Ben Berçem Dağdelen.
Şu zamana kadar bütün dağları devirmiştim. İstediğim her şeyi elde etmeye çalışmıştım. Ama şuan..
Şuan değil dağ, bir kumdan kale bile deviremezdim. Ne tepki vereceğimi ne düşüneceğimi bilmiyordum. Ne hissediyordum sahi?
Babam.
Bana hiç babalık etmeyen adam, ölmüştü. Ne düşünmeliydim?Ne hissetmeliydim? Hiç kızı gibi hissetmemiştim ki ben. Doğru düzgün hiç hayatımda var olmamış birinin ölmesi beni neden etkiliyordu? Benim üzerimde neredeyse hiç hakkı olmayan adam hayattan kopup gitmişti.
Ani olmuştu. Şaşkındım. Nedeni neydi peki? En son bana senin gibilerle işim yok demişti. Bana son cümlen bu mu olmalıydı baba? Saçlarımı hiç okşamadan, bir kere bile kızım demeden, sarılmadan nereye gittin baba?
Niye ağlıyordum? Yüzüme bile bakmayan hayatta olduğum sürece beni kız olmakla suçlayan bir adam için neden göz yaşı döküyordum?
Azadın sımsıkı sardığı bedenimi geri çektim. Onunda gözleri dolu doluydu. Beni anlayabiliyor muydu? Onu öyle görünce daha çok ağlamak istedim. Ağzımdan bir hıçkırık kaçtı ve tekrar sarıldım. Hiç birşey sormadı. Tek kelime etmedi. Sevgi görmediğin bir baba için niye ağlıyorsun diye sormadı. Yanımda olduğunu o kadar iyi hissediyordum ki. Ağlamaya devam ettim.
"Oraya gitmek istiyorum," diye mırıldandım. Ağlamalarım artık iç çekişlere dönüşmüştü. "C-cenazeye yetişmek istiyorum," Gözyaşlarımı silmeye çalışırken Azad ellerimi gözlerimden çekip kendi sildi. Alnıma bir öpücük kondurdu. "Biraz dinlenmelisin."
"Ama-"
"Şişşh," diyerek beni susturdu. "İtiraz yok. Ben işleri halledinceye kadar dinlen. Sonra çıkarız."
Başımı salladım ve yatağa uzanmamı sağlamasına izin verdim. O kadar bitkindim ki. Hala bir tarafım bunun koca bir kabustan ibaret olduğunu söylüyordu. Küçükken sevgi dilendiğim, erkek gibi davranırsam beni sever diye düşündüğüm adam ölmüş müydü gerçekten?
Bir kere bile kızım dememişti ya. Hayatında hiç bir zaman bir yerim olmamıştı. Çok üzücü değil miydi hiç hayatında yer alamadığın birini tamamıyla kaybetmek?
Aradan ne kadar süre geçti bilmiyorum ama orada öylece uzandım. Hiç yerimden kıpırdamadım. Ruhen kendimi öyle yorgun hissediyordum ki. Gözlerimi araladım ve yatakta doğruldum. Sanırım hamile olduğum için sürekli tuvaletim geliyordu. Elimi karnıma sardım ve lavaboya girdim.
Daha sonra da üzerime rahat bir şeyler giyindim. Azad geldiğinde beklemeden yola çıkmalıydık. Küçük bir çanta hazırlamak için kıyafet dolabının önüne geldiğimde çantanın hazır olduğunu gördüm. Azadın bir kez daha hayatımı tamamlayan insan olduğunun farkına vardım. O gerçekten bana iyi gelen tek şeydi.
O benim babam, abim, sevgilim, kocam, bebegimin babası kısacası her şeyimdi. Tek bir kelimeyle asla açıklayamazdım onun bendeki değerini.
Anahtar sesini duymamla Azadın geldiğini anladım ve hemen kapıya koştum. Tebessüm ederek karşıladı beni. "İyi misin biraz daha?" Başımı salladım ve çantayı gösterdim. "Hazırlamışsın," Omuz silkti. Kollarımı boynuna doladım ve kokusunu içime çektim. "Yanımda olduğun için teşekkür ederim," diye mırıldandım.
Şaşkın bakışlarını bende gezdirdi. Bunu beklemedigini biliyordum. Genelde öküz taraf hep bendim. Asla duygularımı tamamiyle belli eden biri olamamıştım. Sanırım Azad konusunda da belli edemiyordum.
Çünkü şu zamana kadar kime duygularımı belli ettiysem o beni yarı yolda bırakmıştı. En büyük korkum da bu değil miydi zaten?
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B E K L E N M E Y E N (TAMAMLANDI)
RomanceHayatının bütün döneminde sonbaharı yaşamış, ordan oraya savrulmuş bir yaprak. Kökünden kurtulamamış, ama kurtulmak için bütün yolları deneyip akıl almaz işlere kalkışmış bir ağaç. Yaprak yine savrulurken bir ağaca denk gelir ve onun dallarına tutun...