*HİCRAN*

820 36 9
                                        


                 Hayat böyle bir şeydi işte, bir gün öncesi acıdan kavrulurken ertesi gün yaşaman için sana sebepler sunuyordu. Aslında hayatın da bir suçu yoktu. Biz insanlar acımasızdık. Sığındığım kollardan çıkmak istemesem de yolun ortasında bu şekilde kalamazdık. Kafamı kaldırıp canın gözlerine baktığımda dünden beri ilk defa nefes aldığımı hissettim. O benim her şeyimdi. Bana bu dünyada yalan söylemeyen, ne olursa olsun beni terk etmeyen tek kişiydi. Sevmek farklıydı hissettirmek çok farklı...

''Neden bu haldesin'' sessizce kulağıma söylediği cümleyle kaskatı kesildim. Ters giden bir şeyler olduğunu anlamıştı. Sadece ona baktım. Tekrar bana sarıldı. Kardeşler hissederdi dimi, böyle oluyordu. Aynı anneden doğmadık ama o benim süt kardeşimdi daha doğrusu abimdi. Benden 2 yaş büyük olsa da, o ne kadar ısrar etse de ona hiçbir zaman abi demedim. Demeyi de düşünmüyorum. Gerçi büyüdükçe bu ısrarından vazgeçti. Beyefendi kendini yaşlı hissediyormuş. Şükran annemin sesiyle birbirimizden ayrılıp ona baktık.

'' e oğlum ananı da özlemiştirsin herhalde'' birbirimize bakıp güldük. Bir araya geldim mi muhakkak şükran annemi unutuyorduk.

''kız ben seni yerim kıskandın mı''

''Deli mi ne, ne kıskanacam koskaca kadın'' onlar analı oğullu böyle atışıyorken kafamı tekrar cafeye çevirdim. Hala sinirli sinirli bakıyordu. Bu adamın damarlarında kan diye sinir mi dolaşıyordu.

''Hayrola, bu kim böyle gözlerini dikmiş sana bakıyor''

''Gözümüz aydın nur topu gibi bir manyağımız oldu'' kahkaha atıp gülmeye başladık.

''Hadi yürüyün deliler yürüyün'' bizi iterek arabaya kadar sürükledi. Arka koltuğa yerleşip dünyadaki en güvenli kollara yerleştim. Çiftliğe gidene kadar ayrılmadım o kollardan, huzurluydum. Oradan ayrılsam tekrar acı çekicekmişim gibi hissediyordum. Çiftliğe geldiğimizde can annemi yemek yapmaya gönderdi beni de alıp doğruca tarlalara gittik. Çünkü ters giden bir şeyler olduğunu anlamıştı. Rahatça konuşabileceğimiz bir yere geldiğimizde anlat dedi. Nerden nasıl başlayacağımı bilmiyordum. Günlerdir içimi acıtan şeyi söyledim.

''Annemin canını çok yakmışlar'' yine ağlamaya başladım. Bu aralar kendimden nefret ediyordum. Hemen her şeye ağlıyordum. Halbuki ben böyle kızlardan nefret ederdim.

''Tamam şimdi sakin oluyoruz. Gel önce şu ağacın altına oturalım sen bana her şeyi en başından anlat neler yapabiliriz bir bakalım'' konuşamıyordum. Ağzımdan çıkamayan kelimeler beni boğuyordu. Sadece beni yönlendirmesine ve sarılmasına izin verdim. Bir süre o şekilde kaldık. Ben sakinleşince konuşmaya başladı.

'' Ufaklığım, hadi anlat güzelim ne oldu'

''Babam öz babam değilmiş'' cana baktım hiç şaşırmamıştı. Yoksa o da mı biliyordu.

''Sen de mi?'' bunu kaldıramazdım.

''Hayır ben bilmiyordum ama tahmin ediyordum.''

''Nasıl''

'' Sen anneni çok sevdiği için sana öfke duyduğunu zannediyordun ya, her kızın babasını aklamak için sığındığı bahanelere sığınıyordun ya ben öyle olmadığına aslında adım kadar emindim.''

''Nasıl''

''Seven insanın davranacağı gibi davranmıyordu.''

'' Nasıl''

''Ben aşık bir insanın nasıl olduğunu, nasıl onsuz, nefessiz kaldığını annemden biliyorum da o yüzden'' sessizce onun söylediklerini kafamda anlamlandırmaya çalışıyordum. Bir süre sessiz kalıp düşünmeme izin verdi. Bütün hayatım gözlerimin önünden geçiyordu şimdi, can haklıydı. Şükran annemin Adnan amcayı nasıl sevdiğini bende biliyordum. Ama babam öyle değildi. Hemen hemen her gece başka kadınlarla haberleri çıkıyordu. Sürekli iş seyahatleri adı altında gününü gün ediyordu.

GÜLFEDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin