3.1

3.4K 281 257
                                    

Darmadağın olmuşum.
Cam misali, paramparça.
Gel topla diyememişim.
Ne tek kelime edebilmişim,
Ne sarılabilmişim sana.
İçimdenmiş bütün feryadım.
İçimdeymiş bütün öfkem, nefretim, sevgim, hüznüm...
Hepsi sanaymış.
Hepsi sana.
Ağlamışım saatlerce, günlerce, haftalarca belki.
Ağlamışım da, senden başkası dindirememiş beni.
Yine sana sığınmışım,
yine seni aramışım yanımda.
Kaçamamışım senden.

Elaine| Fallen Star

İnsan kaybetme ihtimalinin olduğunu bile bile, kazanmaya kesin gözüyle bakardı ya hani. Kazanmak kaçınılmaz gelir, kaybetmek ise imkansız. İnsanlar yalancıydılar. Sadece neyi istiyorlarsa onun olacağına inanırlardılar. Tıpkı benim gibi. Tıpkı ben gibi.

Bu ihtimali defalarca kez düşünmüştüm. Yüzündeki gülümsemeyi, dudaklarıma bulaşan dudaklarının sıcaklığını, kalbimi hızlandıran tüm o güzel hisleri... Gerçek olduklarına kendimi o kadar inandırmıştım ki şimdi tüm bu sahte duygular kalbimi paramparça ediyordu. Canım yanıyordu. Ve belki de nefes alamıyordum.

Neden diye soruyordum sürekli kendime. Neden bunu yapmıştı? Neden beni kendine inandırmıştı? Söylediği gibi edebiyat projesi için bana katlanmış olamazdı zaten projeyi parçalara ayırmıştım. Onun için uğraştığım onca emeği yok ederken kalbim hiç sızlamamıştı.

O da beni paramparça ederken kalbi hiç sızlamamış mıydı?

Gözlerimi aralayarak başımı dizlerimin üzerinden çektim. Ve kendime çekip etrafına kollarımı doladığım bacaklarımı serbest bıraktım.

Bir saati aşkımdır kütüphanede oturup ağlamıştım. İşin tuhaf yanı normalde tıklım tıklım olması gereken kütüphane tam da ihtiyaç duyduğum anda bomboştu. Hiç gelen olmamıştı. Ha bir de, telefonum hiç susmamıştı.

Başımdaki şiddetli ağrının yok sayılır gibi değildi. Acıyla inleyerek sırtımı soğuk duvardan çektim. Sızlayan ve muhtemelen kıpkırmızı olan gözlerimi kırpıştırarak burnumu çektim ve gözlerimi yavaşça duvar saatine çıkarttım.

Gerçekten de bir buçuk saattir burada oturup ağlamıştım.

Derin bir nefes alarak ağlamaktan yorgun düşen bedenimi yeniden duvara yasladım. Ve başımı sağ tarafa çevirerek kütüphanenin kapısına yaslanıp sakin gözlerle beni izleyen bedene baktım.

Beni uyardığında ona inanmalıydım. Jungkook'a karşı hissettiğim hisleri bir kenara bırakıp gerçekten de söylediği ihtimalleri iyice düşünmeliydim. Artık çok geçti. Her şey için çok geçti.

Kuruyan dudaklarımı dilimle yalayarak gözlerimizi aramızdaki birkaç metreye rağmen rahatlıkla buluşturdum.

Her şeyin sadece bir kabus olmasını istiyordum.

Yavaşça ayağa kalkarak yanıma geldi ve dizlerinin üzerinde çökerek yüzlerimizi hizaladı. Gözleri hafifçe kızarmıştı.

"Özür dilerim." Diye fısıldadığında gözlerimi kapattım ve birkaç saniye sonra yeniden açarak yüzünü inceledim. Tıpkı perişan halde olan yüzümü inceleyen onun bakışları gibi.

"Benim yüzümden bu haldesin, üzgünüm.." başımı iki yana sallayarak fısıltıya yakın bir sesle mırıldandım.

"Senin bir suçun yok. Beni uyardığında seni dinlemeliydim. Sen haklıydın, özür dilerim Yoongi." Birkaç saniye buruk bir gülümsemeyle yüzüme baktı. Ardından kollarını bedenime dolayarak beni kendine doğru çekti ve yüzümü göğsüne bastırdı. Yoğun kokusu burnumu gıdıklıyordu. Güzel kokuyordu.

sillage ❧ rosékook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin