Eve geldiğimde ruhsuz bir biçimde odama çıktım. Umursamaz bir şekilde çantamı yere atarken yatağıma oturdum ve boş boş karşımdakı duvarı izlemeye başladım.
Aptal Jennie. Aptal aptal. Ne olacağını sanıyordun ki? Bay Kim'in senden hoşlanacağını falan mı? Hem de o kadar güzel bir karısı varken? Aptalsın işte. Kendin için bir hayal dünyası kurdun ve şimdi o dünya başına yıkıldı.
Saat neredeyse gece yarısına geliyordu. Bu halde okula gitme fikri cehennem azabı gibi gelse de, devamsızlık yapamazdım. O yüzden üzerimdekileri çıkararak pijamalarımı giyindim ve yatağıma girdim. Bu sefer aklımda o yoktu. Çünkü zaten şu an bir başkasının yanındaydı.
Sabah uyandığımda ilk iş telefonumu aldım ve Lisa'ya beni evden alması için mesaj attım. Bu sefer otobüsle gitmek istemiyordum.
Aşağı inerek mutfağa girdim ve dolapdan aldığım bisküvi'yi kemirmeye başladım. Aynı zamanda bardağın yarısına gelen çayımı yudumluyordum. Benim kahvaltım bundan ibaretdi. Bisküvi falan yoksa da hiçbir şey yemeden giderdim.
Telefonuma gelen mesajı açtığımda Lisa'dan olduğunu gördüm. Beni bekliyordu. Hızlıca bardağın dibinde kalan çayı da içtim ve çantamı omzuma takarak evden çıktım.
Arabada beni bekleyen Lisa'nın yanına gittim ve arka koltuğa, yanına oturdum. Çantamı da yanıma bıraktıktan sonra ellerimi kucağımda birleştirdim. Lisa gülerek bana döndüğü sırada somurtan yüzümü gördüğü gibi yüzü düşmüştü. "İyi misin? Moralin bozuk sanki." dediğinde yutkundum. Ona yalan söylemeyi sevmiyordum, ama daha doğruları ben bile bilmiyordum.
"İyiyim. Yok bir şey."
"Emin misin?" dedi şüpheci bir tavırla. Kafamı onaylar anlamda salladım. İnanmadığını biliyordum, ama fazla üstelememişti. Bunun için ona minnettardım.
Yol boyunca hiç birimiz konuşmadı. Susmak bilmeyen Lisa bile benim sessizliğimden kendine pay biçmişti. Onun da moralini bozmak kötü hissettirse de kendime engel olamıyordum.
Arabayı okulun dışına park ettik ve bahçeye girdik. Lisa beni bir banka yönlendirdi ve birlikte oturduk. Bu gün Bay Kim'le dersimiz yoktu. Herhalde karısıyla vakit geçirirdi.
Bu düşünce kalbimin burkulmasına neden olurken kafamdakı düşünceleri uzaklaştırmaya çalıştım. Yoksa yine gözlerim dolardı ve bunu Lisa'ya açıklayamazdım.
Hala sessiz kaldığımı gören Lisa hiç bir şey söylemeden bana yandan sarıldı. Başını omzuma yaslarken tek yapmak istediğinin yalnız olmadığımı hatırlatmak olduğunu biliyordum. Bu hareket bir yığın kelimeden daha değerliydi benim için. Ben de ellerimi beni saran kollarının üzerine götürdüm ve başımı onun başına yasladım.
"Bensiz, öyle mi?"
Duyduğum ses Jungkook'dan başkasına ait değildi. O da diğer tarafıma oturdu ve Lisa gibi kollarını bana sardı. Yüzümde beliren gülümsemeye engel olamazken onlara sahip olduğum için ne kadar şanslı olduğumu düşündüm.
Biraz daha bu pozisyonda kaldığımızda ilk doğrulan Jungkook olmuştu. "Hadi artık kalkın. Derse gecikeceğiz." dediğinde ona hak vererek kalktık. İlk dersimiz matematikti. Bay Min'in dersi.
Sınıfa girdiğimizde ben ve Lisa sıramıza geçtik, Jungkook da önümüzdeki sıraya, yani Mark'ın yanına geçmişti. Mark ve Jungkook yakın arkadaş olsalar da, bizim Mark'la pek yakın olduğumuz söylenemezdi.
Bay Min sınıfa girdiğinde elindeki kağıtları kürsüsüne bıraktı ve sınıfa bakarak sakin bir sesle "Bu gün ders işlemeyeceğiz, çocuklar. Quiz yapacağız." dedi. Sınıftan tuhaf homurtular yükselirken Bay Min hiçbirini umursamadan kağıtları dağıtmaya başlamıştı.
Biraz gerildiğim inkar edilemezdi, çünkü tarih ve matematik en zorluk çektiğim iki dersti.
Bay Min bana kağıdımı verirken güvenverici bir şekilde gülümsedi. Gülümsemesi beni de gülümsetirken biraz rahatladığımı hissettim. Bay Min en sevdiğim öğretmendi. O da beni severdi ve eminim ki iyi bir not almamı yürekten istiyordu.
İlerleyen dakikalarda önümdeki sorularla cebelleşirken Bay Min'in yavaş adımlarla bana yaklaştığını gözucu gördüm. Gölgesi kağıdımın üzerine düştüğünde başımın üstünde durduğunu anladım. Hafif eğilerek dikkatle kağıdıma bakmaya başladı. Bana fısıldayarak bir kaç soruyu çözmem için tüyo verdikten sonra sınıfta dolaşmaya devam etti. Dediğim gibi, Bay Min de beni severdi.
Zil çaldığında kağıdımı aldım ve Bay Min'in yanına ilerledim. Kağıdımı aldığında kısa bir göz gezdirdi ve "Yapabildin mi, Jennie?" diye mırıldandı.
"Elimden geleni yaptım, hocam. Teşekkür ederim."
Teşekkürün sınavda bana ettiği yardım için olduğunu o da biliyordu. Bana bakarak gülümsediğinde aynı şekilde karşılık verdim.
Okul bittikten sonra direkt evin yolunu tuttum. Gecikirsem başıma neler geleceğini biliyordum.
Eve vardığımda kapıyı açarak içeri girdim ve karşıma çıkan babamla kısa çaplı bir kalp krizi geçirdiğimi söylemem gerekir. Gözlerindeki karanlık dizlerimi titretirken kapıyı kapatarak ona baktım. "Nerede kaldın sen?!"
Sert sesi korkuyu iliklerime kadar işlerken "Geldim işte." dedim cılız bir sesle.
Bir kaç adımda dibimde bittiğinde geri çekilecek gücü kendimde bulamamıştım. Kolumu sıkıca kavradığında dudağımı dişledim. Canımı yakıyordu ve acıyla inlememek için kendimi zor tutuyordum.
"Bana bak, bir daha geç kalırsan olacaklardan sorumlu değilim. ANLADIN MI?!" Sondakı bağırışı hızla kafamı sallamama neden olurken kolumu iteledi. Uzaklaşarak gözden kaybolduğunda acıyan kolumu ovaladım. Morarmıştı. Hayvan herif.
Odama çıktım ve kapıyı kilitleyerek kendimi yatağa attım. Yarın Bay Kim'le dersimiz olduğunu hatırlamak acımı unuttururken evli olduğu aklıma gelince acımın üstüne bin katı daha binmişti.
Sabah alarmdan önce uyanarak okul için hazırlandım. Servisle okula geldiğimde hızla binadan içeri girdim. Koridorda yürürken biri kolumdan tuttuğunda önce kolumu tutan ele, ardından sahibine baktım. Taeyong sertçe gözlerimin içine bakarken "Konuşalım." dedi. Omuz silkerek önünde durduğumda boğazını temizleyerek "Moonbyul'a sevgili olduğumuzu mu söyledin?" diye sordu.
♣️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEACHER'S KITTEN¹ • Taennie
FanfictionHiç ummadığımız kişiler birden bire hayatımızın merkezine yerleşir. Ve ben, hayatımın merkezine yerleştirdiğim adamla bir başkasının duyguları arasında sıkışıp kalmış, yolumu bulamamıştım. Yolumu bulmaya çalışırken yine o adam bana ışık olmayı başar...