20.Bölüm🍂

895 50 19
                                    

Sabah gözlerimi açar açmaz, Uykulu, yarı açık gözlerimle Barış'ın odasına zar zor çıktım. Kapısını tıklattım, ses gelmedi. Bu sefer seslendim.

Yaprak: Barış? Uyuyor musun?

Biraz bekledim ama yine ses gelmedi. Dayanamadım ve kapıyı açtım. Yatağına baktım, düzenliydi. İçeri girdim. Odasında yoktu.

En son banyo kapısını tıklattım. Ordan da ses gelmedi. Beni beklemeden mi gitmişti yani? Off yaprak! Aferin sana yaprak gerçekten! 🤦🏻‍♀️

Gözlerim tekrardan doldu. Odadan çıkacakken, vazgeçip kapıyı kapattım ve dolaba ilerledim. Dolabı açtım. Kokusun yine gelince, yüzümde acı bir gülümseme oluştu.

Bence bir tane tişörtünü giysem bir şey demezdi, değil mi? Beyaz, kısa kollu, bisiklet yaka bir tişörtünü aldım ve üstümdekiyle değiştirdim. Elbise gibi olmuştu. Gülümsedim. İçime sokmadım bu sefer, böyle daha güzeldi.

Çıkarttığım tişörtümü aldım ve aşağı indim. Çantama elimdeki tişörtü koydum ve saçımı açıp, tekrardan bağladım. Her şeyin güzel olması dileğiyle çantamı alıp, evden çıktım.

Okula geldiğimde, direk gözlerim Barış'ı aradı. Bahçenin köşesinde, arkadaşlarıyla oturuyordu. Ama o arkadaşlarına pek katılmıyor, öyle oturuyordu.

Gözleri beni bulunca, hemen kafasını çevirdi Melisa'ya. Kırılmıştım. Buruk bir şekilde tebessüm ederek, Oğuz ve Damla'yı aramaya başladım.

                           🖤🖤🖤

Öğle teneffüsüne gelmiştik. Bahçede üçümüz birden oturuyorduk. Ben onlara pek katılmıyordum.

Oğuz: bacımsu, iyi misin sen? Hiç sesin çıkmıyor.
Yaprak: bir şey yok. Uykum var da, o yüzden.
Damla: emin misin kuzum? Sanki başka bir şey varmış gibi.
Yaprak: yok, gerçekten. Siz keyfinize bakın.

Onları rahatlatmak İçin yüzüme yalancı bir gülümseme yerleştirdim. Onlarda gülümsedi ve kaldıkları yerden konuşmaya devam ettiler.

Kafamı onlarda çevirdim ve karşıya baktım. Melisa ve çeteyle gülüşüyordu. Demek ki o benim gibi üzülmemişti. Ama gülümsemesi...o bana yeterdi.

Beni fark edince yüzündeki gülümsemesi bozuldu; onun yerine kızgın ve kırgın bir yüz ifadesi geldi. Yine kendimi kötü hissettim. Kafasını çevirmeyince, bakışları beni korkutmuştu. Bu yüzden kafamı çevirdim Oğuz ve Damla'ya ve onları dinlemeye başladım.

                          🖤🖤🖤

Bir okul günü daha bitmişti. Okuldan çıkıyordum. Koridorda yavaş yavaş yürürken, biri beni kolumdan tutup, bir yere çekmişti.

Yaprak: ya hayvan! Sen her kimsen-

Tam çemkiriyordum ki, bu kişinin Barış olduğunu görünce yutkundum ve sustum. Beni her nereye çektiyse, çok karanlık değil, ama ışığı olan bir yer de değildi. Gözlerine bakıyordum sadece.

Sinirli olduğu her halinden belliydi. Gittikçe kolumu sıkıyordu. Elim, kolumu sıkan eline gitti. 

Yaprak: Barış acıyor, bırak lütfen.
Barış: sen benim canımı yaktın, biraz da senin ki yansın değil mi?

Gözlerim dolmuştu tekrardan. Daha fazla sıkınca gözlerim akmaya başladı.

Yaprak: yapma acıyor!
Barış: sen benim zar zor onardığım kalbimi tekrardan kırdın yaprak...ne yaparsan yap, affetmeyeceğim seni.
Yaprak: özür dilerim. Biraz geç de olsa yeni farkına vardım...ben seni seviyorum.

Güldü alayla. Ben ise boş boş ona bakıyordum. Daha fazla yaklaştı.

Barış: buna inanacağımı falan inanıyorsan, yanılıyorsun.
Yaprak: gerçeği söylüyorum Barış.
Barış: hala yalan söylüyorsun ya, inanmıyorum sana.
Yaprak: ya yalan yok! Gerçekten seviyorum. Sen...sevmiyor musun?

Daha da yaklaştı ve aynı hırlar gibi konuşmaya başladı.

Barış: senden nefret ediyorum. İlk zamanlardaki gibi.

Çenem titredi. Ağlamamak İçin kendimi tuttum.

Diğer eli boynuma gitti. Parmakları yavaşça tişörtümün yakasına geldi. Ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum. Bir anda sertçe tişörtü aşağı doğru çekti.

Yaprak: Barış napıyorsun?!

Gözlerime yaklaştı ve alaylı bir bakış atarak konuşmaya başladı.

Barış: bana ait olanı alıyorum...

KABUSUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin