0.3

1.5K 111 39
                                    

Cruel Youth, Hatefuck

_____

"Ne kadar kaldı?" diye homurdandı bir yandan dişlerini sıktığını duyabilmiştim.

Derince bir soluk verip iğneyi çektim. "Birazdan bitecek. Bu dövmeyi gerçekten istediğine emin misin?"

Sarı saçlarını omuzlarından geriye attı mavi gözlü kız. Benden bir hayli küçük görünüyordu. En fazla 18'di. "Evet. Ama bu kadar acıtacağını tahmin etmemiştim."

"Çok istiyorsan acımasına izin vermelisin."

Bir hacın üzerine dolanmış bir gül dövmesiydi ve kolunun iç kısmına yapıyordum. İnce bir deriydi. Gülün yapraklarının belirginliği için birkaç kavis kalmıştı. İğneyi çalıştırdıktan sonra kız kendini kassa da en sonunda yaklaşık 10 dakikada bitirdiğimde son kez vaselini sürüp ona döndüm.

Mavi gözleri kolunda gezindi ve gülüşünü saklamaya çalıştı. Dudaklarını birbirine bastırdığında bana dönüp gözlerini kıstı. "Çok güzel. Ellerine sağlık."

Kaşlarım havalandı. "Afiyet olsun." Diye mırıldandım ve masayı toplamaya başladığımda kız da gülerek yerinden kalktı ve ücreti vesaireyi halletmek için girişteki yere gitti.

Gözlüğü çıkarıp gözlerimi ovuştururken esneyişimi tutamadım. Çantamı toparladıktan sonra ayaklandığımda Destini de çoktan kalkmıştı boş dövme koltuğundan. "Gidelim." Diye mırıldandı. Sınavları başladığı için ve çalışmaya da devam ettiği için hepsini bir arada tutmak zor olsa ki gözaltları mor geziyordu. Yeterli uyuyamadığı besbelliydi.

Binayı terk edip tek tük insanların geçtiği sokakta yürümeye başladık. Başımda hafif bir sızı vardı ve Destini'nin yaktığı sigaranın kokusu bunu daha da tetiklemişti. Yüzümü buruştururken güldü. "Kusacak gibi bakıyorsun." Dedi.

"Çünkü kusacağım."

"Bitti zaten." Söndürdü ancak başımın ağrısı geçmedi.

Aklımda Mark'ın ne gibi bir amacı olabileceği geçiyordu çünkü.

Dövmeyi yapanı kim görmüştü? Gören kişi kız ya da erkek olduğunu ona bildirmiş miydi? Öyleyse birkaç sorun berberinde gelirdi. Bana sürekli soruyor olması bir şeyleri bildiğinin göstergesi olmalıydı ancak bilmediği de belliydi, öyle olsaydı sürekli sorup durmazdı. Ah... Beynimin üzerinden dumanlar çıkıp çıkmadığına emin olmak ister gibi kafamı kaşıdım.

Bilmemeliydi. Ne işi vardı ki?

"Yarın görüşürüz." Diyerek sola döneceği sırada ona döndüm.

"Dursana." Kaşlarını çatıp bana döndü. "Şu Mark'la görüşüyor musun hala?"

Kafasını salladı. "Evet. Ne oldu?"

"Dikkat et demek istedim sadece. Üzülmeni istemem."

Gülümsedi. "Teşekkür ederim." Diye mırıldandı ve önüne dönüp ilerledi.

Ben olduğum yerde duraksayıp öylece onun arkasında dalıp kaldım. Kızı kullanacaktı, öğrenene kadar. Ama bıkacaktı da. Ne kadar dayanacaktı? Ben ne kadar dayanırsam.

Sokağı arşınlayıp apartmandan içeri girdim ve merdivenleri ağır ağır çıktım. Dairenin kapısını açarken anahtarları düşürüp söylendim ve en sonunda kendimi içeri attığımda ayakkabılarımı bir kenara fırlatmıştım. Işığı açmadan salondaki büyük koltuğa geçip kendimi attım ve derin nefesler alıp karanlıkta gözlerimi kapattım. Başımın ağrısı böyle geçmeyecekti. Uyusam bile geçmeyecekti biliyordum. Ama sanki düşünmeye ihtiyacım vardı. Aklımdaki bu düşünce karmaşasını belli bir düzene sokmaya ve düşünüşümü düzenli gerçekleştirmeye ihtiyacım vardı.

"Mısır gevreğine bayıldım."

Kalbime bir ağırlık oturduğunda gözlerimi açıp uzandığım koltukta oturur pozisyona geçtim ve tezgahın ardındaki masada oturana kafamı çevirip baktım. Düzenli kaşık sesi geliyordu. Karanlıkta siluetini az çok seçebilmiştim. Ancak aksanından anlamak, ses tonundan anlamak çok basitti.

"Ne alaka lan?"

Güldü. Bunu göremedim ama duyarken kafamda canlandırabilmiştim. "Şaşkınlık ifadene bayıldım. Genelde buranın kadınları leydi olup üsluplarını takınırlar."

"Hala ne alaka lan'dayım." Dedim yerimden kalkamadan. Kalp ritmim hızlanmıştı ki bu da baş ağrımı ikiye katlamıştı. Boynumun sol tarafındaki arter baskılıyordu.

"Ben onlardan değilim diyorsun?"

Derin bir soluk verdim karanlıkta göz devirirken. "Dalga geçiyorsun ve hala mısır gevreğimden yemeye devam ediyorsun." Dediğimde yutkunuş sesini duydum. Ortamdaki sessizlikle kaşığı kasenin içine bıraktı. Oturduğu sandalyede yüzünün bana döndüğünü hissetmiştim.

"Soyun."

"Ne?"

"So-yun. Açıkça söyledim. Fransızca bilmiyorum bak öyle söyleyemem." Dediğinde oturduğum yerden kalktım.

"Buraya nasıl girdin bilmiyorum ama bir dakika daha kalırsan polisi arayacağım." Dişlerimi sıktım. Ellerim karanlıkta ceplerimde gezinirken bunu fark ettirmemeye çalışıyordum.

Mark sandalyeden kalktığında birkaç adım mutfakta ilerledi ama bana yaklaşmadı. Işığı açtığında gözlerim kamaştı ve gözlerimi kısarak ona bakmaya devam ettim. Beyaza yakın sarı saçları dağılmıştı ve üzerinde yeşil bir kazakla lacivert kot vardı.

"Soyun. Ciddiyim. Utanacak bir tipin yok zaten. Bir şeye bakıp gideceğim."

"Mekan mıyım lan ben?" diye çıkıştığımda sırıttı.

"Biraz daha sakin biri olamaz mısın cidden—"

"Destini gibi mi?"

Kafasını eğip gözlerini kıstı. "Cidden bunu söylemiş olamazsın. Onu sevmediğini tahmin etmiştim ama nefret ettiğini—"

"Saçmalamalarını da al git. Şu an haneye tecavüzden hapse girebilirsin. Polisi arayacağım. Mark. Çık dışarı."

"Soyunursan gideceğim zaten."

"Ne soyunması ya! Neden soyunuyorum! Sapık!"

Birkaç adım attı ve koltuğun hemen arkasında duraksadı. "Ona bakacağım. Dövmeye." Dediğinde midemde endişe bulutları dolanmaya başladı.

Kaşlarımı çattım. "Sen ne dediğini bilmiyorsun. Çık dışarı Mark. Ciddiyim polisi arayacağım. Hatta niye bekliyorum ki ben?" cebimdeki telefonu çıkarıp tuş kilidini kaldırdıktan sonra bir şey demesini bekledim. Aramaya girerken de susup öyle kaldı. Ona baktım kısaca. "Arıyorum. Çıkacak mısın? Kalacak mısın?"

Ellerini göğsünde topladı. "Kalıyorum."

"Sen cidden aptalsın."

"Sen de yalancısın." Dedi kaşlarını havaya kaldırarak. Gözlerini kıstı. "Sen olmamış ol." Diye devam etti.

"Neden, öldürecek misin o dövmeyi yapanı bulduğunda?" dedim alayla.

Elini koltuğa yaslayıp yaklaştı. "Öldürmeyeceğim." Durdu. "Gömeceğim."

LolitaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin