Kahvaltı ederken yine büyük bir mide bulantısıyla lavaboya koştum. Artık bu rutin haline gelmişti. İçimdeki her şeyi boşaltılınca ayağa kalktım. Bedenim yorgun düşüyordu. Azad yüzümü yıkamama yardım ederken sanki her zaman yaptığı bir işi yapıyormuş gibi dikkatliydi. Gerçi her zaman yapıyor diyebilirdik.
Masaya geri oturduğumda canımın artık birsey istemediğine kanaat getirdim. Zaten midem almayacaktı. "Bıktım artık," diye soylendim. Yemek yemekten bile soğumuştum. "Doktor bi süre sonra geçeceğini söyledi." Bakışlarımı Azad'a çevirdim,
"Sen hala emin misin bu bebeği doğurmamda?" Elimdeki peçeteyi masaya bıraktım. Dik bakışları yüzümde gezindi. "Evet. Başka ne yapacaksın?"
Derin bir nefes aldım. Kızacağını bilsem de konuşmadan edemedim.
"Bak ben araştırdım. Üçüncü aya kadar aldırma şansımız var.""Berçem," diyerek tısladı dişlerinin arasından. Artık sakin kalamıyor gibiydi. "Bu konuyu kapat." Elindeki çatalı sertçe masaya bırakıp ayağa kalktı ve çıkışa ilerledi. Kapıyı çarparak evden çıktığında sinirden deliye dönecektim.
Öfkeyle kalktım masadan. Sofra falan umrumda değildi. Göz yaşlarımı serbest bıraktım. Şu aralar yapabildiğim tek şey hüngür hüngür aglamaktı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ellerimi karnıma doladım. Seni istemediğim için değildi.
Yani anne olma fikri kulağa çok da kötü gelmiyordu. Ama...Ama o sorumlulugu alabilecek miydim? Beni anlamıyor, cani bir kadın gibi görüyordu. Değildim.
Ama madde bağımlısı ve satıcısı olan bir adam bana ne kadar sahip çıkabilirdi? Daha sonra bebegine nasıl sahip çıkacaktı? Üstelik evli bile değildik ki evlenmek de istemiyordum doğrusu. Kime nasıl bu durumu açıklardım?
Gözlerimi araladığımda akşam oluyordu. Ağlarken uyuyakalmış olmalıydım. Yavaşça yataktan kalktım ve banyoya ilerledim. Üzerimdeki kıyafetlerden kurtulurken çökmüş olan yüzüm ayna da takılı kaldı. Ağladığım ve sürekli uyuduğumdan gözlerim şişmişti. Solgun görünüyordum.
Sıcak suyun altında bir süre öylece bekledikten sonra yıkanıp çıktım. Hiç bir şey yapmak istemiyordum. Kapı çaldığında hala üzerimde havlu olduğunu fark ettim. Apar topar üzerime bir şeyler geçirdikten sonra kapıya baktım.
Maya gelmişti.
Gülümsemeye çalışarak onu içeriye davet ettim. "Canım," diyerek sarıldı bana. "İyi görünmüyorsun. Azad biraz rahatsız olduğunu söyleyince bende sana bakmak istedim."
"İyiyim, sağol." Diyerek koltuğa oturdum. Elindeki poşetleri gösterdi. "Sana hasta çorbası yapacağım," gülümseyerek mutfağa ilerledi.
Elifi özlediğimi fark ettim. Şuan burda olsa her türlü destek olabilirdi bana. Daha sonra da Eylemin yaptığı aklıma geldi. Gerçekten güzel kazık atmıştı. Para onu bu denli nasıl ele geçirmişti bilemiyorum.
Arkasından mutfağa ilerledigimde sebzeleri yıkamaya başlamıştı bile. "Zahmet etmeseydin hiç," diye mırıldandım. "Ne zahmeti kuzum, Yaren'e de yapıyorum bu çorbadan ben. Hemen iyileşirsin."
"Yaren kim?" Diye sordum merakla. Şaşkın bakışlarını bana çevirdi. "Sizi tanıştırmadım mı ben? Fırsat olmadı herhalde." Elindeki işini bıraktı ve bana döndü. "Yaren benim kızım, beş yaşında."
"Senin kızın mi var?" Şaşkınlıkla ona baktım. Hiç beklemiyordum bunu. Başını salladı. "Niye şaşırdın bu kadar hayatım," diyerek güldü. "Genç gözüksem de 29 yaşındaydım. Olsun o kadar."
Daha sonra bana çorba yaparken Burak'la dört yıldır evli olduklarından bahsetti. Hiç evli bir çift gibi değillerdi. Hatta bir kızları olduğuna bile zor inanmıştım. Daha çok deli dolu gezen bir çift gibi duruyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B E K L E N M E Y E N (TAMAMLANDI)
RomanceHayatının bütün döneminde sonbaharı yaşamış, ordan oraya savrulmuş bir yaprak. Kökünden kurtulamamış, ama kurtulmak için bütün yolları deneyip akıl almaz işlere kalkışmış bir ağaç. Yaprak yine savrulurken bir ağaca denk gelir ve onun dallarına tutun...