Bu bölüm, Taelice özel bölümü olarak yazılmıştır.
Keyifli okumalar ❤
❅
Lalisa Manoban'
Neden bir insan saat henüz 7 iken haftasonu olmasına rağmen uyanıp giderdi?
Rose'nin bomboş yatağını gördüğümden beri bu soruyu sorgulayıp durmuş, ardından da beynime daha fazla eziyet etmekten vazgeçip onu aramıştım.
Bana sabahın 7'sinde kalkıp; Hoseok'a söz verdiği gibi, kafeye ona yardımcı olmaya gittiğini söylemişti. Bende Hoseok'u arayıp 'Salak çocuk!' diye söylenip telefonu yüzüne kapatmıştım. Bunu neden yaptığımı çok sorgulamasanız iyi edersiniz. Ne de olsa Hoseok'a ne kadar gıcık olduğumdan bihabersiniz.
Cidden, dünyanın en salak insanı falan olmalıydı. Çünkü benim minik bebeğimi sabahın 7'sinde kaldırıp çalışmadığı işe çağırmıştı.
Ve dünyanın en salak ikinci insanı olarak ben, minik bebeğimin manevi değere sahip olan ceketini kaybetmiş; daha sonrasında da, yanlışlıkla hoşlanmaya başladığım yakışıklı kumrala kaptırmıştım. Eh, bunda ne vardı değil mi? Sonuçta hoşlandığım çocuktu ve alt tarafı bir ceketi ondan geri alacaktım?
Evet biliyorum. Size ondan hoşlandığımı söylemiştim. Ah, lütfen bu söylediğimi unutun! Çünkü ben amip beyinli, her şeyi yapabileceğini sanan egoist Kim Taehyung'dan hoşlanmıyordum. Ben ondan ölesiye nefret ediyordum!
Ve o, defile gecesinde çıkarttığım rezilliği sürekli bana hatırlatarak ceketi almam için aynı rezilliği tekrarlamamı isteyince, ceketi geri almak sandığınızdan çok daha zor oluyordu.
Ama geri almak zorundaydım. Ve öyle de yapacaktım.
Kırmızı rujumu dudaklarımdan çekip dudaklarımı birbirine sürttüm. Aynadaki görüntüm artık hazır olduğumu belirtircesine sırıttığında rujun kapağını kapatıp el çantamın içine koydum.
Memnunca kendimi süzdüm. Üzerimdeki elbise istediğim gibi beni iddialı göstermişti. Telefonumun ekranını açarak mesajlarımı kontrol ettim. Yakın arkadaşım Bambam, Taehyung'un takıldığı barın adresini gönderecekti. Bambam'dan mesaj gelmediğini görünce direkt aramayı başlattım. Telefonu ilk çalışında açmıştı.
"İki dakika sabret be güzellik!"
Gözlerimi devirerek yatağımın ucuna oturdum. O sırada duvar saatine kısa bir bakış atmıştım. Saat akşam 18.30 olmak üzereydi.
"Bambam, fazla vaktim yok. Bulamadın mı hala?"
"Buldum da, sen ne yapacaksın Taehyung'un nerde olduğunu?"
"Rosé'ye ait olan bir şey şuan da onda. Ve geç olmadan gidip almalıyım. Bulduysan gönder hadi, ne bekliyorsun?"
" Rosé neden gidip almıyor?" Göz ucuyla yelkovanı takip ediyordum ve çoktan bir dakika kaybetmiştim. Rose'nin geç geleceğini biliyordum ama yinede o eve gelmeden önce ceketi almak istiyordum.
"Benim yüzümden kayboldu ve Taehyung'da onu benden önce buldu. Her neyse, adresi hemen gönder olur mu?"
"Tamam tamam, gönderiyorum. Görüşürüz güzellik."
"Görüşürüz ve teşekkür ederim."
Aramayı sonlandırdıp odamdan çıktım ve holde beyaz montumu giyinip dışarı çıktım. Kapıyı kilitleyerek asansöre doğru ilerlediğim sırada telefonuma Bambam'dan mesaj geldi.
Asansöre binip mesajı açtım. Adres tanıdık değildi ama sorun etmemiştim. Çünkü çoktan bir taksi çağırmıştım.
Binanın önünde beni bekleyen taksiye binerek adresi söyleyip beklemeye başladım. Taksi 10 dakikanın ardından durduğunda ücreti uzatıp indim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sillage ❧ rosékook ✓
Fanfiction"Her saat, yaralar sonuncusunu öldürürmüş. Sense her saat yarama yaralar ekliyorsun. Yaktığın yeter cehenneminde, kül oldum. Dokundukça savruluyorum, dokunmasan kanıyorum. Kokuna hasret kaldım. Hasretine dilharap." [Jeon Jungkook ✗ Roséanne Park Cha...