oylayıp yorum bırakmayı unutmayın...lütfen
Chase Atlantic, Heaven and Back
_____
Arkamdan yükselen mırıltılarını duyabiliyordum. Aralarında, bir sonraki dövme yaptıracak kişi gelene kadar bir şeyler konuşuyorlardı. Tanışıyorlardı. Destini onu tanıyor muydu?
"Ah!"
Irkilip iğneyi çektiğimde iri yapılı adam gözlerini kırpıştırarak bana baktı.
"Pardon. Bitti." Diye söylenip gerekli son şeyleri yaptıktan sonra kalkıp gitti.
Kabus gibi geçiyordu. Kesinlikle. Bütün gece neredeyse onlara bakmamak için felç geçirmiştim. Boynum öyle tutulmuştu ki, dövme yaparken daha az ağrımıştı açıkçası.
Birkaç dakika içinde masayı topladıktan sonra çantamı koluma takıp kapıya yöneldim. Odadan dışarı çıkan müşterinin yanından ilerleyip beni görmemelerini sağladım ki aralarındaki muhabbetin koyuluğundan gözlerini birbirinden ayırmamışlardı bile.
Ve sonuç olarak Mark'ın saçları siyahtı.
Ne diyebilirdim bu konuda? Ben onunla dalga geçtiğim için mi bu kadar hızlı değiştirmişti?
Basamakları inip hızlı adımlarla sokağa çıktım ve kaldırımda yürümeye devam ettim. Hava hala hafif yağışlıydı. Kafama kapüşonu geçirdim. Ellerimi ceketin cebine sokarken de gözlerim etrafta gezinip, omzumun üzerinden kronik olarak arkama dönüyordu.
Benim hakkımda düşündükleri aklıma geldikçe kendi kendime göz devirmeden duramıyordum. Sert kız profili gördüğünü açık ve net bir şekilde söylemişti ancak içeride neler olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Belki artık kaçak bir şekilde aldıklarımdan haberdardı. Nereden bildiği ise, muhtemelen bir kafe işletmecisi olmadığıyla ilgiliydi.
Eve geldiğimde kapıyı üzerime iki üç kez kilitledim.
O gün içeri nasıl girdiğini hala bilmiyordum. Belki birkaç malzemesi vardı kapıyla ilgili.
Kendimi koltuğa attığımda kollarımı iki yana açıp uzanıp kaldım yattığım yerde. Vicdanın sesinin kulaklarıma dolması bir dakikayı bile bulmadı her zamanki gibi. Neden? Nasıl? Niçin? Ben yapmak istemediğim halde kaderimin benim için planladıkları yaşanmıştı ve hala yaşanıyordu. Omuzlarımdaki yükün ağırlığını hesaplamamın imkanı yokken şimdi sorgulanacakmışım gibi peşimden gelen ve sanki her bakışıyla zihnimin içine girmeye çalışan Mark, yetmiyormuş da kaderim yükleri ağırlaştırmak istiyormuş gibi hala ne yapıyorsa yapmaya devam ediyordu.
Hayatım hep bu ağırlıktaydı bir senedir. Koltukta öylece uyuyakalıp sabah uyanmamla, hatta akşama yakın bir vakitte uyanıp bulanık bir akılla kalkmamla başlıyordu hep. Ya da bitiyordu emin değildim. Güne geceden başlıyordum ne de olsa.
Uyandığım gibi elimi yüzümü yıkamak yerine direk duşa girdim ve yaklaşık yarım saat de orada uyukladım. Ardından saçlarımı tarayıp kurulayarak bornozla odama geçip bol bir kot ve gri sweathirt geçirdim üzerime. Saçlarım bile ağırlık yaparken onları tepeden topuz yapmadan rahat hissedemiyordum. Siyah lastik tokayla topladıktan sonra salona gidip mutfağa girdim. Dolaptan mısır gevreğiyle sütü mutfak masasına bırakıp kasemi ve kaşığımı aldım ve oturup duraksadım bir an.
Bunlardan yemişti. Ben onu tanımıyordum ama o benim kasemden mısır gevreğimden yiyecek kadar yakındı bana, hayatımın içindeydi. Sahi o kimdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lolita
FanfictionGözlerini kapattı, açtı. Boğazındaki çıkıntılı adem elması kımıldadı. "Karşında bir bıçak duruyor ve sen kendini ona bastırıyorsun sonra da gelip beni suçluyorsun." Nefes aldı, ben soluksuz kalırken. © kayipdoktor | 2019