Resmen çıkmazdayım. Çaresizim, ne yapabilirim diye düşünmekten kafayı yiyeceğim. Başımdaki hafif sızı yerini zonklamaya bırakıyor. Nefes alış verişimde bir aksaklıklar hissediyorum.Bir çıkar yolu neden yok? Neden hayatım hep yokuştan ibaret?
Dakikalar geçmesine ragmen kanı hiç bir şekilde bulamamıştık. Kimden yardım isteyeceğim hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Keşke kendi kanım uysaydı da her zerresini verebilseydim.
"Batı Allah seni kahretsin!" Burak sinirle ona bağırdı. Kan grubu aynıyken kan verememesi içimize dokunuyordu hepimizin. Bir yolu olmalıydı ama ne?
İçim köz gibi yanıyordu. Dakikalar aleyhimize işlerken öylece beklemek beni kahrediyordu. Daha fazla ayakta kalamayacağımı anlayınca sandalyeye oturdum.
"Ne yapayım ben abi! Almıyorlar işte amina koduğumun kanını!" Saçlarını çekiştirirken onu izledim bir süre. Bunun bu noktaya geleceğini hiç düşünmemiştik.
"Kaç kere dedim bırak şu illeti diye! Bağımlı olmasaydın şuan kanı çoktan vermiştin biliyorsun değil mi?!"
"Biliyorum ulan biliyorum! Bir daha ağzıma o mereti sürersem sülalemi siksinler! Oldu mu için rahatladı mi?"
"Kesin tartışmayı!" Mayanın sesi ikisini de susturmuştu. "Bağırarak elinize ne geçiyor?!" Konuşacak takatim bile kalmamıştı. Sadece Azadın iyi olmasını istiyordum. Başka bir şey suan hiç umurumda değildi.
"Çocuklar!"
Telaşla yanımıza koşan Filiz anneyi gözlerimle takip ettim. Bir haber mi vardi? Gereken kan bulunmuş muydu? Yanımıza geldiğinde nefesini düzene sokmaya çalıştı. "Buldum ama," Derin bir nefes aldı, telaşla. "Kim?" Diye bir soru yöneltti kaşlarını çatarak Batı.
"Fırat. "
Ne? Fırat mi? İki cihan bir araya gelse bile asla böyle birşey yapmazdı o. Hiç kimseden ses çıkmadı bir süre. Gözyaşlarımı tutmaya çalıştım. Aglamayacaktım. Azada bir şey olmayacaktı.
"Hala sen ne dediğinin farkında mısın? Fırat böyle bir şey yapar mı?"
Filiz Teyze kararsız bir şekilde bize baktı. O da biliyordu böyle birşey yapmayacağını ama yine de umut ediyordu işte. "Seray ikna edecek."
Batı ruhsuzca güldü."Seray da aynı bok," diye söylendi. "Başka çare yok mu şimdi?" Kaşlarını çattı. Kimseden ses çıkmıyordu. Ama bir an önce o kanın bulunması gerekiyordu. "Bir şeyler yapmalıyız," diye mırıldandım ağlamaklı sesimle.
"Ben ikna edeceğim onu."
Batı hızlı adımlarla kapıya ilerleyince arkasından öylece bakakalmıştık. Nasıl ikna edebilirdi ki onu?
"Burak oğlum, peşinden git de kötü bir sey yapmasın," Burak koşarak arkasından çıktı. Bize de yine kocaman bir beklemek kalmıştı.
Saniyeler dakika,dakikalar saat gibi işlerken içimden sürekli Azadın iyi olması için dua ediyordum. Kimsem yoktu. Şuan beni teselli edebilecek bir kardeşim yoktu mesela. Yada sırtımı yaslayabileceğim bir babam. Yanımda olacak bir annem. Kimsesizdim ben.
Düşününce bu özelliklerin hepsinin Azad da olduğunu biliyordum. Herşeyimdi. O yanıma olduğu zaman kimseye ihtiyaç duymuyordum. O iyi olmalıydı.
Ameliyathane kapısının önünde daha ne kadar oturdum bilmiyorum ama yanıma bir gölge çöktü. Kafamı ellerimin arasından çıkardım ve yanımdaki insana baktım. Batı gelmişti. Umutsuz bakışlarını görünce ikna edemediğini anladım.
"Olmadı degil mi?" Sinirle güldüm, "ya resmen adam elimizden kayıp gidiyor ve biz hiç bir şey yapamıyoruz!"
Kolunu omzuma attı. Gözyaşlarımı silmeye çalıştım. "Sakin ol güzelim Fırat şuan kan veriyor,"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B E K L E N M E Y E N (TAMAMLANDI)
RomanceHayatının bütün döneminde sonbaharı yaşamış, ordan oraya savrulmuş bir yaprak. Kökünden kurtulamamış, ama kurtulmak için bütün yolları deneyip akıl almaz işlere kalkışmış bir ağaç. Yaprak yine savrulurken bir ağaca denk gelir ve onun dallarına tutun...