Sia, My Love
(Geleneksel Mark Lee fici final şarkım.
İçinde bir sürü anım olan çok özel şarkı. Böyle şarkıları paylaşmaktan uzak dururum ama bu özel bir hikayeydi benim için Seam gibi ve en iyi canlandırabilecek de yalnızca bu şarkıydı.)
bölüme yorum bırakın ve oylayın lütfen. Bu, bu hikaye için son isteğim💔
Sanki bütün acılar yerlerine saklanıp bizi izleyecekti. Sanki rüzgâr sadece yüzümüzü okşayan bir çift pamuktan ele dönüşecekti; fırtınaya değil. Sonra gülüşlerimiz uçurumda yankılanacaktı ve gökyüzüne yükselip bütün insanların kalbine girecek, mutluluk yayacaktı.Sadece bir defaydı.
Çünkü acılar yerlerine saklansın derken, onlar için bir yer inşa etmiş oluyordum çoktan.
Yağmur yağıyordu. Şiddetle. Ancak gök gürlemiyordu vahşice. Sanki bir şeyleri anlatamayan küçük bir çocuk gibi hıçkırıklarını yutarak ağlıyordu ama bir türlü dudaklarını aralayıp tek kelime edemiyordu. Kalbi ağrıyordu. Biliyordum. Çünkü çocukken ağladığın zaman, dünyada o halinden daha dertli bir insan olamazdı. Ağlayışın bile çaresiz gelirdi. Bir şey cidden kalbini ağrıtmışsa, bu çocukken daha derindi ve unutulamayacak derecedeydi.
Cenaze töreni için toplanmış kalabalığın ortasında donuk gözlerle olanları izliyordum. Tabut taşınırken kalbimde o çocukken hissettiğim tanımsız ağrıyı git gide daha da derine saplandığını fark ediyordum. Uzun zamandır hatta yıllardır bu ağrıyı tatmadığıma emindim. Aradan geçen zamanda birçok farklı, acı ekşi tatlı şeyler tatmıştım ama hiçbiri birini kaybetmenin acısını tutamazdı. Acı gibiydi, ağrıydı ve aslında çıkmaz sokak derken demek istediğimin gerçek haliydi.
Hissediyordum, uzun zaman sonra ilk kez bir şeyleri gerçek anlamda hissedebildiğimi fark ediyordum ama bunun yanında daha da donuyordum biraz da. Yüksek dozdan başlayıp, aşağılara indiğinde bir fayda göremediğin gibiydi aslında.
Tabur gömülmeye başladığında Mark'ın parmakları elime değdi. Sıcacıklardı ben buz gibiyken. Yan yana duruyorduk diğer insanların arasında. İkimiz de dümdüz karşıya bakıp olanları izlerken bana destek vermek ister gibi yanında olduğumu hissettiriyordu.
Kuruyan ve her zamankinden daha da çatlamış dudaklarımı dilimle nemlendirip zorlukla yutkundum.
"Gidelim istersen..." diye fısıldadı hafifçe eğilerek.
Elimi, saç tutamlarımı kulaklarımın arkasına atmak için kaldırdığımda bunu yapmanın bile zor geldiğini gözlemlemiştim. Kafamı olumlu bir şekilde sallayabildim sadece. Paolo ve Jaehyun hala orada dikilirlerken Mark kolunu sırtımdan geçirdi ve beni ağaçların arasından ilerlememe yardım etti.
Diğer eliyle tuttuğu siyah şemsiyeye vuran yağmur damlaları seyrelmeye başladığında ıslak asfalt zemine çıkıp ağır adımlarla yürümeye başlamıştık. Gözlerim yerdeydi. Her bir damla daha kuvvetle yere çarpıp etrafa sıçrıyordu. Aklımın bununla meşgul olması, göğsümdeki boşluğu göz ardı etmeye çalışmama yardım ediyordu. Ama bu da en fazla birkaç saniye sürüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lolita
FanfictionGözlerini kapattı, açtı. Boğazındaki çıkıntılı adem elması kımıldadı. "Karşında bir bıçak duruyor ve sen kendini ona bastırıyorsun sonra da gelip beni suçluyorsun." Nefes aldı, ben soluksuz kalırken. © kayipdoktor | 2019