Gözlerimi araladığımda öğlen olmuştu. Sürekli uyumak istiyordum. Merdiven çıksam bile yoruluyordum. Göğsüme başını yaslamış hala uyuyan Azada baktım. O kadar tatlı görünüyordu ki suan. Dudakları hafif aralanmış yavaş yavaş nefes alıyordu. Kollarını sanki kaçacakmışım gibi belime sımsıkı dolamıştı.
Saçlarını okşadım. Sakalları göğsümde iz bıraktığını fark ettim. Artık bunları umursamıyordum, her gün göğsümde uyumayı alışkanlık haline getirmişti çünkü.
Duvarda asılı olan saate baktığımda kontrol için randevumuza bir saat kaldığını gördüm.
"Azad," saçlarını okşayarak onu uyandirmaya çalıştım. Birseyler mırıldandı ama gözlerini aralamadi. Güldüm bu haline. Beş dakika diye annelerine yalvaran çocuklar gibiydi suan.
"Kalk hadi bi saat sonra kontrolümüz var," gözlerini hafif araladı ve gülümseyerek sakallarını göğsüme sürttü. Bu hareketi içimi titremişti. Göğüs oluğumu öptükten sonra yavaşça yatakta doğruldu.
"Hazırlanalım o zaman" diyerek ayağa kalktı. Onu onayladım ve yavaş hareketlerle yataktan kalktım. Son aylarda olduğum için iyice ağırlaşmıştım. İçimde doğuma karşı korkularim git gide artıyordu.
Üzerime kot pantalon ve tişört giydim. Azad da üzerine bir tişört geçirip pantalonunu giydiğinde dışarıya çıktık. Hava sıcak olduğu için saçımı tepeden topuz yapmıştım.
Hastaneye gelince randevu için daha on dakika vardı. Yavaşça oturup beklemeye başladık. Bizim gibi bekleyenlere göz gezdirdim. Bazı kadınlar tekti, bazılarının yanında ailelerinden birileri vardı. Azadın elini tuttum.
O iyi ki şuan yanımdaydı. Bu bebeği o olmasa asla kabullenemezdim. İlk başta istemiyorum deseydi ben zaten çoktan kabul edip, onu yok etmek için uğraşırdım. Ama hep bebegimizin bize iyi geleceğini vurgulayıp gururla kabullenmişti onu. Bu hareketi ondan hiç beklememiştim.
Desteklerini asla ama asla görmezden gelemezdim.
Sıra bize gelince doktorun odasına girdik. Muayeneden sonra birkaç test istedi doktor. Test sonuçlarını beklemek için kafeteryaya inmiştik. Kahvaltı yapmadığımız için simit almıştık. Yerken gülümsemeden edemedim. Onunla simit yemek bile bir başkaydı.
"Yine çok acıkmışsın."
Gülümseyerek hem beni izleyip hem çayını yudumlayan Azada gülümsedim. Evet sürekli acıkıyordum. Son aylara girmiştik ve kendimi tedirgin hissediyordum. Hatta düpedüz korku içindeydim.
Nasıl olacaktı?
"Dayı!"
Koşarak yanımıza gelen Çağan a baktım bir süre. Onu sadece bir kere görmüştüm. O zaman da Azad la bu duruma geleceğimiz aklımın ucundan dahi geçmezdi.
Kollarını sımsıkı Azada doladığında onları gülümseyerek izledim. İlk zamandan beri ondan çok güzel bir baba olacağını biliyordum. Çağan bana bakıp utanınca yeniden kollarını onun boynuna doladı.
"Ne işin var burda senin?"
Gerçekten onun burda ne işi vardı? Kimin yanına gelmişti? Kim onu buraya getirmişti?
"Ben abi olucam," diyerek kıkırdadığında şaşkın bakışlarımız birleşti. Seray hamile miydi?
"Çağan nerelerdesin sen? Ödüm koptu," Seray masaya geldi ve aceleyle Çaganı Azadın kucağından çekip aldı. "Siz de mi buradasınız?" Ben tepki vermezken Azad başını salladı. Baştan aşağıya onu süzdüm.
Sanırım yeni belli olan birşeydi. Yoksa hamileliğe dair bir belirti göremiyordum vücudunda.
"Tekrar anne olacakmışsın, Tebrikler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B E K L E N M E Y E N (TAMAMLANDI)
Lãng mạnHayatının bütün döneminde sonbaharı yaşamış, ordan oraya savrulmuş bir yaprak. Kökünden kurtulamamış, ama kurtulmak için bütün yolları deneyip akıl almaz işlere kalkışmış bir ağaç. Yaprak yine savrulurken bir ağaca denk gelir ve onun dallarına tutun...