaslayıp, “Ne olmuş yani iptal olduysa başka zaman gideriz? Şu elinin haline bak canını yaktığına değdi mi?”
“Senin mutlu olmanı istiyorum, hayallerini birlikte gerçekleştirelim, hayatta keşken olmasın istiyorum kıymetlim, sen benim her şeyimsin...”
Yanağını öpüp, “Hiç bir zaman derdim tatil olmadı, Kapadokya’da da muhteşem günler yaşadım, Venedik olsa ne olur olmasa ne olur... Sen böyle sinirliyken kendimi hiç mutlu hissetmiyorum, ufak şeyleri kafana takma,” dedikten sonra sıkıca sarıldım.
“Bunu telafi edeceğim,” dedi son derece ciddi bir tavırla.
“Madem telafi etmek istiyorsun, o zaman Fetiye’ye gidelim, bulduğumuz otellerden birinde kalırız, tatilse tatil. Hem yılın bu zamanı Fetiye rüya gibidir,” dedim tüm içtenliğimle.
Alnımdan öptükten sonra, “Anlayışın için teşekkür ederim karım,” dedi özellikle son kelimedeki vurgusuyla beni benden aldı.
“Bir daha aksilik olduğunda duvarları yumruklamak yerine haber ver deli devim.”
Hafif bir gülüşle, “Emrin olur kıymetlim,” dedi.
“Şimdi sorunumuzu hallettiğimize göre eline pansuman yapalım. Burada malzeme var mı?” diye sorduktan sonra ilk kez odaya dikkatlice baktım. Mavinin ve bordonun tonlarını görmek beni neden şaşırtmadı acaba?
Duvarlardan biri bordo diğeri mavi, eh bayraklarda var, stattan fotoğraflar, daha neler neler... Trabzonspor’un varlığını her santimetrede rahat bir şekilde görüyorum.
“Odan ne güzelmiş,” dedim ufak bir tebessümle.
“Öyledir, karım baştan anlaşalım, ne istersen kabulüm ama maça gitmeme karışmayacaksın,” dedi burnunu saçlarıma gömerken.
“Hımm o derece yani...”
“Bir sen, bir Trabzon be karım...”
Sözleri keyfimi iyice yerine getirdi, canım benim...
“Eh madem öyle, bunda da kocamın istediği olsun ama bak şimdiden söylüyorum hangi maç olursa olursun en az birine beni de götüreceksin yoksa bozuşuruz,” dedim hevesle.
“Yüzünü boyamama izin verirsen götürürüm,” dedi keyifle gülerken.
“Ha forma giymemi geçtik, bir de yüzümü boyayacaksın, olur valla.”
“Aslan karım be!” dedi sevinç nidasıyla.
O dakikadan sonra öfke sinir yerini mutluluğa bırakmıştı, “Bir kaç hafta sonra Bolu’da Trabzonspor Galatasaray maçı var ve biz orada olacağız,” dediğinde keyifli kahkahalar atıyordum.
İşte deli devimin sakinleştirmek bu kadar kolay...
“Şimdi ilk yardım çantası nerede onu söylese elini temizleyelim,” dedim hızla konuyu değiştirip.
“Banyoda kıymetlim.”
“O zaman kıymetlini kaldır da, elini yıkayıp saralım.” Sözlerim biter bitmez beni kucağına alıp odasında bulunan minik banyoya götürdü.
Elini yıkayıp sardıktan sonra, “Kocam ben Aşağı iniyorum, Zeynep teyze baya telaş yapmıştı ona görüneyim, sende bu muhteşem damatlığını çıkarıp rahat bir şeyler giy yola çıkmamız gerekiyor.”
“Tamam karım,” deyip boynumun kenarına minik bir öpücük kondurdu.
Konuşmamızdan sonra odadan çıkıp mutfakta bir o yana bir bu yana volta atan Zeynep teyzenin yanına gittim, annem ve Beril’de mutfaktaydı ve bizden başka kimse yoktu bu nedenle rahat bir tavırla konuşmaya başladım.
“Zeynep Teyze, sorun çözüldü, telaşlanma Karahan üzerini değiştirip gelecek, sonrada yola çıkarız her halde.”
“Allah razı olsun kızım, içimi ferahlattın. Sorun neymiş de delenmiş bizim uşak!” dedi bu sefer Karahan’a hissettiği kızgınlıkla.
“Venedik uçağımız iptal olmuş, elinden de bir şey gelmeyince işte...” dedim yumuşak bir tonla.
Tam Zeynep teyze bir şey diyecekti ki mutfağa orta yaşlarda bir hanım girdi, “Zeynep abla, Ercan eniştenin emniyetten arkadaşları gidiyor bir bak istersen,” deyince, Zeynep teyzede “Hemen geliyorum,” dedi ve ikili mutfaktan çıktı.
Anne ve kızları olarak sonunda baş başa kaldık Beril’le annemin ortasına oturup kollarımı onlara doladım.
“Sizden ayrılmayı hiç istemiyorum,” dedim anında boğuklaşan sesimle.
Beril, ortamı neşelendirmek için, “Hah! Duyanda gerçek sanır, Eniştemi görünce bizi anında unutuyorsun, hadi hadi geç bunları ablacığım...” dedi oyunbaz bir şekilde.
“Sende aşık ol da, sizi de görelim Beril hanım, bekara koca boşamak kolay ne de olsa.”
“Hiçte bile ben annemi asla bırakmayacağım, kocamı iç güveysi olarak getireceğim,” dedi son derece ciddi bir tavırla.
“Tabi o da, hemen kabul ederdi bunu.”
“Gıcık mısın sen acaba?” dedi bir tavırla.
Gözlerini kısıp cevap vermeye bile yeltenme bakışı attıktan sonra iç geçirdi. Kısa bir an bile olsa da eski halimize dönmek hayli keyifliydi. Bizim bu atışan hallerimizi gülen gözlerle izleyen annem ikimizi de öptükten sonra bana döndü.
Annem, “Kızım, biz ayrılmıyoruz, sen sadece aileni kuruyorsun ve fırsat buldukça birbirimizi göreceğiz o yüzden bunu kafana takma. Bir şey daha, Zeynep’e de, teyze deme ayıp oluyor kadıncağıza. Karahan bize anne baba derken, sen teyze amca diyorsun olmaz kızım. Karahan bizlere nasıl samimi davranıyorsa sende onun anne babasına samimi davranacaksın. Karahan nasıl bizim oğlumuzsa, sende onların kızısın. Zeynep sen mutlu ol diye çırpınıp duruyor, Ercan bey desen öylesine, azıcık uysal ol be güzel kızım,” dedi saçlarımı okşarken.
Bir anda kocamın annesine babasına, anne baba demek garibime gittiği için teyze ve amca demeye devam ettim ama annem haklı her zaman ki gibi...
“Tamam anneciğim,” dedim itiraz etmeden.
Anne ve kızları olarak biraz daha sarılıp ağlaştıktan sonra koca bir bardak su içip biraz olsun rahatladım. Hep birlikte salona geçtiğimizde gelen konukların yarı yarıya azaldığını fark ettim. Tabi ki birinci dereceden akrabalar hala evdeler, sadece eş dost konu komşu ayrılmıştı.
Bir yerde Ankara’ya düğüne gelemeyenler için nikaha gelmek iyi bir tercih oldu.
Daha salondaki koltuğa oturmadan kocam elimi eline kenetleyip, “Anne biz artık yola çıkalım, kimler bizim arabayla gelecek?” diye sordu hiç vakit kaybetmeden.
Zeynep teyzede pardon, Zeynep annede Kumru, Afra ve Beril’i gösterip “Kızlar sizinle gelsin işte oğlum, bizde evi toparlayıp yola çıkarız,” dedi.
“Bana uyar, hadi bakalım kızlar eşyalarınızı alıp takılın peşimize,” dedi hevesli bir şekilde.
Afra’nın ailesinden izin aldığımız için düğün gününden bir gün önce, bizimle Ankara’ya gelebilecek. Hatta en güzeli de bu...
“Karahan, babamın arabasındaki valizimi de alalım, hatta dur ben babamdan anahtarı alıp geleyim.”
“Dur, kıymetlim ben alırım.”
“O zaman birlikte gidelim, babamı da görmüş olurum.”
“İyi hadi bakalım,” dedi ve hala eğlencenin devam ettiği bahçeye çıktık. Ercan amca ay aman Ercan baba ve babam, baş köşeye oturmuş davetlilerle ilgileniyordu.
Babamın yanına gidip kulağına eğildim, zira müzik sesinden ancak sesimi duyururum.
“Baba, biz yola çıkacağız da, arabanın anahtarlarını verir misin valizimi alalım?”
Bir çırpıda anahtarları çıkarıp uzattı, alıp kocama verdim, o valizi almak için yanımdan ayrılırken babamın ve Ercan babanın elini öptüm, selamsız sabahsız gitsem neden haber vermeden yola çıktılar diyecekler en iyisi böyle oldu. Eve geçtiğinde annemi ve Zeynep Anneyi öpüp Karahanların yanına çıktım.
Bizim kızlar çoktan gelmiş ve eşyalarını yerleştirmişti bile. “Karım, ben anahtarı verip geliyorum siz arabaya geçin, bu sıcakta dışarda durmayın. Akşam bile bunaltıcı olabiliyor,” dedi gülen yüzüyle. Kocam anahtarı vermek için içeri gidince bizde kızlarla arabaya geçtik.
Kumru, “Ay ne gündü vallahi ayaklarıma kara sular indi,” diyerek dert yandı.
Afra’da ona yandaş olup, “Ben evlensem bu kadar yorulmazdım,” dedi.
Beril’de, “Şimdiden böyleyseniz yarın ne yaparsınız bilemiyorum yani,” dedi gülerken. Bizim kızlar kendi hallerinde yorulmakla ilgili laklaka devam ederken kocam arabaya binip kemerini bağladı, “Hanımlar yolculuk için hazır mısınız?” diye sordu güler yüzle.
Hep bir ağızdan, “Hazırız!” dediler ve yola koyulduk.
Aksaray’dan çıkıp Şereflikoçhisar’a gelene kadar kızlar konuştu biz dinledik. Gelen kişilerin ne giydiklerinden, hediye olarak ne getirdiklerine kadar en az bir saat analiz yaptılar. Durdum durdum duramadım ve çırladım.
“E yuh yani kızlar! Bu da kafa yani, bize ne kim ne giymiş, olmuş mu olmamış mı? Bize ne faydası var? Gelen hediyelerde büyük küçük fark etmez düşünmeleri yeter... Ya başka konu konuşun ya da susun vallahi kafamda horon tepiyorlar!” dedim ve önüme döndüm. Önce arabada bir sessizlik oldu, acaba fazla mı üstlerine gittim diye düşünürken gülmeye başladılar. O zaman anladım beni konuşturmak için olur olmadık şeyler konuştuklarını. Meğer onlarla ilgilenmemi bekliyorlarmış...
Kumru, uysal bir kedi gibi, “Yenge,” deyince kendimi kötü hissettim ama taviz vermedim.
“Efendim?”
“Kafanda horon tepenlerden bir şeyler öğren yarın sana horon teptireceğim!” dedi sona doğru keyiflenen sesiyle.
Bir hızla arkama dönüp, “Ben horon tepemem ki,” dedim Kumru’nun ne kadar ciddi olduğunu anlamaya çalışırken.
Gözlerinden geçen pırıltıyı görünce, “Ama sen ciddisin!” dedim inanamaz bir tavırla.
“Son derece ciddiyim yengeciğim, horon tepmeyen Karadeniz gelini mi olurmuş hiç? Babaannem ve anneannem çok ayıplar seni haberin olsun.”
“Lütfen şaka yapıyorum de!”
“Çok ciddiyim yengeciğim, bu gece sabaha kadar çalışacak olsak da sana horon tepmeyi öğreteceğim işte o kadar!” dedi son derece kararlı bir sesle.
Afra ve Beril’in kıkırdamalarını duymazdan gelip önüme döndüm, bundan kaçış yok sanırım...
Kocama baktığımda dudaklarını birbirine bastırmış gülmemek için kendini zor tutuyordu, eh hoşuna gidiyor tabi...
Horon tepmeyi bilsem seve seve yaparım ama bilmediğim için geriliyorum hatta şimdiden strese girdim.
Yol boyunca nasıl horon tepeceğimden düğünde ne yapacağıma kadar pek çok şeyi düşündüm ve yol tahmin ettiğimden bile kısa sürdü. Karahan arabayı park ettiğinde derin bir nefes aldım.
Daha önce geldiğim ve çok beğendiğim rezidansın en üst katına çıkıp evimize girdik. Kumru daha önce geldiği için neyin nerede olduğunu biliyor ve rahat davranıyor olsa da kardeşim ve arkadaşım çekingen davranıyordu.
“Hadi kızlar ben sizi odalarınızı göstereyim, sonra da benim valizimi yerleştirelim.”
“Yenge senin için sorun olmazsa ben her zaman kaldığım odaya geçeyim, hatta kızlarla benimle gelsin, hem zaten annemler de buraya gelecek, ne kadar çok boş oda olursa o kadar iyi olur,” dediğinde hayli şaşırdım çünkü nikahtan sonraki ilk gecemizde bizi yalnız bırakırlar diye tahmin ediyordum ama tahmin ettiğim gibi olmadı.
Hafifçe kafamı sallayıp, kocama döndüm, o da son derece şaşkındı ve kararan gözlerinden öfkelenmeye başladığını hissedince, Kumru’nun kalbini kırmasın diye elini tuttuğum gibi üst kata odamıza çıkardım.
Odaya girer girmez, “Onlara koca bir ev kiraladım, sırf kalacak yer dertleri olmasın diye!” dedi bir sinirle volta atmaya başlarken. Arkadaş ne çok sinirlendi?
“Kocam, sakin ol, ne var bunda? Bir gece daha bizimle vakit geçirmek istemiş olamazlar mı?”
“Olabilirler ama neden haberim yok!”
“Haklısın hem de sonuna kadar ama kalplerini kırmayalım, ailemiz bizim için uğraşıyor. Senin tuttuğun eve gitmek isterlerse de izin vermeyelim burada kalsınlar, tüm aile baş başa vakit geçiririz olmaz mı,” dediğim sıra çoktan elini tutmuş gözlerimi gözlerini sabitlemiştim.
Cevabı hafifçe salladığı kafasıyla verdi, kocaman gülüp dudaklarını öptüm ve geri çekildim.
“Ben kızların yanına gidiyorum, sende uzun ve dinlendirici bir duş al sakinleşirsin,” dedim yumuşak bir tavırla.
“Seninle uyumak istiyorum, Aksaray’a gittiğimizden beri burnumda tütüyorsun zaten,” dedi isyankar bir tavırla ve beni kucağına aldığı gibi yatağa yatırdı. Başını göğsüme yaslayıp ellerini de belime sıkıca dolayıp kapattı gösterini.
“Kocacığım, kızlara ayıp olacak,” dedim istemeye istemeye zira halimden son derece memnunum.
“Yabancı değiller bir şey olmaz,” dedi ve iyice yerleşti. Zaten yorgun olan bedeninin de işine geldi beş dakika geçmeden uykuya daldım.
Uyandığımda, üzerimiz örtülmüş çoktan gecenin bir körü olmuştu. Kafamı yana çevirip karşımda Kumru’yu görünce atacağım çığlığa son anda hakim oldum.
Eliyle gel yapıp odadan çıktı, bende kocamın kollarından ayrılıp Kumru’nun peşinden gittim.
Annemler çoktan gelmiş ve kendileri için yatacak bir yer bulmuşlardı, sadece bizim kızların kaldığı odanın ve koridorun ışığı yanıyordu.
Kızların kaldığı odaya girince hızla Kumru’ya döndüm, “Söyle bakayım Kumru hanım, gecenin bir körü neden uyandırdın!”
“Yengeciğim, dedim ya sana horon tepmeyi öğreteceğim hatta Beril ve Afra da öğrenmek istediler. Hadi bakalım oyalanma da gel yanıma,” dedi ve anlatmaya başladı.
Önce ayak hareketleri sonra el hareketleri derken her şeyi bir bir anlattı ve müzikli provalara başladık. İtiraz edecek halimi bırakmadı, eh halis muhlis Laz kızı, elinden kurtulabilene aşk olsun... Kafasına koyduğu şeyi hakkıyla yaptı ve bize horon tepmeyi öğretti hem de ne öğretmek...
Düğünümde kocam dahil pek çok kişiyi şaşkına uğrayacağını eminim...
Sabahın beşine doğru pijama takımımı giyip kocamın yanına yattım, benim bir tanem nasıl uykusuzluk çektiyse yanından kalktığım andaki gibi yatmaya devam ediyor... Kocama sarıp kapattım gözlerimi, bu horon işi ne kadar zevkli olursa olsun yorucuydu ve beni bebek gibi uyuttu.
Sabah, daha doğrusu öğleye doğru yanağımda hissettiğim tatlı hisle uyandım.
“Günaydın kocam,” dedim mırıltılı bir sesle.
“Günaydın hatunum,” dedi içten bir sesle..
“Saat kaç?”
“On bir olmak üzere, kuaför kırk dakikaya gelecek, o gelmeden önce kahvaltını yapmanı istiyorum. Kuaför işi bittikten sonra fotoğraf çekimine gideceğiz, ondan sonra pek zamanımız kalmayacağı için direk düğün yerine geçeceğiz ve artık kalkmamız gerekiyor,” dedi her kelimesinden sonra yanağımı, çenemi, burnumu, gözlerimi öperken. Hal böyle olunca uyku modundan sıyrıldım, tam kolumu boynuna dolayacaktım ki kapı çaldı. Hızla toparlanıp yataktan kalktım.
“Abla müsait misiniz?”
“Evet canım gelebilirsin.”
Beril, odanın kapısını azıcık açıp, “Abla annemler sizi kahvaltıya bekliyor,” dedi çekingen bakışlar atarken.
“Tamam canım geliyoruz hemen.”
“Tamam abla,” deyip kapıyı kapattı.
Karahan’a dönüp, “Oyalanmadan insek iyi olacak,” dedim.
Yaklaşık on dakika sonra üzerimize değiştirip kahvaltıya inmiştik. Tüm aile yaptığımız kahvaltı sonunda gelen kuaförü ve yardımcılarını alıp uygun bir odaya geçtik, dünkü gibi bir yandan saçım diğer yandan makyajım yapılmaya başlandı.
Saçlarım hafif yukardan dağınık topuz yaptılar ve gelinliğime uygun kırık beyaz duvağı taktılar.
Cilt bakımı saç makyaj derken saat çoktan üç olmuştu bile, en sonunda, kırık beyaz kayık yaka, üst kısmı dantellerle kaplı, etek kısmının da önündeki üçgen şeklindeki düz tüller dışında gelinliğin tamamına uyumlu bir şekilde dantel desenleri mevcuttu. Sade ama şık olan gelinliğimi de en az bir önce ki kadar çok beğendim ve kendime yakıştırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PEK KIYMETLİM
Romantik(Pek Kıymetlim adı ve konusu bakımından ilk kitaptır.) Aşkın en "Deli" hali... O akşama kadar gerçekten çok mutluydum, okulumu bitirip evime dönmüştüm ve düşünmemi gerektirecek hiç bir derdim yoktu. Şey demişti Ercan amca, "Senin kızın olmasaydı, be...