Güneş gözlerimi yakarken sabahın olduğunu fark etmiştim. Yavaşça kıpırdanmaya çalıştım, ama belimi çepeçevre saran kollar buna engel oldu. Boynumda bir gıdıklanma hissedince bunun Azadın sakalları olduğunu anladım. Ellerimi onun göğsünden çektim.
Bulunduğumuz ortamın yeni yeni farkına varıyordum. Gözlerimi tamamiyle araladığımda küçük oda bir an bana eski anılarımı anımsatmıştı.
Kim derdi ki yıllar önce gelinlikle kaçtığım bu odada şimdi sevdiğim adamın kollarında uyanacağımı?
Azad uyandığını belli eden mırıltılar çıkarıp dudaklarını boynumda gezdirdi ve sonra da uykulu bakışlarını bana çevirdi. "Sabah ne ara olmuş?" Uyku sersemliğiyle söylediği şeye gülümsedim ve yüzünü ellerim arasına aldım. Dikkatle inceledim onu. Karanlık gözleri,kalın kaşları o biçimli dudakları yüzüne yayılan o gür sakalları. Sanırım boş günde yaratılmış bir afet-i devrandı.
Belimde gezdirdiği parmaklarını sabitleyip beni kendi bedenine yasladığında o biçimli dudakları göz önündeydi. Onu sevdiğimi anladım bir kere daha. Çok seviyordum.
Elleri belimden aşağıya inip kalçalarımı kavradığında duygu karmaşası yaşadım. Her hareketinden etkilenmem normal miydi? Oyun hamuru gibi biraz mıncırdıktan sonra gülümsedi.
"Bunlar gittikçe büyüyor mu? Bana mı öyle geliyor?"
Afallamış bir sekilde bir sure ona baktıktan sonra söyledigini idrak edip elimle yavaşça ağzına vurdum. Bazen bu edepsiz adamı taşıyamayacağımı düşünüyordum.
Beni umursamadı "Ya da," hala elleri kalçamdaydı. "Ben her geçen gün daha fazla hissediyorum seni," bir anda üstüme çıktığında şaşkınlıkla ona baktım.
"Seni özledim," Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Her zerreni, " konuşurken dudaklarının dudaklarıma degmesi beni ona itiyordu. Dudaklarını tenimden çekmeden çeneme indirdi, daha sonra da boynuma. Küçük küçük opucukler kondururken yine ona karşı koyamadığımı fark ettim.
Biçimli dudakları kor gibi boynumda dolanırken elleri bacaklarımı keşfe çıkmıştı. Boynumdan göğsüme indi ve dilini de işin içine katarak beni keşfetmeye devam etti. Yavaş hareketlerle göğüs oluğuma baskı uygularken kendimi kaybetmek üzereydim.
Güzel parmakları bacaklarımda değişik şekiller çizerken kendimi ona bastırmaya çalıştım. Daha fazla dayanacak gücüm kalmamıştı.
Kapı çalınca hızla ondan ayrılmaya çalıştım. Ikimizde nefes nefeseydik. "Kızım uyandın mı?"Nefes alış verişlerimi düzene sokmaya çalıştım. Azad ise hala rahat duymayıp dudaklarını boynumdan kulağımın altına götürüyordu. "Uyandım," diye mırıldandım, normal davranmaya çalışarak. "Gel hele seninle konuşalım,"
Azad hala üzerimden inmemişken kendimi ona bırakmam an meselesiydi. Boynumda dili biraz gezindikten sonra emmek için hamle de bulunduğunda onu kendimden uzaklaştırdım. Iz kalmasını istemiyordum çünkü.
Kısık bakışlarla beni süzdü. "Kaç gün oldu," ellerini yeniden kalçalarıma götürdü ve sıkıca kavradı. "Daha fazla dayanamam," affallamış bakışlarım üzerinde gezindi. Burda olmazdı!
"Deli misin?" Beni umursamadan parmaklarımı avcunun içine alıp ağzına götürdü ve iştahla emmeye başladı. "Azad," diye sızlandım. Burda olmaz. Parmağımı dudaklarından çekti ve serserice gülümsedi. "Adım dudaklarına çok yakışıyor," Tam dudaklarıma yonelecekken ellerimi göğsüne koydum. "Lütfen," diye mırıldandım. "Nerde olduğumuzun farkında değil misin? Yapma lütfen,"
Oflayarak üzerimden kalktı. Burda olmaktan sıkıldığının farkındayım. Neredeyse bir hafta olmuştu. Herkes rutin hayatına dönmeye başlamıştı bile. Babam denilen adamın ölmesi insanları yıkmamıştı. Çünkü kimsenin hayatında birer yokuş olmaktan ileriye gidememişti ve şuan herkes o yokuştan kurtulmuş gibi davranıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B E K L E N M E Y E N (TAMAMLANDI)
RomanceHayatının bütün döneminde sonbaharı yaşamış, ordan oraya savrulmuş bir yaprak. Kökünden kurtulamamış, ama kurtulmak için bütün yolları deneyip akıl almaz işlere kalkışmış bir ağaç. Yaprak yine savrulurken bir ağaca denk gelir ve onun dallarına tutun...