Chase Atlantic, Into It.
__
Bir insan neden kendi isteğiyle kendini döküp saçmak isterdi ki?
Ya her şeyin tamamen bittiğini anladığından ya da bu kişi ben olduğumdandı.
Koltuğun diğer ucuna geçip oturduğunda o taraf göçtüğü için pofuduk koltukta o tarafa kaydım.
Ellerimi dizlerimin üzerine bırakıp kapalı televizyonun siyah ekranına baktım. Uzaktan da olsa ikimizin silueti görünüyordu."Şeftali ha?"
"Hı-hım" diye homurdandı.
"Nereden anladın?"
Düzenli soluklarını duymaya devam etmek ona bakma isteği uyandırıyordu ama gözlerimi televizyondan çekmedim.
"Meyve yemek istemiştim ve yemeden önce kokladım. Sonra seni hatırlayınca... işte öyle." Mırıltısı git gide kısılıp mahçuplaştığında parmaklarımla oynamaya başladım.
"Biz bir şey yaşamadık ama. Değil mi Mark?"
Görüş alanımda bana baktığını görebiliyordum. "Bir şey yaşamadık evet." Duraksadı. "Çok şeye bir şey denmez."
Güleceğimi sandım. Çok şey? Aramızda bir çekişme olmuştu bu muydu çok şey? Anlaşma olmuştu, anlaşmazlık olmuştu, gidiş ve dönüş olmuştu. Bunlar, çok şey olmalıydı. Benim için gidiş kısmı çok şeydi, evet. O aynı zamanda benim için çok şeydi.
"Şimdi ne olacak?" Dedim bilinçsiz bir şekilde. Ona bakamadım. Sanki baktığım an küller uçuşacaktı.
"Bilmiyorum." Dedikten sonra önüne döndü ve arkasına yaslandı. "Beni eve aldın ama beni gerçekten eve aldın mı bilmiyorum."
Omzumun üzerinden ona döndüm anında. Gözleri dalgınca ellerindeydi. Dudaklarının içini ısırıyordu. Stres miydi? Endişe miydi? Bu ona yakışmıyordu. Onun asi ve vurdumduymaz bir ruhu yok muydu kafamdaki izlenimine göre? Şimdi bu mahçup hali neden kaburgalarımı çatırdatıyordu?
"O gece kalbimi dinleyerek uyumadın mı? Anlamış olmalıydın."
"Bana git de dedin dün."
Kaşlarım havalandı. "Inanamıyorum. Sen bana neler yaptın ben yine de seninle uyudum. Sonra gittin diye kapıyı açmadım ve kovdum. Bu mu? Buna mı kızdın?"
Gözlerini bana çevirdiğinde birkaç ok birden sapladı. Kara gözlerini birkaç günün ardından bütün parlaklığını kaybetmiş bir şekilde görmek beni afallatmıştı. "Beni sevmiyorsun." Bu bir filmin son cümlesi ya da bir paragrafın son noktası çağrışımı yaptı kulağıma.
"Ben kendimi sevmiyorum. Mark." Diyebildim kısık tonda. Sesim bile kaçıyordu sanki benden. Ama onun duyması ve stabil yüz ifadesiyle kalması değişmedi. "Ben herkesi kendimden kaçırıyorum. Ben kendimi sevemiyorum, başkası beni sevebiliyor mu ben başkasını sevebileyim? Bana kalp olaylarını anlatma. Ben onun tozlarını üfleyeli çok oldu."
"Neden o zaman yanında kalayım Renee? Sevmediğin kişi yanında neden kalsın?"
Boğazım kurumuştu. Hızla yutkunup çatlayan dudaklarımı da nemlendirdikten sonra derin bir nefes aldım. "Çünkü ben kendim için değil, senin için kalmanı isterdim. Senin, iyi olduğunu bilmek için. Uyuyabilmen için."
Sadece gözlerini olağan hızla kapatıp açtı. "Kalmak istiyorum. Ama sen hissetmiyorsun."
"Bunun bana faydası olması gerekmez. Kalmak istiyorsan buradan başka bir yere gidemem. Ama gitmek istiyorsan da, bir daha dönmemen gerekir Mark. Çünkü o zaman gerçekten kapıyı açıp seni eve almam."
Dudaklarını araladı, söyleyeceği şey için sessizleştim ama o ortamın sessizliğini sözleri değil de telefonumun bildirim sesi bozdu. Cebimden çıkarıp mesajlara girdim.
Jaehyun: Lucas'ı seninle bırakamam üzgünüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lolita
FanfictionGözlerini kapattı, açtı. Boğazındaki çıkıntılı adem elması kımıldadı. "Karşında bir bıçak duruyor ve sen kendini ona bastırıyorsun sonra da gelip beni suçluyorsun." Nefes aldı, ben soluksuz kalırken. © kayipdoktor | 2019