"Bir elim Mert'in pis işlerinde, bir elimde sen o pis işlere bulaşma diye senin üzerindeydi Merve altı yıl boyunca." dedi.
İç çekti.
"Neden?" dedi. Anlamadım.
"Ekin, Selim, Enes..." dedi. O kadar kızgın söylüyordu ki bunları hesap sorma tarzında değildi ses tonu.
"Merve neden?" diye inledi sesi.
Başımı önümden kaldıramadım. Utanıyordum nankörün tekiydim. Ama ben nereden bilebilirdim ki beni korumak için yaklaşmadığını.
Son bir gayretle "Neden?" dedi sanki can çekişiyor gibi.
Ben utancımdan cevap vermeyince oturduğu yerden kalktı, ayakkabılarını giyip dönüş yönüne doğru ilerlemeye başladım.
"Bıraktın sandım..." dedim hala başım öndeyken.
"Başkası var sandım bu yüzden beni bıraktın bulmadın gelmedin yanıma sandım. Çok acıdı Kaan. Bu ihtimali düşündükçe kalbim sıkıştı. Unutmak istedim ihanete uğradım sandım, belki unuturum diye..." dedim.
"Ben!" dedi aniden arkasını dönüp şiddetle bana bakarak.
"Ben mi sana ihanet edeceğim? Keşke bu paranoyak düşünceleri kafanda kurmadan bir sorsaydın bana!" dedi. Onu daha da çok sinirlendirmiştim.
"Paranoyak..." deyip başımı salladım.
Ayakkabılarını tekrar çıkartıp oturdu yanına. Ayakları suya değince soğuktan dolayı irkildi biraz.
Bir süre sessizlik oldu. Ardından sessizliği bozan Kaan'dı.
"Hasta olacaksın. Bu suyun içinde bu kadar durulmaz." dedi şefkat kokan sesiyle.
"Alışkınım." dedim mahçup sesimi oksijenli havada serbest bırakarak.
"Peki buna?" dedi. Anlamadım en başında ama ardından ensemde dökülen buz gibi suyla yerimden sıçramam bir oldu.
Ben yerimden şıçrayım derken dengemi kaybedip gölet için düştüm. Su diz boyundaydı ama ben yüz üstü düşünce birde soğuk suyun verdiği çırpınma duygusuyla ayağa kalkamadım. Tam ayaklarım yere değdi dengemi kurup kalkacağım ki...
Belimden sıkıca kavradı bir el. O kadar sıkı tutuyordu ki ayağa kaltığımda o elin sahibiyle tek beden gibi duruyoruk suyun içinde. İkimizde ıslak, bir birimize yakın, ikimizde korkmuş...
"İyi misin?" dedi korkuyla ve nefes nefese, o elin ve beni büyüleyen yeşil gözlerin sahibi.
Nefes nefese başımı sallayıp iyiyim mesajı verdim.
"Özür dilerim, böyle olacağını bilemezdim." dedi gözlerimin içine bakarak.
Soğuk su bedenimizi kendi sıcaklığına çekerken biz sarılmış gözlerimizle bir birimize satırlar yazıyorduk.
"Benim suçum, dengemi kaybettim." dedim teselli edercesine.
Sustuk.
Su sıcaklaşmış bedenlemize hayat verirken biz sustuk.
İyice yakınlaştık. Başını boynuma doğru eğdi. Kapattım gözlerimi, yeşil gözlerin esiriydim ben.
İnler gibi "Hasta olacaksın." dedi. Sesi o kadar derinden geliyordu ki.
Bir şey demedim. O halimizden o kadar mutluydum ki. Yıllardır Kaan'ın sıcaklığını hissetmeyi özlemiştim.
Dudakları boynuma değdi. Sadece ufak bir sürtme oldu.
Tam her şey o kadar kusursuzdu ki Kaan bir anda irkildi. Ellenirini belimden çekti "Hasta olacaksın, çık hadi sudan." dedi.
Hasta olayım, verem olup öleyim Kaan! Sen sarıl yeterki...
"Haklısın..." deyip çıktım sudan. Oda ardımdan çıktı. Saçlarımı kurutmaya çalıştım, oda üzerini düzeltti.
Az önceki öküzlüğüyle ilgili tek bir kelime geçsin istemiyordum.
Saat öğleyi geçmişti çoktan, güneş batcaktı birkaç saate.
"Hadi gidiyoruz." dedim hem konuyu kapatmak hemde diğer durağımıza gitmek için.
"Nereye?" dedi merakla.
"Hem gezicez hemde kuruyacağız Kaan." diye ekledim.
Araçla çıktık yola. Kısa bir mesafede Kaniş-Karum denen ören yeri.
Bilmem kaç senelik evlerin sarayların yıkıntıları var burada. Açıkçası buraya getirmek planlarım arasında yoktu ama az önceki öküzlüğü yüzünden yansın pişsin kavrulsun istiyorum. Bu alan güneşi çok dik alır ve üstü tamamen açık.
Aracı park edip indik. Kapıdaki güvenlik görevlisi bizi karşıladı.
"İyi günler, hoşgeldiniz." dedi kibarca.
"İyi günler hoşbulduk." diye cevap verdim.
"Şapka veya şemsiye ister miydiniz?" dedi. Ama bu benim planım için hafifletici olurdu.
"Aa! Ne gereği var teşekkür ederiz." dedim gülerek.
Adam biraz şaşırsada "Peki efendim, yürüyüş yolu güzergahı şu tarafta." diyerek yolu gösterdi.
Ben yolda Kaan'a burasıyla ilgili bilgiler aktarırken ören yerinin en tepesine, saraya geldik. Güneş o kafar ki bakmamızı engelliyor. Ben başımdaki bandanayı alıp büyüttüm, güneş gözlüğümüde takınca güneşin öldürücü etkisinden kurtuldum ama Kaan'ın kıvrandığını görüyordum.
Bir şey demeden olağan seyirde bilgi vermeye devam ettim. Sol tarafta küçük bir çeşme gördük kavrulduğumuz için oraya doğru ilerledik.
Benim plan yapan aklıma...
Kaan suda önce yüzünü yıkadı su içti. Buraya kadar her şey normal. Sonrasında başınıda yıkayıp, tshirtünü çıkardı ve başına attı. Biraz garip gelebilir şuan size görüntü ama, ıslanmış saçlar, o saçlardan kaslı sırtına inen birkaç sızıntı su ve ortaya serilmiş baklavalar karşımda durunca elim ayağıma dolaştı.
"Ne yapıyorsun? Giy üzerini." demekle yetine bildim zar zor.
"Sıcak ne yapayım? Anca böyle." dedi muzipçe.
Kısa bölümlerlede olsa hikayeyi kesmemek için direniyorum :) Vote ve yorumlarınız çok gerekli benim için :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZORBA
Teen FictionEğer sol tarafımda atan şeye engel olabilseydim, senden uzak dururdum.