Bir önceki bölümde çok beklettiğim için yeni bölümü hızlıca yazdım. Üstelik uzun :)
Keyifli okumalar ❤
♪ Revive| Blink ♪
❅Hayatım, bir avuç kum tanesi kadar güçsüz ve parça parçaydı. Çoğu geceler umut ederek hayaller kurmuş ve sabahında da bu umutların imkansızlığıyla kendime gülmüştüm. Çünkü gerçek hayata uyanmıştım. Bazı geceler kalbimi kanatan cümleler zihnimde yankılanırdı bazense ağlamam için beni zorlayan bir sanatçının hüzünlü sesi. Ama Jeon Jungkook gece uyumadan önce kurduğum hayallere düştüğünde durum değişmişti. Sabah kendimle alay ederek uyanmadım ya da imkansız olduğunu hiç hatırlamadım.
Jeon Jungkook imkansız olmayan, fakat imkansıza yakın olan hayalimdi. Ve bu hayalden haberdardı çünkü ondan hoşlandığımın farkındaydı.
Gözlerime şefkatle bakan siyah gözlerde yansıyan yüzüme bakarak bu gözlerin rüyalarımda kahverengi olduğunu anımsadım. Rüyalarımda bu cümleler ona aitti. Jungkook'un sesi umutlarımı süslerdi. Min Yoongi, yahut onun tabiriyle Suga değildi.
Asla değildi.
Dudaklarım aralansa da onu reddedeceğim o cümleyi bir türlü söyleyemedim. Eğer hislerinde samimiyse, bu onu üzecekti. Fakat belki de Jungkook'dan hoşlandığımı öğrenmişti ve ona olan öfkesini benden çıkartmak için beni ağına çekmeye çalışıyordu. Emin değildim.
"Yoongi, ben-"
"Suga, bana Suga diye seslen."
"Suga, seni tanımıyorum bile. Üstelik d-"
"Sadece sussak olmaz mı? Sözlerin kalbimi yaralayacak, biliyorum." Hüzünle sırıtarak dilini dudağının üzerinde dolaştırdı.
"En çok acıtanı da: seni üzecek bir adama inanıyor ve ona değer veriyor olman." Gözlerimi kırpıştırarak yüzüne baktım.
Jungkook'tan hoşlandığımı biliyordu. Lanet olsun ki biliyordu ve muhtemelen beni ağına çekmeye çalışıyordu ve ardında da beni oyuncağı olarak kullanacak ve kendini eğlendirecekti.
Gözlerimde hafiften oluşan öfke kırıntılarıyla ellerimi göğsüne bastırarak önümden çekilmesi için onu itekledim. Alayla sırıtarak önümden çekildi.
"Tanrım! Bana biraz olsun bile güvenmiyorsun. Ne hissettiğimden haberdar mısın?" Kaşlarımı çatarak yüzüne bakarken dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Min Yoongi, Aramıza bir sınır çizelim lütfen. Bana bir daha bu kadar yaklaşma ya da beni korumaya çalışma. Lütfen."
Nötr yüz ifadesiyle yüzüme bakarken gözlerindeki hayal kırıklığını hissedebilmiştim. İnanmamalıydım, bu bir numaraydı. Yoongi iki büyük adımla birkaç santim ötemde durarak yüzünü yüzüme eğdi.
"Aramıza aptal bir sınırı sokmaya hiç niyetim yok. Seni uyarıyorum Roséanne, aramıza bir sınır çizecek olursan; o sınırı aşarım." Şaşkınlıkla yüzüne bakarken bir adım geriye çekildi.
"İstediğin gibi bir daha çok yaklaşmayacağım, bu sonuncusuydu. Fakat bana bir kez daha Min Yoongi dediğin an bu kuralı çiğnerim. İlk derse geç kaldın derse katılma. Profösör insanları azarlamaya bayılır. Dilekçeni ben yazacağım. Gidip kütüphanede dinlen."
Suga ismini zihnime iyice işleyerek yanlışlıkla ya da kasten Min Yoongi diye seslenmemeyi umuyordum. Kural benim için en iyisi olacaktı.
"Ve bir şey daha, Jungkook'a güvenme. Ona değer verdiğini biliyorum fakat zor olsa da dediğimi yap. Aksi takdirde seni üzecek. Sandığın kadar masum birisi değil." Son kez yüzüme bakıp yanımdan geçerek ilerlemeye başladı. "Umarım tadı hoşuna gider." Kaşlarımı çatarak arkamı döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sillage ❧ rosékook ✓
Fanfiction"Her saat, yaralar sonuncusunu öldürürmüş. Sense her saat yarama yaralar ekliyorsun. Yaktığın yeter cehenneminde, kül oldum. Dokundukça savruluyorum, dokunmasan kanıyorum. Kokuna hasret kaldım. Hasretine dilharap." [Jeon Jungkook ✗ Roséanne Park Cha...