❧57.BÖLÜM❧

34.9K 1.7K 125
                                    


Merhaba, hayırlı pazarlar, nasılsınız bakalım? Ufak bir gecikme oldu kusuruma bakmayın...

Güzel ve nispeten uzun bir bölümle sizlerleyim, umarım beğenirsiniz.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Düşüncelerinizi benimle paylaşın çünkü benim için önemli.

Yorumlarda görüşmek dileğiyle ♥

Finale çeyrek kala....

Medya: Karahan ve Buğlemin bebeklerin cinsiyetini öğrendikten sonraki halleri:)

★Keyifli Okumalar Dilerim Bir Tanelerim★

Bir yandan karnıma ağrılar girecek kadar çok ağlarken, diğer yandan kahkahalar atarak güldüm.
Kalp ağrım, kasık sancım, ve o…
“Biri bana… şa..ka yapı..yor sanı..rım,” dedim hıçkırıklarım yüzünden zar zor konuşurken.
“Kızım derin derin nefes al,” diyen sesi duydukça daha çok kendimi kaybettim.
Karanlık akşama rağmen, yağmurlu havaya rağmen, inatla burnuma gelen kokusu sanki gerçeği vurgular gibiydi. Sanki beni görmezden gelemezsin der gibi, kokusu burnuma doluyor!
Kocam yok ama o var! Hayatın benimle dalga geçme tavrı çok ilginç! Biri gider biri gelir mantığımı bu?
Düşündükçe kötüleştim, en sonunda kulaklarım uğuldamaya başladı, kalbim sıkıştı ve gözlerim karardı…
Son gördüğüm şeyse uzun zamandır görmeyi beklediğim ama bir türlü ortaya çıkmayan, aptal videoların başrol oyuncusuydu karşımdaki kişi…

***

Bilincim yerine geldiğinde bir süre gözlerimi açmadan uzandım, başımda feci bir ağrı var ve korkuyorum... Gözlerimi açtığımda istemediğim bir şeyle yüzleşmekten deli gibi korkuyorum. Mesela tanımadığım insanların elinde olabilirim veya Allah korusun, başımda ailen olsa bile kocam orada olmayabilir... Bu senaryoların en korkunç olanı, son dört aydır içimde büyüyen bebeklerime veda etmiş olabilirim. İçimden bol bol dua ettim, korkuyla atan kalbimi sakinleşmeye zorladım.
Sağ elimi, güç bela karnıma doğru getirdim, alışık olduğum çıkıntıyı hissettiğim anda derin bir nefes koy verdim.
Rahatlayan benliğim sayesinde gözlerimi açma cesaretini gösterdim.
Gözlerimi açtığımda karanlık bir odada olduğumu gördüm, camdan yansıyan minicik bir ışık huzmesi sayesinde hastane odasında olduğumu anladım, sol koluma takılı olan serum nedense içime su serpti. Yavaş yavaş zihnim belirginleşmeye başlayınca, bayılmadan önceki ruh halim benliğimi sardı. Kalbim korkudan teklerken, odada yalnız olduğum gerçeğiyle yüzleştim.
Yatakta hafif dik pozisyona gelip hemşire çağırma tuşuna bastım, iki dakika geçmeden odanın kapısı açıldı, gelen hemşire ışığı yakıp doğruca yanıma yaklaştı, hafif uykulu gözlerle “İyi geceler, bir sorun var?” diye sordu. Endişeli bir şekilde konuşmaya devam ettim, “Hemşire hanım, kullanabileceğim bir telefon var mı? Ailem meraktan delirmiştir haber vermem gerekiyor,” dedim sormak istediğim asıl soruları erteleyip.

“Tabi, telsiz telefonumuz var bir saniye,” der demez odadan çıktı ve bana asırlar kadar uzun gelen sürenin sonunda elinde hastaneye ait olan telefonla geldi.
“Buyurun,” dedikten sonra uzattığı telefonu hızla alıp kocamı aradım, çaldı, çaldı, en sonunda kapandı. İçimdeki endişe ve korku giderek katlanırken, Ercan babanın numarasını tuşladım daha ilk çalışta açıldı, Efendim,” dedi yorgun ve telaşlı sesiyle.
“Baba, ben Buğlem,” dediğim an telefondan kocamın sesi geldi.
“Kıymetlim,” dedi korku dolu sesiyle ve devam etti, “Neredesin, öldüm meraktan! Canımdan can gitti, senden haber gelmedi...” dediğinde ağladığını anımsadım.

“Özür dilerim kocacığım, öncelikle merak etme kendimi iyi hissediyorum. Bununla berber bir hastanedeyim ama merak edilecek bir şey yok yani sanırım. Hemşireyle konuşma fırsatım olmadı. Ayrıca korkudan aklı giden sadece sen değilsin! Ercan baba arayıp da güvenli bir yere git deyince nevrim döndü! Sen iyi misin?” dedim korku dolu sesimle.

“Kıymetlim sesini duyduğum andan beri daha iyiyim, şimdi telefonu hemşireye ver ki yanına gelebileyim,” deyince telefonu karşımda anlayışla bana bakan hemşireye uzattım. “Eşim sizi telefona istiyor, sanırım hastane bilgisini alacak.” Sözlerimden sonra hafif tebessümle telefonu alıp kocama hastanenin adını ve nerede olduğunu söyledi. Hemşire telefonu kapatınca aklımda kalan diğer soruları sordum.
“Hemşire hanım, bana ne olduğunu biliyor musunuz?”

“Akşam saat sekiz sularında hastaneye getirildiniz, strese bağlı panik atak geçirmişsiniz,” diye kısaca bilgilendirdi. “Bebeklerim onlar iyiler mi, bayılmadan önce yoğun bir sancım olduğunu anımsıyorum?” “Korkmanızı gerektirecek bir sorun yok, sancınızın sebebi stres, kadın doğum uzmanımız, bir sorun olsaydı bilgilendirirdi.”
“Anladım, peki buraya kiminle geldim biliyor musunuz?” Bayılmadan önce gördüğüm şeyin gerçek olup olmadığını anlamam lazım.
“Orta yaşlı bir kadın tarafından hastaneye geldiniz fakat doktordan durumunuzun iyi olduğunu duyunca gitti,” dedi sakin bir tavırla.
Oydu işte! Biliyorum! Annemdi! Yanıma kadar gelmişken ne demeye gitti? İyi olmasaydım yanımda kalacak mıydı? İçime çöreklenen üzüntüyle titrek bir nefes aldım.
“Saat kaç acaba?”
“Gece dört, ağrınız var mı?” dedi tek düze bir tonla.
“Başım ağrıyor ama dayanılmayacak gibi değil, yardımınız için teşekkür ederim.”
“Rica ederim, görevim. Bebekleriniz için endişe duyuyorsanız yarın poliklinikte muayene olabilirsiniz iyi geceler,” dedi ve usulca odan çıktı.

Hemşire gittikten sonra kocama kavuşacağım anı bekledim, bir yandan da bayılmadan önce gözlerimin önüne gelen görüntüyü düşündüm. Kafasına kapüşonlu geçirip beni takip eden oymuş, ben de aptal gibi uzunca bir süre annemden kaçmışım! Bunu ancak kavradım, kokusunu duyup, gözlerini görmesem bunun olduğuna inanmazdım.
Beni takip edip hastaneye kadar getirdikten sonra nasıl olur da gider, aklım almıyor? Ayrıca annemin Rize’de ne işi var? Yoksa başından beri burada mıydı? Peki kardeşim nerede? Kafamda milyon tane soru var.
Yıllardır tanıdığım kadın, annem, hamile olduğumu bile bile hem de hastanedeysem, kendi rızasıyla bırakıp gitmez! Kesin bir şey var yoksa şimdi annemde kardeşimde yamacımda olurdu.

Ben bunları düşünürken bir hışımla odamın kapısı açıldı. Kocamı canlı kanlı bir vaziyette karşımda görünce derin bir nefes koyverdim.
“Karahan...” dedim ve hiç sebepsiz yere ağlamaya başladım...
“Kıymetlim...” der demez iki adımda yanıma gelip sıkıca sarıldı, saçlarımın üzerinden öptü.
“İyi misin kıymetlim...”
Bir hıçkırık dudaklarımdan firar etti, konuşamayacağımı anlayınca kafamı olumlu anlamda salladım.
Yatağın kenarına oturan kocama, sanki bırakırsam gider korkusuyla sımsıkı sarılıp, başımı boynuna gömdüm.
“Sa...sana bir şey ol..oldu sandım!” dedim hıçkırık yüzünden doğru dürüst konuşamazken.

Endişeli sesi doldu kulaklarıma, “Ben iyiyim, sen nasılsın asıl, bebeklerimiz nasıl?”
“İyiyiz... Korktuk sadece.”
“Tamam, siz iyi olun gerisi mühim değil,” dedikten sonra bir elini karnımın üzerine koyup usul usul okşadı. “Size ölürüm... Hadi güzelim biraz uzan, dinlenmen lazım sabah kafamız yerine gelince uzun uzun konuşuruz tamam mı?”
“Tamam ama bir yere gitme, yanıma yat,” dedikten hemen sonra yatağın kenarına doğru kayıp kocama yer açtım.
Kocam yatağa uzanınca serum takılı olan koluma dikkat edip,  hemen göğsünün üzerindeki yerimi aldım. Öyle çok korktum ki, ona bir şey olmuş olma ihtimali bile delirtti beni!
Kocama aşık olduğumun farkındayım, onu sevdiğimi de biliyorum fakat bu kadar büyük bir sevgi duyduğumu ancak kaybetme korkusuyla burun buruna gelince anladım. “Seni çok seviyorum,” dedim tüm samimiyetimle. Başımın üzerinden öpüp bir elini yanağıma koydu, “Ben seni daha fazla seviyorum, aşkından delirdim hatun unutma!” dedi yumuşak bir tonla. İster istemez, gözümden akan yaşa inat tebessüm ettim.

Gün ağarana kadar birbirimize sarılı bir halde yattık ama ikimizde uyuyamadık.
Sabah saat sekiz buçukta kapı tıklatılınca toparlandık, kocam yataktan çıkıp refakatçi koltuğuna geçti ve odaya doktorum ve hemşirem girdi.
Dün gece yaşadığım rahatsızlığı anlatıp, mümkün mertebe stresten uzak durmamı istedi ve çıkışımı verdi.
Zaten sadece çantam olduğu için toparlanmam uzun sürmedi, odadan çıktıktan sonra kocama döndüm, “Canım, hastaneden çıkmadan polikliniğe uğrayalım, bebeklerimi görmek istiyorum yoksa içim rahat etmez,” dedim.
“Gel kıymetlim, gidelim,” dedikten hemen sonra elimi tuttu ve muayene yapılan bölüme geçtik.

Çocuklarımı görmeyi beklediğim için bir türlü, muayene sırası bize gelmedi! Resmen bir dakika bir saat gibi işledi.
Nihayet monitörde adımı görünce sabırsızlıkla ayaklandım, “Sakin ol güzelim bir şey olsa çoktan anlardık.” “Bir görelim ancak öyle rahatlarım delim, hadi bir an önce gidelim.”

Doktorun odasına girdiğimizde elimde olmadan gerildim, ya kötü bir şey söylerse?
“Buyurun Buğlem hanım, şikayetiniz nedir?”
“16 haftalık ikizlere hamileyim, dün akşam strese bağlı panik atak geçirdim ve bunun sonunda bayıldım. Kasık sancım da vardı, elimde olmadan paniğe kapıldım, çocuklarımın iyi olduğunu görmek istiyorum,” dedim kararlılıkla.
“Peki madem, sizi şöyle alayım,” dedi ve ultrason cihazının bulunduğu kısma geçmemi sağladı.
Sedyeye yatıp karnımı açtığımda kalbim delice atmaya başladı.
Ultrason aleti karnıma değdiğinde, kocam elimi sıkıca tutup destek oldu.

“Evet, bakalım minikler neler yapıyor?” Doktorum bakışlarını monitöre çevirdi ve uzun uzun inceledi. “Bebeklerin, boy ve ağırlıkları çok iyi, ikisinde de her hangi bir sorun görünmüyor. Kalp atışları da düzenli yani korkacağınız bir şey yok,” deyince bir nefes koy verdim, “Oh çok şükür!”

Doktorum bir bana bir kocama baktı ve meraklı bakışları eşliğinde, “Bebeklerin cinsiyeti öğrenmek ister misiniz,” diye sordu.
İkimiz de bir ağızdan merakla“Evet,” deyince doktorum derin bir nefes aldı ve elini monitöre doğru uzattı, “Bakın buradaki minik kızınız, hemen yanındaki minik de oğlunuz,” dediğinde gece boyu yaşadığın stres ve korkunun yerini mutluluk aldı. Kocaman sırıttım...
“Gerçekten mi?” diye sordum inanamayan gözlerle doktora bakarken.
“Gerçekten, bir oğlunuz bir kızınız olacak, tebrik ederim.”

Bakışlarım hemen kocamı buldu, yüzündeki kocaman gülümsemesine rağmen dolan gözleriyle bebeklerimize bakıyordu. Yüzünün her zerresindeki mutluluğunu göstermekten çekinmedi.
Elimi tutan elini sıktım, bakışları beni buldu, doktora bile aldırmadan alnından öptü ve mutlulukla usulca kulağıma fısıldadı, “Her şeyimsiniz...”

Hastaneden çıktıktan sonra kendimizi bir otele attık, odaya girene kadar da dün akşamla ilgili tek kelime konuşmadık.
“Canım ben banyoya giriyorum,” dedim yandan bir bakışla. Beni bir hamle de kucağına alıp banyoya taşıdı, küvetin suyunu açıp bir yandan da üzerimdeki kıyafetleri çıkarmamı sağladı.
Bu süre de dolan küvete oturup başımı geriye doğru yasladım, “Teşekkür ederim canım,” dedim sıcak su sayesinde mayışırken.
“Rica ederim kıymetlim,” dedikten hemen sonra küvete girdi.
“Ya buraya dört kişi sığamayız!” dedim mızırdanarak.
“Sığdık bile kıymetlim,” dedi tam arkama oturmuş, sırtımı göğsüne yaslarken.

Elleri karnımı bulduğunda usulca okşadı, “İki taneler ve beş ay sonra Allah’ın izniyle kucağımıza olacaklar...”
Derin bir nefes aldım, bu düşüncenin mutluluğuyla...
“Hamileliğin beni böyle mutlu edeceğini bilmezdim, içimde tam iki can taşıyorum! Ve hala inanamıyorum... Biri kız biri erkek...”
“Onlar benim, pek kıymetlilerim...”
“Benimde canlarım...”
Düşünceli bir tavırla, “Güzelim, isimleri ne olacak?” diye sordu.
“Bilmem ki hiç düşünmedim ama düşünmemiz lazım ve Ankara’ya döndüğümüzde onlar için oda hazırlamamız da gerekiyor...”

“O zaman şöyle bir şey yapalım, ben kızımız için bir isim söyleyeyim, sen de oğlumuz için bir isim söyle, olmaz mı?”
“Olur hem de çok güzel olur. Böyle söylediğine göre senin aklında bir isim var o zaman!” dedim merakla ona doğru dönerken. Yüzündeki içimi ısıtan gülümsemesiyle, baktı yüzüme, “Evet var! Yüzünden belli... Çabuk söyle, yoksa meraktan çatlarım!” dedim.
İki elini yanaklarımın üzerine koyduktan sonra, dudaklarımdan usulca öptü. “Sen benim için her manasıyla, Cenneti müjdeleyen melek oldun, haliyle kızımda Cennetim olacak bu sebepten ötürü isminin Ceylin olmasını istiyorum, isimin anlamı cennete açılan kapı... Kızımız bize cenneti getirecek,” dedi kocaman gülümsemesiyle.
“Ama bu çok güzel...” dedim anında dolan gözlerimle.

Birden beni kendine doğru çevirip tam kucağına oturmamı sağladı. “Kızımın isminin, annesinin ismiyle uyumlu olmasını istiyorum, sen de beğendin madem Ceylin olsun,” dedi mutlulukla.
“Olsun sevgilim, olsun...” dedikten sonra elimi karnımın üzerine getirip bakışlarımı karnıma verdim.
“Ceylin, kızım... Bir tanem...”
Kocam, mutlulukla yüzümün farklı yerlerine öpücük kondurdu.
“Şimdi, kızımızın ismi bu kadar güzel ve anlamlıyken oğluma da anlamlı ve güzel bir isim bulmam lazım! Üzerimdeki baskı çok büyük...”

“Kıymetlim, eminim muhteşem bir isim bulacaksın,” dedi beni destekleyerek.
“Oğlumuzun ismi de senin isminle uyumlu olsun. Karahan ismine uygun bir isim bulmam lazım işim çok zor,” diyerek mızırdandım.

“Kıymetlim,” dedi usulca, sesi tam kalbimde yankı buldu. “Efendim,” dedim büzdüğüm dudağımla.
“Seni çok özledim biliyorsun değil mi?” Bakışlarımı doğrudan ona çevirdim, “Biliyorum ama konuşacak çok konumuz var! Sabırlı olman gerekiyor,” dedim uyarırcasına.

“Artık, sabretmek istemiyorum, karımı istiyorum,” dedi ve dudaklarını dudaklarımla birleştirdi. Kötü ve can sıkıcı şeyler hakkında konuşacağımız için konuşmayı, ikimizde mümkün mertebe ertelemek istiyoruz, görünüşe bakılırsa uzun bir süre erteleyeceğiz...
Dudakları, dudaklarımdan ayrılıp usulca boynuma doğru yol aldığında eli de arsızca bedenimde gezmeye başladı o an her şeyi erteleyip kendimi kocamın, huzur dolu kollarına bıraktım...

***

Yumuşacık yatakta, kocamın göğsünde bir süre huzurla yattım, artık konuşman gerektiğini kabullenip derin bir nefes aldım.
“Huzurlu geçen saatlerimizden sonra artık iç karartıcı şeyleri konuşmaya başlayalım mı kocacığım?” diye istemeye, istemeye sordum.
“Konuşmak istemiyorum çünkü sana bir şey olacağını düşündükçe deliriyorum ama sanırım konuşmamız lazım. Önce sen başla kıymetlim, dün akşam neler oldu?”

Titrek bir nefes aldım, “Sen iş ile ilgilenmeye gidince ben de restorana indim, güzelce karnımı doyurdum baktım ki çok yemişim, biraz yürüyüş iyi gelir diye otelden çıktım. İnan bana otelden o kadar uzaklaştığımı fark bile etmedim, senin kızacağın aklıma gelince hemen geri dönüş yoluna koyuldum. Otele yaklaşmadan da seni aradım ulaşamayınca Çetin beyi aradım açmadı. Korktum tam panikle otele doğru gidiyordum ki Babam aradı, otelden uzaklaşmam gerektiğini söyledi, zaten sana da ulaşmadığım için bir şeylerin ters gittiğini anladım. Panik, endişe, korku, derken nereye gittiğime bile bakmadan uzaklaştım, tam rahat bir nefes alacakken, ince yapılı ve kapüşonlu giyen birinin beni takip ettiğini fark ettim. O an kimseyi umursamadan deli gibi koştum, koşarken de insanların kalabalık olduğu yerleri tercih ettim, kendimi o kadar kaybetmişim ki akşam ezanını duyduğumda kendime durma fırsatı tanıdım. Zar zor nefes alırken kasıklarıma kramp girdi olduğum yere yığılı verdim, zaten sana bir şey olmuş olacağından korkuyordum, bir de bebeklerime bir şey olur korkusuyla ağlamaya başladım...” dedikten sonra kısa bir an soluklanıp tekrar anlatmaya devam ettim, “Kendimden geçmiş bir haldeyken biri yanıma geldi ve nasıl olduğumu sordu. Karahan, o annemdi! Kapüşonlu giyen kişi annemdi, beni takip eden kişi annemdi. Onu görmenin şokuyla panik atak geçirip bayılmışım, beni hastaneye götürmüş, doktorumdan iyi olduğumu öğrenince gitmiş,” dedim hüzne boğulan sesimle.

“Annen olduğuna emin misin güzelim?” “Eminim, gözlerini gördüm, sesini duydum, kokusunu hissettim, o annemdi, biliyorum. Bilmediğim şey beni neden bırakıp gittiği.”
“Panik anında beynin sana bir oyun oynamış olabilir, bu mümkün,” dedi sadece.
Omuz silkip, konuyu değiştirdim, “Senin başına neler geldi? Senden haber alamayınca aklımı kaybediyorum sandım.”

Derin bir nefes aldı, “Sorun çıkaran şirketin önüne gelince arabadan indim, tam o anda enseme sert bir darbe aldım, kendimden geçmişim. Kendime geldiğimde karşımda o piçi gördüm.”
“Hangi piçi gördün?”
“Engini!” dedi öfkeyle soluyup.
Telaşla göğsünden kalkıp yüzüne baktım.
“Ne oldu, hala bizimle derdi neymiş!?”
“Güzel şeyler oldu kıymetlim, kafana takacağın bir şey yok,” dedi ürküten bir tavırla.
“Sana bir şey yaptı mı?” diye sordum panikle.
“On dakika önce beni ayrıntılı olarak gördün ya kıymetlim, bir şey yapmış olsa fark ederdin.”
Derin bir nefes alıp, “Ne oldu? Nasıl elinden kurtuldun?” diye sordum.
“Boş ver kıymetlim, bir şekilde elinden kurtuldum, önemli olan şuan birlikte olmamız ve o itin şuan elimde olması.”
“Karahan, kötü bir şey yapmadın değil mi?”
“Hak etmediği hiç bir şeyi yapmadım!” dedi öfkeli bir tonla.

“Karahan, inşallah delice bir şey yapmamışsındır! Korkutma beni...” “Senin korkmana gerek yok güzelim, o şerefsiz benden korksun!” dedi sona doğru hiddetlenirken.

“Karahan!” dedim panikle. “Kıymetlim...” dedi hafifçe doğrulup sırtını yatağın başlığına yasladı. “İnan bana o piçin yanında olsaydın, bize çok daha fazla zarar verecekti ruhlarımızı öldürecekti, ona yaptığım şeyler için vicdan azabı çekmiyorum, sen de bunu düşünüp üzülme,” dedi kararlı ve net bir tavırla.
Korkuyla sordum, “Öldürmedin değil mi?”
“Hayır tabi ki de, öldürmedim. O iti bizim için büyük bir avantaj!”
“Nasıl yani?” “Kıymetlim, üzülme ama annen ve kardeşinin onun elinde olduğundan şüpheleniyorum. Hatta bu konuda elimde bir iki ip ucu var... O it sayesinde annene ve kardeşine ulaşabiliriz,” dediğinde ne düşüneceğimi bilemedim.
Sanki beynimden aşağı kaynar sular döküldü.
“İyi ama polis araştırdı bir şey bulamadı, hatta annem ve kardeşim polise ifade verdi iyi olduklarına dair, eğer esir gibi tutuluyorlarsa bunu nasıl yapsınlar, Karahan, bir şeyler yerine oturmuyor,” dedim sıkıntılı bir tavırla.

“Güzelim, hani desem ki annen seninle ilgilenmeyen sorumsuz bir kadın, o zaman hamile olmana rağmen yanına gelmemesini anlardım fakat Nermin anneye, sorumsuz demek hakaret olur. Daha en başında sen, istemediğin biriyle evlenme diye arkanda duran ve sana cesaret veren kadından söz ediyoruz. Asıl anlamsız olan yıllarca hayat arkadaşı olduğu kocasının cenazesine gelmemesi! Kafa dinleyeceğine gerçekten inandın mı? Hiç kimse yıllarca birlikte yaşadığı biri vefat ettiğinde kafa tatiline çıkmaz. Aç gözünü kıymetlim! Birileri biz gerçeğe uyanmayalım, anlamayalım diye güzel bir tezgah kurmuş! Hiç bir anne evladını mecbur kalmadıkça ardında bırakmaz!” dedi son derece ciddi bir tavırla.

Gözlerini gözlerime kenetleyip, “Hadi, daha dünya gözüyle bir kere görmediğin, dört aylık bebeklerinden vazgeç! Vazgeçebilecek misin? Düşün bir kere,” dedi hızla.
Düşünmeden cevap verdim, “Asla ve katta çocuklarımdan vazgeçmem. Dün olanalar bir şey olmuş mudur  korkusuyla sabaha kadar uyuyamadım. Nasıl vazgeçerim?”

“Bak kıymetlim, sen daha bir kere koklayamadığın, bir kere öpmediğin bebeklerinden vazgeçemiyorsun, Nermin annenin yirmi dört yıllık kızından vazgeçebileceğini düşünüyorsun, sence de saçma değil mi?” dedi aklımı başıma getiren cümleleriyle.
Babamın ölümüyle başlayan kafa karışıklığım hamile olduğumu öğrendiğimde daha çok arttı, üstelik hamilelik hormonları yüzünden sadece annemin yanında olmamasına kızdım. Yanımda olmayışının nedeniyle ilgilenmedim bile! 

Karahan, hakkı olabilir! Birileri annem ve kardeşimi benden uzaklaştırmış olabilir! Ve nedense Engin’den başka bunu yapacak kişi tanımıyorum! Ondan başka kimse bize düşmanlık beslemez ki! Eğer annem ve kardeşim onun elindeyse onları nasıl kurtaracağız?

****

Yeni bölüm Allah’ın izniyle Pazar akşamı sizlerle olacak canlarım.

Karahan, ve Buğlem’in oğullarının isimi ne olsun? Önerilere açığım.

Sizce gelecek bölümde neler olacak dersiniz?

Gelecek bölümde neler olsun istersiniz?

Bölüm nasıldı?

Sizi çok seviyorum.

Elif Diril.

PEK KIYMETLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin