❧36. BÖLÜM❧

52.4K 2.2K 335
                                    

Merhabalar nasılsınız bakalım?

İyi akşamlar.

Umarım beğendiğiniz bir bölüm olur:)

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin.
Ailemizin büyümesi için tavsiye etmeyi unutmayın:)

Varlığıyla bana destek olan herkese çok teşekkür ederim, sizi seviyorum.

Fitnes36
kitapkurdu_582
@BadeAaslan
Ehmedzade_Nezire
tubapolis97
MelisaAkpnar09 Okurlarıma ithaf edilmiştir.:)

Medya: Buğlem & Karahan


***Keyifli Okumalar Dilerim Canlarım Benim***
Bakışlarımı Cansu’ya dikip, “Evet Karahan’ın kıymetlisiyim, siz kimsiniz,” diye sordum alayla

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



***Keyifli Okumalar Dilerim Canlarım Benim***

Bakışlarımı Cansu’ya dikip, “Evet Karahan’ın kıymetlisiyim, siz kimsiniz,” diye sordum alayla.
O anda öfkeden gözü dönen kız üzerime atladı, sanırım bugün daha garip olamazdı...
Normalde kavga etmek pek hoşuma gitmese de, asla kendimi ezdirecek bir yapıya sahip değilim. İşte tamda bu nedenle, bir kolumun kırık, bir ayağımın yanık olmasına aldırmadan sağlam tek kolumla kızın saçıma yönelen elini tuttum ve hızla ters çevirdim.
Kızın acı dolu inlemelerine aldırmadan kocaman bir gülüş attım.

“Tatlım,” dedim net alayla. “Tek kolumla dahi hakkından gelirim, sözün sözü seni uyarıyorum, ayağını denk al,” dedikten sonra kızın kolunu biraz daha büküp serbest bıraktım.
Kızın hırsla solumasını duysam da rahatlığımdan ödün vermedim, yaptığım tek hata düşmanıma arkamı dönmekti sanırım. Cansu hırsla saçımı tutunca o an, damarıma fena bastı.
Ben ki Buğlem Eroğlu, seni çiğ çiğ yiyeceğim!

Saçımın yolunuyor olmasını göz arda edip kafamı çevirdim ve kızın bileğini var gücümle ısırdım, mecburen saçımı bırakmak zorunda kaldı. Saçımı çektiği elini, sağlam elimle sıkıca kavradım ve tek hamlede geriye doğru büküm, gözüm döndü ya bir kere! Uyardım da... Kısaca kaşınmak isteyeni seve seve kaşırım!
Kolundan kemik sesi gelene kadar geriye büktüm, ve içimi soğutan tık sesini duyduğumda acıdan çığlıklar atan kızın karnına bir diz geçirip yere savurdum.
Biyoloji okumanın faydası, hangi kemik ne kuvvetle çıkar biliyorum... Okulda spor kulübü katılmanın faydası ise savunma ve saldırı hareketlerini biliyor olmam. İçimden üniversitedeki kulüp hocama teşekkürlerimi ilettim.
Sonra hiç bir şey olmamış gibi dağılan saçımı toparladım ve Cansu’nun kolunu ısırdığım için dağılan rujumu düzelttim.

Tuvaletten çıkmadan hemen önce yerde kolunu tutup kıvranan Cansu’ya döndüm, “Bak tatlım,” dedim alaycı bir tonla. “Bir daha nişanlım hakkında ileri geri konuştuğunu görürsem, dilini keserim! Ayrıca ucuz davranışlar sergilemeye devam edersen, yerinden oynayan tek şey omzun olmaz!” dedim son derece ciddi bir şekilde.
“Ha son bir şey daha, ikinci defa karşıma çıkmaya cüret edersen, hayatında yapacağın en büyük hatayı yapmış olursun!” dedim ve saçımı savurup tuvaletten çıktım.
Tuvalete kadar eşlik eden koruma ortalıkta gözükmüyordu tam da o sırada delimin son derece endişeli bir şekilde koşar adım tuvaletlerin olduğu kısmına doğru gelirken gördüm.

Muhtemelen koruma sesleri duydu, içeri girmek yerine delime haber vermeyi seçti, bu da bir seçenek tabi.
Karahan’ın arkadaşların geldiğini görünce biraz tuhaf hissettim. Yani ilk günden insanların beni, kavgacı biri olarak tanımlamalarını istemiyorum.
Delim bir telaşla yanıma gelip sağımı solumu kontrol etti, “Kıymetlim, iyi misin?” diye sordu.
“İyiyim,” dedim tebessümle.
Hayır bir şey değil delim beni kavga ederken de görmedi ki. Çok nadir kavga ederim, aslında konuşma taraftarıyım ama bana saldıranı da asla boş çevirmem. Ne yapsaydım yani kız nişanlım hakkında ileri geri konuşup, kendini benden üstün gördüğü için bana zarar vermesine izin mi verseydim? Tabi ki de asla buna müsaade etmem!

Delim endişeli bakışlar atarken, “Tuvaletten çığlıklar geldiğini söyledi,” derken korumayı işaret etti.
“Yaa,” dedim muzur bakışlar atarken. Delim o çığlıkları attıran bendim diyemem ki!
Yelda hemen öne atıldı, “Sana bir şey yapmadılar değil mi?” dedi bir panik!
“Yok canım, ne yapabilirler ki?” dedim rahat bir tavırla. Saçımı çektiler diye mızmızlanacak değilim.
Yelda kadınlar tuvaletinin kapısının önüne gelip, “Valla ben dayanamıyorum, ne olduysa kendi gözlerimle göreceğim,” der demez içeri girdi ve kapıyı kapatmadı.

Gördüğüm kadarıyla Su arkadaşı Cansu’yu yerden kaldırmış elini yüzünü yıkıyordu. Müzik sesinden ötürü ne konuştuklarını duyamasam da Cansu’nun hıçkırıklar eşliğinde ağladığını görebiliyorum.
Hissettiğim vicdan azabı tarif edilmez, konuşmaya niyeti olan biri olsaydı, en başından karşıma alır konuşurdum ama o iki kez saldırmayı seçmişken benim savunma yapmam kaçınılmazdı.
Bir defa ileri gitmeyip uyarmama rağmen, ikinci defa saldırmayı seçtiğinde başına geleni kabullenmiş oldu.
Yelda kızlarla ne konuştuysa gözleri yerinden oynamış bir şaşkın ifadeyle yanımıza geldi. Delim merakla, “Yelda ne olmuş?” diye sordu.

Bu arada Yelda gözlerini bir an olsun benden ayırmadı. “Sana inanamıyorum,” dedi hayretler içinde yanıma kadar gelirken.
Tek elimi havaya kaldırdım ve masum olduğunu düşündüğüm bir ifadeyle, “Nefsi müdafaa,” dedim.
Olayın ne olduğunu anlamayan delim sabırsızlıkla elini saçlarının arasından geçirip, “Güzelim, ne olduğunu anlatacak mısın?” diye sordu.
Derince oflayıp ağzımı açmıştım ki Yelda lafa atladı, “Buğlem, ağlayan kızın omzunu çıkarmış!” dedi ve pimi çekilmiş bombayı ortaya attı.
Delim dışındakiler, “Ne!” diye yakınırken, delim olayı anlamaya çalışıyordu.

Hiç ifadesini bozmadan, “Güzelim, seni dinliyorum,” dedi. Yani olayı benden duymak istiyor. Bu ciddi anlamda iyi bir şey.
“Bana, Kara Şövalyenin kıymetlisi olup olmadığımı sordu, bende, Karahan’ın kıymetlisiyim dedim. Kara Şövalye kim, tam olarak haberim yok tabi, sadece tahmin yürütüyorum. Neyse cevabımdan sonra üzerime atladı, derdi saçlarımı yolmaktı. Hamlesini durdurup uyardım, yine saldırdı, tek yaptığım şuursuz birine karşı kendimi savunmaktı. Onun hamlesine karşılık benim ki...” dedim ve beni şaşkınlıkla izleyen insanlara kısaca göz atıp delimin koluna girdim.
Yüz ifadesinden ne hissettiğini anlamaya çalışmak imkansız gibiydi. Delim yaşananlara rağmen olumsuz bir tepki vermeyip masamıza kadar ilerlememizi sağladı.

Tüm arkadaş grubu masaya oturunca çok huzursuz hissettim. Tamam kızın omzunu çıkarmak aşırı bir davranış ama hangi salak tanımadığı birine saldırır ki?
Delimin kulağına yaklaşıp usulca fısıldadım, “Kızdın mı?”
Kafasını çevirip çenemin ucunu öptü, “Kendini savunduğun için sana neden kızayım ki? Sadece kolun iyileştiğinde dövüş tekniklerin konusunda çalışmalıyız,” dedi çarpık bir gülüşle...
Sanırım delim de yöntemlerimin aşırı  olduğunu  düşünüyor, ne yani saçımı çekenin saçını çekerek mi karşılık vermeliyim?
“Sevi seviyorum,” dedim ve başımı boyun girintisine yasladım.
“Seni çok seviyorum,” dedi belime attığı eliyle beni iyice kendine doğru çekerken.

Bir süre sonra ortam normale dönmüş, delimin arkadaşları şaşkınlıklarını üzerlerinden atmış kendi halinde sohbet ediyorlardı. Tabi bu gürültüden nasıl konuşabilirlerse?
Delim, doğrudan bana bakıp, “Dans edelim mi?” diye sorunca tabi ki de itiraz etmedim...
Gece kulübünde pek olası olmasa da arada çalan slov parçalardan biriydi. Şarkı slov olduğu için dans pisti iyiden iyiye boşaldı. Hal böyle olunca dans etmek daha rahat olur.
Bana doğru uzattığı elini tuttum ve birlikte ayağa kalktık, Karahan, arkadaşlarına dans etmeye gittiğimizle ilgili bir şeyler söyledi. Bir kaç dakika sonrasında dans pistindeydik.
Karahan, ellerini belime getirip beni kendine doğru yasladı, bende sağlam olan kolumu omzuna getirdim sonrasındaysa müziğin ahengine göre dans ettik. İtiraf etmeliyim ki biri gözlerinizin içinde bakarken dans etmek kadar keyifli bir şey yok.

Benden uzun olan boyuna rağmen bir bütünlük sağlamak gerçekten güzel...
Slov şarkı bitip yerini hareketli parçaya bıraktığında dans pistinden ayrılırız diye düşündüm ama delim, beni şaşırtan bir biçimde dans etmeye başladı.
Onun dansı daha çok bedenini müziğin ritmine göre hareket ettirmekle ilgiliydi ama bir insan ancak bu kadar karizmatik olabilir...
Elimi eline kenetledikten sonra beni de o ritme uydurdu. Bir süre sonra kendimi, kahkahalar eşliğinde delimle dans ederken buldum.
En az beş şarkının sonunda nefes nefes bir vaziyetteydim ve kafamı delimin göğsüne zor yasladım.

“Yoruldun mu?” dedi kulağımın kenarına değen dudaklarıyla...
Yakınlığımızdan ötürü garip hissetsem de, “Biraz,” dedim. Sonrasında hiç bir şey demeden ve kimsenin bana temas etmesine izin vermeden masamıza geçtik.
Karahan’ın arkadaşlarının yanında bir süre daha oturduktan sonra Uraz, “Hadi oyun oynayalım!” dedi bir heyecanla.
Yelda’nın eşi Ergün hemen, “Uraz akşam akşam başımıza iş çıkarma,” diyerek itiraz etti.

Uraz alayla, “Oğlum her zaman itiraz etmekten bıkmadın mı?” diye sordu.
Tunç’ta onaylayan bakışlar atınca Derin, “Ben oynarım,” dedi.
Merakla, “Ne oynayacaksınız?” diye sordum. Delim oyun konusunda bir şey denediği için olumlu veya olumsuz anlamda tek kelime etmedim.
Uraz, “Doğruluk ve Cesaretlik,” deyince tuhaf tuhaf baktım.
Birincisi, barda bu oyunu oynamak ne kadar doğru, ikincisi cesaret gerektiren oyunların sınırını tahmin etmek bile istemiyorum.
Ben düşüncelerimde boğulurken, “Bize müsaade gençler,” diyen delim, beni büyük bir sorundan kurtarmış oldu.

Uraz alayla delime bakıp, “Senin oynayacağını hiç düşünmemiştim zaten. Ama belki Buğlem oynamak ister?” dedi sorarcasına bana bakarken.
“Teşekkür ederim, belki başka sefere,” dedim hafif tebessümle.
Vedalaşma faslından sonra arabamıza binip evin yolunu tuttuk. Başımı cama yaslayıp gecenin yorgunluğunu atmaya çalıştım. Nereden baksan saat gece yarısını geçmişti, ve biz uzun süre dans ettik...
Uzun zamandır bu kadar eğlendiğim bir günü daha hatırlamıyorum.

Öyle çok dalmıştım ki delim, elimi tutana kadar dikkatimi toplayamadım. “Kıymetlim, iyi misin?” dedi endişeli bakışlar eşliğinde.
“İyiyim deli devim, sadece dalmışım.”
“Fark ettim, beş dakikadır park halindeyiz, senin dikkatini çekmeye çalışıyorum.”
“Fark etmedim, kusura bakma.” Yanaklarını sulu sulu öpüp kemerimi çözdüm.
Eve çıktığımızda ilk işim odaya çıkıp üzerimi değiştirmek oldu, sonrasında makyajımı çıkarıp yatağın kenarına oturdum. Bu arada delim de üzerini değiştirmek için giyinme odasına geçmişti.
O gelene kadar sosyal medyada oyalanmayı seçtim. Karahan’ı etiketleyerek attığım fotoğrafa atılan yorumları görünce bir an ne yapacağımı bilemedim. Daha önce birlikte çektiğimiz fotoğrafları paylaşmıştım ama ilk defa etiket kullandım işte bu nedenle, ilk kez böyle tepkilerle karşılaşıyorum.

Sanırım profilimi gizlememiş olmamda buna kolaylık sağladı. Karahan’ı takip eden bilmem kaç kişi, fotoğrafın altına geneli kötü olan yorumlar yapmışlar.
‘Bunu mu buldun!’
‘Bu kızdan sana hayır gelmez, sen bana gel.’
‘Bu salak seni mutlu edebiliyor mu?’
‘Sen daha iyilerine layıksın!’ gibi uzayıp giden yorumlar şimdiden bini geçmiş. Hatta çoğu küfür etmeyi seçmiş.
Fakat içlerinde bir yorum var ki... Garip duygular hissetmeme neden oldu. Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Yorumu yapan kızın profiline girdiğimde, hesabın sahte olmadığını görmek daha da gerilmeme neden oldu.
Yorumunda, ‘Demek, Kara Kraliçemiz bu hatun,’ yazmış...
İğneleme mi yaptı yoksa şaşkınlığını mı belirtti anlamadım ama gerildim.

Karahan’dan ötürü, Kara Kraliçe olarak hitap etmesine ne tepki vereceğimi bilemedim. Asla böyle bir yorum beklemiyordum. O kızdan sonra en az elli kişi Kara Kraliçe diyerek yorum atmış. Kimileri bu durumdan memnun, kimileri de beni, bir kaşık suda boğacak kadar öfkeli.
İş hangi ara bu noktaya kadar geldi anlam veremiyorum.
İşin kötü yanı ise Cansu’nun paylaştığım fotoğrafın altına yorum yapmasıydı. Hangi ara muayene oldun da mesaj atacak zamanı buldun? O haliyle bile rahat durmuyor!
‘Omzumu çıkarmanın da Kara Şövalyemin yanında olmasında hesabını vereceksin!’ daha öfkeli bir yorum yapamazdı herhalde. Ancak klavye üzerinden beni tehdit edebilirsin! Ayrıca o senin Kara Şövalyen olamaz çünkü o benim delim! Aptal! Gece gece ikinci defa sinirlerimi bozdu.
Üç yüz kişi Cansu’nun yorumunu beğenip, beni alt etmeye yardım edeceklerine dair cevaplar vermişler. Gelde sinirlenme...
Elimden alınan telefon nedeniyle irkilip ve kafamı telefonun gittiği yere çevirdim.

“Delim?”
“Ne oldu da telefona öyle sinirli sinirli bakıyorsun?”
“Kendin bakıp görmeye ne dersin?”  Karahan, benden aldığı onayla telefona baktı, sinirlendiğini çatılan kaşlarından anlasam da sessizliğine anlam veremedim.
“Bu kız kim oluyor da seni tehdit ediyor?”
“Valla delim, bende bilmiyorum, sanırım kızda anlama güçlüğü var. Bilsem kafasına vura vura gerçekleri ve yapabileceklerini gösterirdim. Şuan resmen ortalığı kızıştırıyor, gelen yorumlara baksana,” dedim elimde olmadan sinirli bir tavırla.
“Ben hallederim Kıymetlim, sen merak etme.”
“Nasıl halledeceksin?”

“Yorumlara cevap verirsek o kızı dikkate aldığımızı düşünecekler. Bu nedenle sadece o kızı engelleyeceğim. Hem merak etme, telefon başında yorum yapmakla, karşına çıkıp hesap sormak farklı şeyler. Sana zarar veremezler. Hem bir haftaya evleneceğiz, o zaman asla seni tehdit etmeye bile cüret edemeyecekler,” dedi kendinden emin bir şekilde.
“Bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz? Ya sorun yaratırlarsa?”
“Evli birine karışmaya cesaret edemezler diye umuyorum. Daha önce yanımda birini görmedikleri için tepkileri büyük oldu. Olur da seni rahatsız etmeye devam ederlerse hesabımı kapatırım olur biter, hiç bir şey senden daha önemli değil,” dedi ve beni göğsüne doğru çekti.
“Ya yorum yapmaktan ileriye giderlerse?”

“Merak etme, sana bir şey olmasına izin vermem,” dedi net bir tavırla.
“Ya sana bir şey olursa?”
“Olmaz merak etme,” dedi sakin bir tonla.
Ya onunla ilgilenen kadınların ileri gitmeyeceklerinden emin, ya da bir bildiği var.
Derin bir nefes aldım, “Neden sana Kara Şövalye, diye hitap ediyorlar?” diye sordum başımı göğsünden kaldırıp doğrudan gözlerine bakarken.
“Yarışırken ortaya atılan bir lakaptı ve sonra yakama yapıştı. Baksana kızın biri sana Kara Kraliçe demiş, ardından onlarca insandan, aynı tipte yorumlar gelmiş. Bu işler biraz hızlı oluyor ve engelleyemiyorsun,” dedi gözlerini gözlerimden ayırmadan, “Rahatsız mı oldun?”

Sorusuyla omuzlarını dikleştirdim, “Beni seninle gördükleri için, bana taktıkları lakaptan neden rahatsız olayım ki. Hoşuma gittiğini bile söyleyebilirim. Hatta farkında olmadan birbirimize ait olduğumuzu kanıtlamışlar, lakap konusunda içim rahat ama çok fazla tehdit ve aşağılayıcı yorum var, ilerleyen zamanlarda ayağımıza dolanmalarını istemiyorum.”
“O konuyu kafana takma güzel gözlüm, saçının tek teline zarar vermeye kalkan karşısında beni bulur.”
“Karahan! Böyle laflar söyleme, kafamı karıştırıyorsun! İyi misin, kötü müsün kavrayamıyorum.”

“Kıymetlim, sana zarar vermedikleri sürece kimseye zarar vermem. Ayrıca bu zamana kadar da kimseye zarar vermedim. Merak etme katil ya da manyak değilim,” dedi dürüst olduğunu düşündüğüm bir tavırla.
Ansızın, “Uraz’ın mekanına ortak olabilir misin?” diye sordum.
Sonuçta Uraz’ın mekanı dedi ama ismi Kara, eh bizim delinin lakabı da Kara şövalye olunca insan şüphe ediyor. Bana yalan söylediğini düşünmüyorum sadece bazı şeyleri eksik anlatmış olabilir.
“Onu da nereden çıkardın?”
“Mekanın ismi Kara’ydı. Belki seninle bağlantısı vardır diye düşündüm.”

“Bak güzelim, seninle açık açık konuşayım. Bundan beş yıl öncesine kadar Uraz’la oraktık. Yarışlarda kazandığım parayı yatırım yapmak istedim. Uraz’da o dönem mekan için gereken parayı tamamlayamayınca ben ortak oldum. O da ‘Kara Şövalye’ lakabıma gönderme olsun diye mekanın isminin ‘Kara’ olmasını istedi. Ortaklığımız iki yıl ancak sürmüştür. Sonra seni gördüm, aradan bir kaç ay geçti, sana olan hislerimi kabul ettim. ‘O kadına deli gibi aşığım!’ dediğim gün, Uraz’la ortaklığımıza son verdim. Tabi bazı prosedürler yüzünden resmi olarak kulüpten ayrılmam uzun sürdü,” dedi içtenlikle ve derin bir nefes alıp sözlerine devam etti.

“Seni beş yıldan uzun bir zamandır seviyorum. Özellikle Nihat amcanın, seninle olabileceğim konusunda verdiği umuttan sonra, işlerime ve çevreme çeki düzen verdim,” dedi ve alnımdan öpüp anlatmaya devam etti. “Kulüp işlerinde ne kadar yasal olmaya çalışsan da eninde sonunda biri geliyor ve düzenini bozuyor. Biz karşı çıksak da mekan içinde mal satmaya çalışanlar oldu, kavga eden, içip kafayı bulan, birbirlerini öldürmeye çalışan o kadar kişi oldu ki... O mekan ailesiyle mutlu olmak isteyen birinin çalışmaya devam edeceği bir yer değildi, bu nedenle ortaklığı bitirdim. O günden sonra senin okulunun biteceği haftaya kadar gece gündüz çalışıp birikim yaptım. Kazandığım her kuruş alın terim. Bazı konularda cömert davranıyor olmam inanılmaz zengin olduğum için değil, sadece senin mutlu olmanı istediğim için. O güzel kafanda neler kuruyorsun bilmiyorum ama asla aramıza girecek, seni üzecek bir şeye bulaşmadım bulaşmamda,” dedi son derece net ve samimi bir şekilde.

Onca açıklamadan sonra ne kafamda soru işareti kaldı ne de şüphe.
Açık açık benim için, hayatını daha fazla düzene soktuğunu itiraf eden birinden nasıl şüphe edebilirim ki. Bu ona haksızlık olur.
Yüzüme yayılan içten gülümsemeyle deli devime sıkıca sarıldım, “İyi ki beni sevdin, senin kadar muhteşem bir adamı, mumla arasam bulamazdım. İşte bu nedenle iyi ki benimlesin delim. Seni çok ama çok seviyorum...”
“Ben seni daha çok seviyorum kıymetlim,” dedi yanağıma ufak bir öpücük kondururken.

Bir süre sonra birbirimize sarılı bir vaziyette yatağa yatmıştık.
“Güzel gözlüm,” dedi usulca.
“Efendim deli devim?”
“Yarın bizimkiler kahvaltıya gelecek,” deyince yattığım yerden hızla doğruldum.
“O da nereden çıktı?”

“Sen davet ettin ya kıymetlim,” dedi rahat bir tavırla.
“İyi de sen de onları istemediğini söyledin, ben gelmezler diye tahmin ediyordum. Biri bana ‘Gelmene gerek yok evinde yemeğini ye’ dese bir daha o kişinin evine adım atmam. Yeldalar da gelmez bence.”
“Ben onları kapıdan kovsam bacadan gelirler, yani güzelim yarın kahvaltıya gelecekler,” dedi sıkıntıyla nefes verirken.
“Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?”

“Yelda ve Uraz’ı nereden baksan yirmi yıldır, Ergün ve Derin’i de aşağı yukarı on yıldır tanıyorum da ondan biliyorum.”
“Ya bu şimdi mi söylenir!” diyerek payladım beyefendiyi...
“Ne oldu da çattın kaşlarını?”
“Yarın arkadaşların gelecek, saat gecenin üçü, ben ne zaman uyuyacağım da ne zaman uyanacağım?”
“Aman güzelim, zil ne zaman çalarsa o zaman kalkarız,” dedi rahat bir tavırla beni göğsüne çekip yatırırken.

“Pes vallahi pes... Bu kadar da rahat olunmaz ki? Misafirlerimiz gelecek onlar gelmeden kahvaltıyı hazırlamam lazım.”
“Ya kıymetlim, burada misafir olan biziz, seninle daha yeni tanıştılar, Aksaray’dan yeni geldik, onların bize kahvaltı hazırlaması lazım,” derken ki keyifli sesinden eğlendiğini anlamak hiç zor olmadı.
“Delim, sen beni delirtecek misin? Onlar bizi davet etmedi, biz onları davet ettik, hazırlığı bizim yapmamız lazım,” diyerek dert yandım.
“Bak güzelim, strese girecek bir şey yok. Bize gelecek insanlar kardeşlerim, hep birlikte bir şeyler hazırlarız olur biter,” dedikten sonra elini yanağıma koyup başımı usulca göğsüne bastırdı. Tam ağzımı açıp itiraz edecektim ki, dudaklarımı usulca öpüp, “Hiştt, balım, biraz daha uyumazsak bir daha uyuyamayabiliriz,” dediğinde ne demek istediğini anlamasam da cevap vermedim.
Yarın beni nasıl bir gün bekliyor acaba?
Delimin arkadaşlarını gündüz gözüyle göreceğim ve sanırım yarın sohbet etmek için daha çok fırsatımız olacak...
Belki de Yelda’dan delimin çocukluğuyla ilgili bir şeyler öğrenirim. Hem belki üniversite de nasıl biri olduğunu da anlatır...
Yelda’ya soracağım soruları kafamda kurarken uykunun huzurlu kollarına bıraktım kendimi?

 
Yelda’ya soracağım soruları kafamda kurarken uykunun huzurlu kollarına bıraktım kendimi?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



****

Yeni bölüm Allah’ın izniyle
#180 yorum# sonra Pazartesi günü gelecek canlarım benim.

Sizce kahvaltıda neler olur?

Buğlem Yelda’ya ne gibi sorular sorsun?

Neleri merak ediyorsunuz?

Gelecek bölümde neler olsun istersiniz?

Sizi seviyorum.

Elif Diril.


PEK KIYMETLİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin