Gnash, i miss u
____
"Kruvasan mı?"
"Hı-hım." Diye mırıldandı Paolo pakettekileri çıkarırken. Ben de bu sırada omzumun üzerinden salona dönüp televizyonun karşısındaki koltukta oturan Lucas'ı izledim. Hiçbir şeyden habersiz uyuşmuş bir şekilde televizyondaki belgesele bakıyordu.
Ve Mark'ı bizim arkadaşımız sanıyordu. Bunu göz önünde bulundurdukça kendimi diken üstünde hissediyordum. Suçluydum. Hatırlayamamasından.
"Sen Fransız değil misin ne bu kruvasan aşkı?"
Önüme döndüm. "Of Mark. Paolo Italyan zaten. Memleketini özlemiş olamaz mı? Ayrıca kruvasan bütün ülkelerde var hepsinin Italyan mı olması gerek?" Diye söylendim Mark'ın elini çenesine koymuş suratına bakarken.
Tezgaha yasladığı dirseğini düzeltip bana döndü. Siyah saçları hafifçe yanlara dağılmıştı. Dudaklarını bilmiyorum anlamında büzdü.
Ben de ona göz devirip Paolo'nun tezgaha çıkardığı paketlerden birini alıp açtım ve yemeye başladım.
Mark'ın dik bakışları üzerimdeydi. Görüş alanıma giriyordu. "Ne bakıyorsun Mark?" Diye homurdandım ağzımdakini çiğnemeye devam ederken.
"Sen nasıl anladın sana baktığımı?"
Sırıttım. "Senin tarafında da gözüm var görmedin mi?"
Dirseklerim tezgaha yaslıydı. Bir an elini uzatıp saçıma dokunduğunda geri çekilip ona çatık kaşlarla baktım. "Ne yapıyorsun be?"
"Bakıyorum." Dedi şaşkınca. Parlak siyah gözleri dudaklarıma indiğinde çiğnemeyi kestim.
"Ne var? Bir şey mi var?"
"Çikolata." Eliyle kendi dudağında gösterdiği yere göz atıp parmağımla dudağımın kenarını sildim. Ama o bunu izlerken rahatsız olmuş gibi hızla elini uzatıp üst dudağımın köşesini sildi.
"Önümde yapmayın bari ayıp be."
Mark sırıtarak geri çekildiğinde Paolo'ya dönüp göz devirdim. Tezgaha yaslanmış elindeki kruvasanı gömmekle meşguldü. Dolu ağzıyla bize tip tip bakıyordu.
Aslında bu durum da çok tuhaftı. Sevgili gibi davranıyor oluşumuz. Istediğim şey Paolo'nun Lucas ve Mark'ın arkadaş olduğunu öğrenmemesi ve suçlu hissetmemesiydi. Elbette suçlu olan o değildi. Ama onu tanıyordum ki en ufak şeyde kendini kötü hissederdi.
"Ne zaman gidiyoruz?" Mark kruvasanı yemeden elinde paketiyle oynamaya başladığında Lucas'a dönüp baktım kısaca.
"Bir şeyler yapmaya emin misin?" Diye fısıldadım.
Kafasını olağan bir şekilde aşağı yukarı salladı. "Ona da iyi gelir." Dedi ve Paolo'ya döndü. "Değil mi?" Dediğinde Paolo da kafasını salladı kaşlarını kaldırarak.
"Çok iyi düşündün Mark."
"Gidelim o zaman."
Ona kafamı sallayıp tabureden kalktım ve Lucas'a doğru ilerledim. Elinde kumanda ile öylece oturmuş iri gözleriyle televizyona pürdikkat bakıyordu. Aslında bu sanki daha çok dalmış hali gibiydi.
Hafifçe ona doğru eğilip bacağının üzerindeki kumandayı aldım. "Lucas?" Diye mırıldanarak geri çekindiğim sırada bana ancak bakabilmişti.
"Hım?"
"Dışarı çıkacağız dedik ya... hadi gel."
Kafasını salladı ve yerinden dalgınca kalktı. Onun koluna girip eşlik etmeye başladığımda Mark'a göz attım. Peşimizden geliyordu. Portmantoya geldiğimiz ona Paolo'nun ceketlerinden birini verip giymesine yardım ettim. Ayakkabılarını da ağır hareketlerle giydiğinde ben de kendiminkileri giydim ve evden çıkıp asansöre ilerledik.
Asansörü çağırdığım sırada Mark telefonuyla uğraşıyordu. Lucas ile pek konuşmak için çabalamıyordu ki kafasının karışmasını istemediğinden emindim.
Asansöre bindiğimizde zemin katı tuşlayan Mark oldu. Sessiz birkaç saniyenin ardından aşağı indik ve apartmanı terk edip sokak kaldırımında yürümeye başladık. Cafe de luna'ya gitmek için bir taksi çağırıp bindiğimizde hava kararmaya başlamıştı. Mark Jae ile konuşalı neredeyse bir saat oluyordu. Öğleden sonra Paolo'nun evine gelip Lucas'a ilacını vermiştim ve Paolo da bize yemek yapmıştı.
Bununla birlikte her gün Mark ile birlikte olmaya başlamıştık. Bu normaldi çünkü arkadaşı içindi.
Taksi kafeye yakın yavaşladı ve Lucas ile ben arka koltuklardan dışarı çıktık. Mark önde ödemeyi yapıp çıktıktan sonra bana hafifçe kafasını salladı. Önden biz ilerlemeye başladık ve yavaş yavaş dolmaya başlamış büyük kafeden içeri girdik. Platforma yakın bir masayı işaret etti Mark. Ilerleyip Lucas ile yan yana oturduk ve Mark da karşımıza oturdu.
Hafif uğultu yükseliyordu diğer masalardan. Lucas'a baktığımda gözlerini sahneye çevirmiş durgun durgun orayı izlediğine tanık oldum. Ne düşünüyordu ya da aklına bir şey geliyor muydu bu konuda hiçbir fikre sahip değildim ki olsa bile buna nasıl tepki vereceği de ayrı bir konuydu.
Yaklaşık 10 dakika boyunca karşımdaki Mark'a ve yanımda oturan Lucas'a bakıp bakıp durdum. Mark ara sıra telefonunu çıkarıp bir şeylerle uğraşıyordu. Lucas ise birkaç soru sormuştu kafe ile ilgiliydi.
Sonunda Jae'yi elinde gitarıyla gördüğümde gülümseyip diğerleri gibi el çıptım ve Lucas'a baktım. Gözlerini kısmış olanları seyrediyordu.
Bir an ayağımda bir şey hissettiğimde Mark ile göz göze geldim. Sağ ayağımı iki ayağının arasına almış kendine çekiyordu.
Gözlerimi kocaman açıp ayağımı geri çekmeye çalıştığımda dudaklarını gülmemek için birbirine bastırıp tek kaşını kaldırarak beni izledi. Ama ben de diğer ayağımı devreye sokup onun ayağını çektiğimde oturduğu sandalyeden düşecek gibi oldu.
Gülüşü soldu. Göz devirdi. Ben de kafamı iki yana sallayarak güldüm ona. Bana bakmaya devam ettiğine ise sahneye dönüp şarkı söylemeye başlayan Jae'yi izledim.
Gözleri akortlarda dolandı çalarken ardından çevrede dolanıp buraya denk geldiğinde Lucas'a baktı. Hissettiği burukluğu bilemezdim ama tahmin edebilirdim. Arkadaş konusunda bazı fikirlerim vardı artık.
Dalıp kaldığımı fark etmeme, Mark'ın ayağım ile oynayan ayağı neden oldu.
Gözlerini masanın altına çevirmiş ayaklarımızı izliyordu. Masaya doğru eğildim. Ona yaklaştığımı fark edince gözleri bana takıldı ve kaşlarını çatarak bana eğildi.
"Ayak fetişin olduğunu bilmiyordum Mark."
Omuzları sarsılarak geri çekildi ama kafasını eğip güldü.
O sırada Lucas masaya yasladı ellerini. Sahneye bakmaya devam ediyordu.
"Yoonoh." Dedi yalnızca.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lolita
FanfictionGözlerini kapattı, açtı. Boğazındaki çıkıntılı adem elması kımıldadı. "Karşında bir bıçak duruyor ve sen kendini ona bastırıyorsun sonra da gelip beni suçluyorsun." Nefes aldı, ben soluksuz kalırken. © kayipdoktor | 2019