*
Bölüm yeniden yazılmıştır.
Nefes nefese benden ayrıldığında Öfkeyle ona baktım. "Yine mi sen! " yarım ağız güldü ve yeniden dudaklarıma yeltendi. Bir adım geri gittim. Dudaklarım titriyordu.
"Bıktım artık senden! Sakın bir daha bana-" daha lafını bitirmemişken beni kendine çekti. Elleri bel kıvrımlarına yerleştiğinde dudaklarımız neredeyse birbirine değecekti. Hızlıca onu ittirdim. ''Ne yapıyorsun burada?''
Sinirle soludum. ''Aynı şeyi bende sana soruyorum.''
''Burada olduğun haberi geldi.'' Sırıttığında sinirle ona baktım. ''Sen beni mi takip ediyorsun?''
Omuz silkti. ''Malları almaya geldim, yoktun.'' Korktuğumu belli etmemeye çalıştım. ''Yarın alsan olmuyor mu?'' Başını olumsuz anlamda salladı. ''Bugün dedim.'' Belimdeki parmakları sıkılaştı. ''Bir sorun mu var?''
''Y-yok,'' diye mırıldandığımda sesimin titremesine lanetler yağdırıyordum. Tek kaşını kaldırmış etkileyici bir şekilde bana bakarken aklıma gelen düşünceyle bir an rahatladım. ''Hadi gidip mallarını alalım.''
Kolumu tutmaya çalışırken ondan uzaklaştım. ''Çocuk muyum ben,'' diye söylendiğimde kaşlarını çatarak bana baktı. ''Belki kaçarsın?'' Gülmeye çalıştım, zorla. ''Yoo, neden kaçayım.'' Yan yana yürürken herkes bize büyük bir şaşkınlıkla bakıyordu. bu durum beni o kadar rahatsız etmişti ki. Okulun dedikodu malzemesi olmaktan nefret ediyordum.
Dışarıya çıktığımızda onun arabasına bindiğini gördüm. benim öylece beklemem onu şaşırtmış olacak ki kaşlarını çattı. ''Atla hadi.''
''Taksiye bineceğim. evde buluşuruz.''
''Saçmalama!'' Öfkeden gözleri deliye dönerken onu umursamadan bir taksi çevirdim. Ama binmeme izin vermeyi, bileğimi kavradı. Ne yapıyorsun der gibi baktım ona. ''Bin şu arabaya delirtme adamı,'' diye tısladı. Taksici bir bana bir ona bakarken adama gitmesini söyledi. Adam bası gittiğinde sinirle ona baktım. ''Arabana binmek istemiyorum,'' diye söylendim.
''Alt tarafı mal alacağım senden. Çocuk gibi uğraştırıyorsun!'' Arabanın kapısını açtı ve geçmemi işaret etti. ''Hadi be kızım, korkma yemem seni.''
-
eve geldiğimizde bezgin hareketlerle kapıyı açtım ve odama ilerledim. Arkamdan yavaş adımlarla beni takip etti. Odama girdiğimde ağzım hayretler içinde açıldı. Bütün her yer dağılmıştı. Hırsız mı girmişti yoksa? Bakışlarımı arkamda kapıya yaslanmış alayla bana bakan adama çevirdim. O mu yapmıştı?
''Malları aradım,'' diye mırıldandı, ifadesiz bir sesle.
Kaşlarım çatıldı. ''Terbiyesiz misin? İzinsiz evime girip eşyalarımı nasıl karıştırırsın hayvan?!''
Omuz silkti ve alayla güldü. ''Sinirlenmenin nedeni şunlarsa,''' Yerdeki dağılmış iç çamaşırlarımı işaret etti. ''İlk kez gördüğüm şeyler değil.''
Ne terbiyesiz bir adamdı bu böyle? Ayağımla çamaşırları yatağın altına doğru ittim ve söylediklerini umursamamaya çalışarak yatağın sol tarafındaki halıyı kaldırdım. Parkeyi kaldırıp altından malı aldım. Umarım bunun karbonat olduğunu anlamazdı!
Seri bir şekilde paketi ona fırlattım. ''Hadi şimdi defol!'' Bu hareketim onu afallatmış olacak ki gözünden bir anlık şaşkınlık belirtisi geçti. Ama kısa sürdü. Kapıya doğru yürüdüğünde aklıma gelen düşünceyle ona seslendim. ''Hey, senin adın ne?''
Bana dönmeden kafasını çevirdi. Alaylı bir şekilde hala bana bakıyordu. ''Bir daha karşılaşmayacağımıza göre bilmene gerek yok.''
Bu sefer de afallayan ben olmuştum işte.
*
Bütün gün uyumuştum. Kalktığımda saat akşam dokuza gelmek üzereydi. Marketten bir şeyler almak için dışarıya çıktım. Neler alsam diye düşünürken aklıma güzel bir sofra hazırlama fikri geldi ama hemen vazgeçtim. Tek başıma o sofrayı kim yesin ki? Ziyan olurdu.
Derin bir off çekerek hazır olan yiyecek bölümüne ilerledim. Peynir falan da alırsam bu öğünü geçiştirebilirdim.
Market alışverişini bitirip eve doğru ilerlediğimde kapının açık olması beni bir miktar ürkütmüştü. Eylem mi gelmişti acaba?
''Eylem?''
Cevap gelmemesi beni daha da tedirgin ederken korka korka salona ilerledim. Koltuğa rahat bir şekilde oturan adamı görünce kaşlarım otomatikman çatıldı. ''Senin burada ne işin var?'' Kapatmış olduğu gözlerini açtığında ürktüm. Gözleri neden kıpkırmızıydı?
''Bana yemek mi yapacaksın?''
Elimdeki poşetleri gösterdiğinde istemsizce poşetleri arkama doğru sakladım. Bu hareketim onu eğlendirmiş olmalı ki gür bir kahkaha attı. Onu ilk kez gülerken görüyordum. Yakıştığını inkar edemeyecek kadar etkilemişti bu gülüş beni. Ama bu kısa sürdü ve kendimi hemen toparladım.
''Çık evimden!''
Ayağa kalktı ve yanıma doğru yürüdü. ''Sen evine gelen misafiri böyle mi ağırlıyorsun gerçekten?'' Tek kaşını kaldırmış alayla bana bakarken küçük bir çocuk misali omuz silktim. ''Sana ne ? Üstelik sen misafir değilsin. Seni davet ettiğimi hatırlamıyorum,'' diye söylendim. Yüzünü yüzüme doğru yaklaştırdı. ''Sende davetsiz misafir dersin öyleyse,'' bakışları dudaklarıma doğru kaydığında yutkundum. Parfüm kokusu beni etkisi altına alırken aklımda tek bir soru vardı. Nasıl bu kadar etkileyici kokabiliyordu?
Bana iyice yaklaşırken bakışlarımı ondan kaçırdım ve resmen kaçarak mutfağa doğru ilerledim. ''Hadi tamam acıdım. Zıkkımlan da defol git.''
-
Sofrayı hazırladığımda pişkin bir şekilde karşıma oturdu. Artık yaptıklarına şaşırmamam gerektiğini yeni fark ediyordum. Ağzını tıka basa doldurduğunda güldüm. ''Bu kadar mı acıktın?'' Yemeğe devam ederken beni onayladı.
Bir süre ikimizde konuşmadık. Ama aklıma takılan soruyu sormadan edemedim. ''Hukuk öğrencisisin. Hiç yakışıyor mu sana maddeyle falan uğraşmak,'' Bardaktan bir yudum su içip geriye doğru yaslandı. ''Yakıştırıyorsam demek ki,'' diyerek sırıttığında gerçekten bu adamın deli olduğunu düşünmeye başladım. ''Neden bu kadar gevşekti? ''Senin gidecek yerin yok mu?'' diye sorduğumda yine güldü. Ah, o nasıl gülmekti öyle. ''Çok.''
''Neden buradasın o zaman?''
kaşlarını çatıp bir anda ciddileştiğinde korkuyla ona baktım. Bu adam çift kişilikli falan mıydı yoksa?
''Ben nereye istersem oraya giderim, hesap sorulmasından da hiç hoşlanmam.''
''Aman be,'' diye söylendim ayağa kalkarak. Bir yandan da masayı toplamaya başladım. ''Sende hemen kötü çocuk filmine bağladın. Nesin sen karanlık adam falan mı?'' Güldüm, ''Eğer öyleyse yanlış kapıdasın oğlum çünkü ben o masum, saf kız değilim.''
Ayağa kalktığında ona baktım. Gidiyordu. Arkasından bende ilerlediğimde güldüğünü fark ettim. Kapıya geldiğimizde yine yüzünde o çarpık gülümseme vardı. "Azad," diye mırıldandı. İsmi Azad mıydı?
Beklemediği bir anda beni kendine çekti ve göğsüm ona çarptı.
Şaşkın şaşkın ona bakarken bizi ayıran onun telefonunun melodisi oldu. Ağzının içinde bir şeyler homurdanırken telefonu hışımla açtı. ''Ne var Batı?''
Karşı tarafı dinlerken iyice çatılan bakışlarını bana çevirdi. Ne olmuştu acaba? Yüzüne anlam veremeden bakarken sert bir şekilde telefonu kapatıp, cebine attı. Kapıdan çıkmak için hala neyi beklediğini düşünürken Sözleri içimdeki korku hormonunu yeniden harekete geçirdi.
''Bana eroin yerine karbonat verirken hiç mi korkmadın?''
*
Arkadaşlar merhaba.
Bölümleri tek tek düzenleyerek atacağım. Bazı yerleri değiştirmeyi düşünüyorum. Biliyorum bölümlerin hepsini okumak istiyorsunuz ama biraz sabretmenizi tavsiye ediyorum. Sizi sevgiyle kucaklıyorum!
Yorum yapıp düşüncelerinizi belirtirseniz sevinirim. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B E K L E N M E Y E N (TAMAMLANDI)
RomanceHayatının bütün döneminde sonbaharı yaşamış, ordan oraya savrulmuş bir yaprak. Kökünden kurtulamamış, ama kurtulmak için bütün yolları deneyip akıl almaz işlere kalkışmış bir ağaç. Yaprak yine savrulurken bir ağaca denk gelir ve onun dallarına tutun...