1 HAFTA SONRAElimdeki notlarda korkuyla göz gezdirdim. Bir hafta okula gitmemenin cezasını şimdi çekiyordum. Resmen dünden beri kütüphane de kalıyordum. Son olarak iki dersin notu kalmıştı. Ama artık cidden beynim alacak gibi değildi.
Kahvemden bir yudum aldım. Bugün bu notların bitmesi gerekiyordu. Yarın on iki de cafeye gidecektim. Kol saatime baktım.
03.15
Ne ara bu kadar geçmişti? Ağzıma bikaç tane bisküvi sıkıştırdım. Hadi Berçem, az kaldı. Defteri önüme çektim ve notları yazmaya devam ettim.
Notlar bittiğinde alelacele toparlandım ve kendimi dışarıya attım. Boyunlu kazağımı çekiştirdim, daralmıştım. Eve gidip bir an önce güzel bir uyku çekmek istiyordum.
-
Cafeye geldiğimde her zamankinden daha kalabalıktı. Bu durum canımı sıktı. Ne kadar çok insan o kadar iş!
Akşam üzeriye doğru müşteri biraz azalmıştı. Akşam yemeği olarak patronun yaptığı tostu yemekle meşguldum. Baya acıkmıştım. Samet gelip yanımdaki sandalyeye oturdu. Onunda elinde ekmek arası bişeyler vardı.
"Afiyet olsun," kafamı salladım. Çünkü ağzım konusamayacak kadar doluydu. Bakışlarımı ona çevirdiğimde güldüğünü gördüm. "Neye gülüyorsun?" Sesim ağzımın dolu olmasından dolayı boğuk çıkmıştı.
"Az daha hızlı yersen bogulacaksın,"
Omuz silktim. Acıkmıştım ne yapabilirim? Hem hızlı yedigim için öyleydi yoksa az yemek yiyordum. Son kalan parçayı da ağzıma attığımda o ekmeğin yarısını yemişti daha.
"Yavaşsın," diye mırıldandım. Beni umursamadı.
"İşletme okuyormuşsun," bakışlarımı ona çevirdim. "Bende yeni mezun oldum. Yardıma ihtiyacın olursa söyle," gülümsemesine karşılık verdim. Aklımın bir köşesinde dursa iyi olabilirdi. Bazen zorlanıyordum.
Son masaya da siparişleri verdikten sonra gerçekten bitmiştim. Ayaklarım tutmuyordu. Kaç gündür uykusuz olmam da etkiliydi bunda. Yavaşça çantamı omzuma astım.
"İstiyorsan bırakabilirim seni eve,"
Samet'e tebessüm ettim. "Sağol gerek yok," anlayışla başını salladığında cafeden çıktım. Hava oldukça soğuktu. Üzerime giydiğim mont bile beni sıcak tutmuyordu. Zaten yeni hasta olduğum için vücut direncim de yerinde değildi.
Hızlı adımlarla eve girdim ve banyoya ilerledim. Üzerimdeki kıyafetlerden kurtuldugumda vücuduma bakmadan edemedim. Morluklar yavaş yavaş geçiyordu. O gün aklıma gelince istemsizce irkildim.
Ne kadar korkutmuştu beni. Siyah gözleri karanlığın en koyu tonundaydı. Aklıma geldikçe titreme geliyordu. Ama yine de kızamıyordum ona. Nedenini bilmediğim bir sakinlik vardı ona karşı içimde.
Duş aldıktan sonra havluma sarıldım. Üzerimi giyindikten sonra kafamı yastığa gömdüm. Evime öylece geldiği günler aklıma düştü. Benim için mi gelmişti, yoksa mallar için mi?
Onu görmeye alışmış mıydım? Sanırım her gün yanımda bitmesine bir tık alışmış olmalıydım.
Bunları düşünmemeye çalışarak gözlerimi yumdum. Zaten çok yorgun olduğum için uykuya dalmak zor olmadı.
Büyük bir gürültüye gözlerimi araladim. Kapı ardı ardına çalınıyordu. Saate baktığımda dokuza geldiğini gördüm. Bu saatte kim gelmişti Allah aşkına?
Belki çalar çalar gider umuduyla kafamı yorgana gömdüm. Çalmaya devam ediyordu hem de daha şiddetli bir şekilde. Aklımın bir tarafı Azad in gelme olasılığını düşününce ayağa kalktım. Gelmiş olabilir miydi? Bakışlarım pencereye döndü. Kapalıydı. Belki de pencereden giremeyince kapıdan gelmeyi düşünmüştür.
Adımlarımı kapıya yönlendirdim.
Kapıyı açtığımda hayal kırıklığına uğradım. Eylemin gülümseyen yüzü beni görünce soldu. "Başka birini mi bekliyordun?" Kafamı olumsuz anlamda sallayıp içeri geçmesi için kenara çekildim.
Niye hayal kırıklığına uğramıştım ki sanki? Neyimdi Azad? Niye gelecekti? Hayır onun gelmesini de beklemiyordum ki ben.
Eylem mutfağa geçip çay koyuyordu. Yanına ilerledim. "Daha iyi görünüyorsun bebiş," Gulumsedim. "İyiyim tabi," dolaptan kahvaltılıkları çıkardım. O gün banyoda sırılsıklam olduktan sonra baya kötü hasta olmuştum. Bu derece nasıl üşütebildigime doktor bile şaşırmıştı. Tabi Azad'la banyoda ıslandım diyememiştim.
Düşüncelerimi bir kenara bırakıp Eyleme döndüm. "Sen gene Murat'ta mi kaldın?" Sevimli olmaya çalışarak başını salladı. "Ne yapayım yanından ayrılmak istemiyorum,"
Masaya oturdum ve getirdiği simitten ağzıma attım. Sabahları simitle beni tavlamaya iyi alışmıştı. Çayı önüme koyup yanıma oturdu.
"Kahvaltıyı yapalım, sen işe gideceksin değil mi?"
Sorusuna karşılık gözlerimi kıstım. "Sen beni başından mi savıyorsun Eylem hanim bana mı öyle geliyor?" Güldü, bir yandan da etrafa kaçamak bakışlar atıyordu.
"Bir aydır şunu öğrendim," bir anda ciddileşti. Bu bana tuhaf gelmişti. Çayından bir yudum daha aldı ve devam etti.
"Eger birine özlem duyuyorsan vakit kaybetmemek lazım. Yarın ne olur bilmiyoruz."
-
Bütün gün Eylemin cümlesi dolandı durdu aklımda. Vakit kaybetmemek lazım. Öyle miydi? Ayaklarımın beni getirdiği yere baktım. Gerçekten buraya gelmek istiyor muydum? Onu görmek istiyor muydum?
Belki evde yoktu.
Belki de bana kapıyı açmayacaktı.
Tüm bu düşüncelere aldırmadan adımlarımı apartmana yönlendirdim. Şuan cidden hiç birşey umurumda değildi.
Kapıyı çalıp çalmamak arasında kalmadım. Bu yaşıma kadar ne istediğini bilen kararlı biri olmuştum. Bu saatten sonra da böyle olacaktı. Kararlıydım da niye ellerim terliyordu?
Kapı hışımla aralandı. Azad'ın gözleri beni görünce şaşkınlıkla açıldı. Dudakları aralanmıştı. Boş ifadelerle yüzüne baktım. Gayet sağlıklı görünüyordu. Acaba madde kullanmış mıydı?
"Ne arıyorsun burda?"
Tok sesiyle dusuncelerimden ayrıldım. Bu tavrı canımı acıttı. Ne bekliyordum ki boynuma sarılmasını mı?
Daha fazla orada beklememek adına onu umursamadan içeriye girdim. Kapıyı sertçe kapatıp arkamdan geldi. Etraftaki boş içki şişeleri dikkatimi çekti. Neden içki içmiş gibi değildi?
"Bir soru sordum,"
Karşıma dikildiginde siyah gözlerinin karanlığına çekildim. Neden bilmiyorum ama o an onu öpme arzusuyla dolup taşıyordum. Neydi bu içimdeki kasvetin adı?
"Cevap ve-"
Cümlesini tamamlamasına izin vermedim. Küçük bir çocuğun açlığı vardı üzerimde. Sıkı sıkıya tutundum dudaklarına. Açlıkla sömürüyordum. Hiç birşey umurumda değildi. Hala aklımda aynı cümle dönüyordu.
Vakit kaybetmemek lazım.
Aynı açlıkla o dudaklarımı kavradı. Elleri tişörtümün içinde yol alırken yaptığı hiç bir şey umurumda değildi. Deli gibi onu istiyordum. Beni kendine bastırdığında ağzımdan boğuk bir inleme kaçtı.
Ellerim ensesinde onu kendime daha çok çekmeye çalışıyordum. Daha önce hiç bu kadar birine aç hissetmemiştim. Hissettiğim şeyin tanımı yoktu. Tutku, bolca tutku vardı sanki. Dudakları boynuma yol alırken çenesine yumuldum.
Dudakları göğsümde ki morluğun üzerinde durdu. "Bunları ben yaptıysam sadece ben iyileştiririm," küçük bir öpücük kondurdu. Başım dönüyordu. Ellerimle yüzünü kavradım. O karanlık gözlerin beni içine çekmesine ilk defa izin verdim.
*
Merhaba arkadaşlar
Bilenler bilir ilk bölümler kısaydı zaten, geçiş bölümü gibi olduğu için. Ben sadece ufak düzenlemeler yapıyorum. Bazı şeyler daha iyi anlaşılabilsin diye.
İyi okumalar :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
B E K L E N M E Y E N (TAMAMLANDI)
RomanceHayatının bütün döneminde sonbaharı yaşamış, ordan oraya savrulmuş bir yaprak. Kökünden kurtulamamış, ama kurtulmak için bütün yolları deneyip akıl almaz işlere kalkışmış bir ağaç. Yaprak yine savrulurken bir ağaca denk gelir ve onun dallarına tutun...