3.2

3.7K 277 460
                                    


Kina|Can We Kiss Forever? ♪

Keyifli okumalar

Min Yoongi'

Kimine göre ürkütücü sayılabilecek kadar derin bir sessizlik hakimdi odaya. Yalnızca şömineden çıkan yanan odunların cızırtısı ve cama dışarıdan çarpan yağmur damlalarının uğultusu dolanıyordu kulaklarımda. Ve arada 'Bende buradayım!' Diye varlığını hatırlatan telefonun melodisi çalıp duruyordu.

Bomboş gözlerle turuncu alevlerin yükselişini ve odunları yavaşça yutmasını seyrediyorken sürekli onu düşünüyordum.

Avukatla en son konuşmamızda Roséanne yanımdaydı ve bana sarılmıştı. Öfke ve duygu karmaşasından ağlamıştım. Genelde sinirlendiğimde ağlardım fakat yanımda birisi varken buna engel olabiliyordum. Roséanne farklıydı.

Avukat bana birisine ulaştığını söylemişti. Tıpkı ona benzeyen, onun yaşlarında ve aradığımız bütün her şeyiyle onunla uyuşan bir kızdı. Fakat avukatın onu bir anda bulmasının tek nedeni kızın intihar etmesiyle basındaki haberdi. Ama benim tanıdığım kişi intihar etmezdi. Edemezdi.

Teşhis edildiğinde aradığımız kişinin o olmadığını öğrensende içim bir nebze bile rahatlamamıştı. Çünkü bu olay bana onunda intihar edebileceğini ya da her an ölebileceği gerçeğiyle baş başa bırakmıştı. Yelkovan akrebi geçtikçe yarışmasında, vaktim azalıyordu. Ama benim boşa harcayacak hiç vaktim yoktu.

Onu nasıl bulacağımı bilmiyordum ama eğer onu bulamazsam neler yapabileceğimi biliyordum.

Tüm bunların yanında bir de Jeon Jungkook başıma iş açıp duruyordu. Sadece mükemmel hayatına devam etse ve hiç bir şeye burnunu sokmasa her şey daha iyi olabilirdi. Fakat ısrarla Róseanne'nin etrafında dolanıp duruyordu. Buna bir son vermesini istediğimde söylediğim şeyi yaptı ve bir daha onunla görüşmemek üzere kalbini kırdı. Bir şeyi de doğru düzgün yapsa şaşacaktım amına koyayım.

Roséanne ise benim kırgın yanımdı. Ona zarar gelmesi isteyeceğim en son şeydi. Bir kaç aydır hayatımın merkezinde o vardı ve benim güç aldığım dayanağımdı. Jeon Jungkook ona acımasızca bir veda ettikten sonra iyi olduğundan emin olana kadar peşinden onu takip etmiştim. Kucağımda uyuyakalmasının ardından onu otele getirmek istemediğim için bu dağ evine getirmiştim. Ve şuanda üst kattaki odamda uyuyor olduğunu bilmek huzur veriyordu.

Burası sahip olduğum tek evdi. Bir dağ eviydi ve iklim ne olursa olsun üşümek istemiyorsanız şömineyi yakmak zorundaydınız. Önceden sahip olduğum birkaç evi ve arabayı onu bulmak uğruna satmıştım. Sefasını avukatım sürüyordu.

Telefonun melodik sesi yeniden kulaklarıma dolduğunda bıkkın bir şekilde nefesimi geri üfleyerek ayağa kalktım ve masanın üzerinde duran bana ait olmayan telefonu avuçlarıma aldım. Roséanne'nin arkadaşları çok inatçıydılar.

Telefonun ekranındaki Kim Jisoo'nun fotoğrafına göz ucuyla bakarak aramayı yanıtladım.

"Ah, Tanrı'm Rosie! Sonunda açtın! Ne kadar endişelendiğimizden haberin var mı senin? Nerdesin sen?!"

Kulağıma dolan naif ses kaşlarımın çatışmasına sebebiyet verirken sesinin güzelliği karşısında şaşkına döndüm. Müzik kulübünde olduğunu biliyordum fakat sesini daha önce dikkatle dinlememiştim. Uzun süre cevap vermediğim için karşı taraftaki ses yeniden konuştu.

"Rosie? İyi misin..?" Derin bir nefes alarak dudağımı dişlerimin arasında aldım.

"Benim. Roséanne uyuyor, güvende. Oldukça geç oldu yarın onu evine bırakacağım. Endişelenmenize gerek yok."

sillage ❧ rosékook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin