"120 maddenin de hepsini ezberledin mi cidden?" Zorla açılan göz kapaklarımı kırpıp Jongdae'nin önüme koyduğu kahvelere odaklandım. Nasıl tek eliyle iki tane birden kahve verebiliyordu? "İnanmıyorum. Bunu yaptığına gerçekten inanmıyorum. Bu doğru mu Jongdae?"
İkisini yalnızca kendi haline bırakıp Jongdae'nin ayılmam için koyduğu kahvelere elimi götürdüm. Gözüm çift görse de elim yalnızca bir tanesine dokunabilmişti ve bu gözlerimi sıkıca yumup açmama neden olmuştu. Uykusuzluktan çift gördüğümü anladığımda derin bir nefes verip omuzlarımı düşürdüm. Delirmiş gibiydim.
"Doğru. Bütün gece delirmiş gibi anlaşmada yazan tüm maddeleri kelimesi kelimesine ezberledi. Kendini uykudan alıkoyduğu gibi beni de bırakmadı. Anlamadığı bütün kelimeleri ona anlatmaya çalıştım." Jongdae'nin yorgun sesine kalan son gücümle sırıtıp kahvemi yudumladım.
Park Chanyeol'e kendi kendime meydan okumamın üzerinden sadece iki gün geçmişti. İlk gece kendimi odaya kapatıp bunu yapıp yapamayacağımı test ettiğimde vazgeçmiş ve umursamamam gerektiği konusunda kendimi uyarmıştım. Ama o gece rüyamda sırf, bana söylediği 'torpil' içerikli sözlerini ve benimle dalga geçen yüz ifadesini gördüğümde sabah tamamen kendimi savaşa ayarlamış halde uyanmıştım. Şirkete gittiğimde şansıma o gün ofiste yoktu. O muhtemelen eski müstakbel karısıyla ilgili bir iz bulmaya çalışırken ben bütün çabamı ortaya dökerek şirketin işleyiş şeklini ve programlama sistemini öğrenmeye çalışmıştım. Mesai saatim biter bitmez Yixing'i bile beklemeden eve gelmiş ve maddeleri ezberleyebileceğim, basit bir hale indirgemekle uğraşmıştım.
Beni ilgilendiren sadece ilk elli maddesiydi ama bilirsiniz, kendimi hırs konusunda pek durdurabildiğim söylenemezdi. Kafama koymam yeterliydi ve bu sefer de öyle olmuştu. Eh, bir gecede 120 madde ezberlemek hiç de kolay değildi ama pişman değildim. Şiir ezberlemiş ilkokul çocukları gibi Park Chanyeol'ün önüne dikilip 120 maddeyi de sıralamak ve yüz ifadesini görmek için fazlasıyla sabırsızdım.
Tabi tek sorunum sabah saatin henüz yedisindeydik ve bir gram uyku girmeyen gözlerimi açamıyordum. Yine de kendimi dizginleyebiliyordum. Halledecektim.
"Delirmeni falan umursamıyorum ama biraz abartmadın mı? Teyzemden azar yemek istemiyorum gerçekten." Gözlerimi zorlukla açıp Yixing'in dinç ifadesine baktığımda onu kıskanmıştım. Gece yanımda uyumak istemiş ama kanepesine geri dönmüştü. Buna rağmen çok dinç görünüyordu. Bu kesinlikle haksızlıktı!
"Abartmadım. Park Chanyeol denen patron bozuntusuna gününü göstereceğim sadece." Kararlılıkla gözlerine bakarken söyleyip çatalıma batırdığım domatesin bütününü ağzıma tıktım. Bu bir tür kendimi hırslandırma yöntemi de olabilirdi.
"Sen gerçekten fazla Kore dizisi izlemişsin dostum. Park Chanyeol'ün bir günü nasıl geçiyor haberin var mı senin? Bırak göstermeyi ön izlenimini bile sunamazsın ona."
Jongdae'nin alaycı sözlerine gözlerimi devirip dil çıkardım. Kırmızı şeytanım kulağıma, önümdeki kahveyi Jongdae'nin üzerine boşaltmamı fısıldıyordu ancak Yixing buradayken bunu yapmak biraz yürek isterdi doğrusu.
"Jongdae haklı. Chanyeol'ün aklı da fikri de Yubin'dedir şu an. İnan senin 120 maddelik bir taahhütname sözleşmesini yalayıp yutman onun umrunda bile olmaz."
"Ne Yubin'miş ya. Bitti o devir oğlum. Kendini yüzüstü bırakan bir kadının peşinden koşmaz o adam." İkisinin önce birbirine daha sonra bana doğrulttuğu alaycı bakışlarından sonra kırmızı şeytanımı kırmamak adına kahvemi elime alıp üzerlerine püskürttüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Worst of You || chanbaek
FanfictionBana en kötü halini ver çünkü nasıl olsa seni isteyeceğim. *Maisie Peters - Worst of You şarkısından esinlenilmiştir.*