Mozart, Lacrimosa
____
Üzerime siyah deri ceketi geçirirken ayaklarımdaki ayakkabılarımı da yarım yamalak giyebilmiştim. Eskisi gibi artık dağınık topuz yapamayacak olduğum saçlarımı omuzlarımda bırakmıştım ki sürekli gözümün önüne geliyordu ve beni rahatsız ediyordu. Uzun olduğu zaman soyut bir ağırlık yapıyorlardı ancak kestiğimde de rahatsız ediyordu.
Saçlarımı kulaklarımın arkasına atıp çantamı koluma taktım ve anahtarımı cebime tıkıştırıp kapıyı çektikten sonra apartmanı terk ettim.
Uzun zaman sonra ilk kez bir amaç doğrultusunda ilerlediğimi hissediyordum. Yine uzun zamandır sahip olduğum bir amaç için yaptığım şeyden daha fazlasını yapmaya gidiyordum.
Genelde kadınları korumak için geri tutmaz mıydı adamlar? Düşünebildiğim tek şey, Mark Lee ve böyle bir kurala sahip olmayanlar.
Apartmanın ağır demir kapısını çekip çıktığımda yeşil motoru ve üzerinde oturan Mark'ı gördüm. Kaskını takmıştı. Bana bakan gözlerini görebiliyordum, kısaca beni süzdü. Benim de onu süzme fırsatı bulabilmiştim. Siyah bir deri ceket giymişti o da ve içindeki siyah ince kazağı görebiliyordum. Bana uzattığı kaska uzanıp beklemeden kafama geçirdiğimde saçlarımı arkaya attım.
Bir şey demedi. Ben de bir şey söylemesini beklemedim zaten. İlerleyip arkasına oturdum ve beline kollarımı sardım. Motoru çalıştırıp, lambaların aydınlattığı sokakta hızla gitmeye başladığımızda kararan havada dolandı gözlerim. Henüz birkaç saat olmuştu ki mesai saatim içerisinde döneceğimizden bahsetmişti mesajlarda. Tekrar izin alabilmem mümkün değildi.
Aslında gitmek istediğim de söylenemezdi. Çünkü Destini ile karşılaşacağımız ihtimali aklıma geldikçe karnıma ağrılar giriyordu. Sonuç olarak ikinci kadın olmuştum. Öyle değildim ama öyleydim. Mark yapmıştı bunu. Bunu. Onun arkadaşına sözde verdiğim zararın hıncını benden ve arkadaşlarımdan alıyordu. Beni öpmüştü. Beni öpmüştü?
Ama bunun hiçbir şey olmadığını da söylemişti.
En gurur kırıcı yanı da, ona asla kızamayacak olmamdı. Beni mahvedebilirdi. Ellerinin arasına hayatımı alıp paramparça edebilirdi. Kalbime ulaşabilirdi. Her ne kadar hiçbirine sahip olmasam da yapabilirdi.
Motor cadde üzerinde arabaların arasında ilerlemeye başladığında gerildim ama kafamı sırtına yaslayıp etrafa bakmaya devam ettim. Karnındaki gerginliğe değiyordu parmaklarım. Beli oldukça inceydi. Aynı yaştaydık ancak ilk bakışta benden küçük bile diyebilirdim ona.
Bir ara sokağa saptığımızda kafamı kaldırıp çevreye bakındım. Birkaç kepenklerini kapatmış dükkan ve karanlığa gömülmüş sokak lambasının önünden geçip yavaşladık. İki katlı, dışarıdan bakıldığında karanlık görünen binaya yaklaşıp yan tarafındaki bina ile arasındaki boşluğa girip durduk.
Aşağı inip kaskı çıkararak arkaya bıraktım. "Başka kimse gelecek mi bizimle?" diye mırıldanırken gözlerimi kısıp alaca karanlıkta çevreyi netleştirmeye çalışıyordum.
"Başkasından kastın Jaehyun ise gelmeyecek."
Kaskatı çıkan ses tonuna karanlıkta olsak da göz devirmeden edemedim. "Burada kimler var bilmiyoruz. Neyle karşılaşacağımızı da. Sağ çıkar mıyız kim bilir..."
"Öleceğimiz mekanı hesaplayabiliyorsak benim de birkaç fikrim var." sesi yoğun ve yorgun çıkıyordu. Kaskını çıkarıp arkaya bıraktı ve ilerlemeye başladı karanlıkta. Ona bir şey diyemedim. Cevap versem ciddiye alacak mıydı sanki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lolita
FanfictionGözlerini kapattı, açtı. Boğazındaki çıkıntılı adem elması kımıldadı. "Karşında bir bıçak duruyor ve sen kendini ona bastırıyorsun sonra da gelip beni suçluyorsun." Nefes aldı, ben soluksuz kalırken. © kayipdoktor | 2019