Aurora, Runaway.
Avril Lavigne, I wish you were here.
_
"Lucas'ın daha iyi hatırlayabilmesi için daha çok yanında olmanız... olman gerek."
Kafasını kronik bir şekilde olumlu anlamda sallamaya başladı. Gözlerim ondan kayıp başka yerlere dalıp duruyordu sürekli. Dudaklarını birbirine bastırmış ona Lucas hakkında anlattıklarımı olumluyordu. Bir süre kendi dediğimi bile duyamadığımı hissettiğimde derin bir nefes alıp ona gülümsedim.
"Mark neden gitti biliyor musun?" diye sordum bir anda kendimi tutamayarak. Elimi dizime bastırıp kontrolüm dışında salladığım bacağımı durdurmaya çalıştım.
"İşleri orada. O burada yaşamıyor. Lucas için gelmişti. Benim ilgilenmemin daha doğru olduğunu söyledi ve gitti." Diye söylenirken gözleri kolundaki saate gitti. "Onunla konuşamam sanırım çoktan uçuşa geçmiştir. 20 küsür saat uçacak. Sınır dışından sonra da internet haricinde iletişimde bulunmam mümkün değil. Ama merak etme o kendine iyi bakar, kendi bildiğini yapar. Yani başına bir şey gelmez eğer merak ediyorsan."
Ben onu merak etmiyorum ki. Kendimi ediyorum.
Ülke dışına çıkıp uzaklaştıktan sonra bana ne olacağını tahmin edemiyorum ki ben. Bu dengesiz ruh halimi diğerlerinden ayırt edemiyorum.
"Geri gelmeyecek sanırım?"
"Bilmiyorum. Bir şey söylemedi ama yakın zamanda gelmez. Lucas için her şey yoluna girerse onu geri götürmek için gelecektir."
Kafamı olumlu bir şekilde salladığımda kolundaki saate tekrar bakarak oturduğu koltuktan kalktı. "Kafeden birileri aramadan ben gideyim."
"Peki. Görüşürüz." Dedim ona veda ederken. Onunla birlikte kapıya kadar gidip kapıyı arkasından kapattım.
Sonra evdeki sessizlik sert bir duvar olup yüzüme çarptı sanki.
Soluklarım derinleşti ve düzenlemeye çalışırken hızlandı. Koltuğun üzerindeki kazağı alıp avucumda sıktım ve odama ilerledim. Işığı açmadan kapıyı arkamdan geri kapatarak yatağa geçtim ve sırtımı başlığa yaslayıp kazağı önüme bıraktım. Bacaklarımı kendime çekerek gri kazağı izlemeye başladım.
Ona karşı göğsümde git gide ısınan bir öfke yetiştiriyordum. Uyuduğu yerde uyanan öfkeyle ne yapacağımı bilemiyordum çünkü o burada olmadığı sürece ona gösteremeyecektim bunu. O olmadığı sürece dün geceki kadar isteğim dışında uyuyamadığım gibi. O olmadığı sürece yalnızlığımın dağılmayacağı gibi. Göğsümde kimsenin uyumayacağı ve beni bilen birisi olmayacağı gibi.
Beni bildiği için ona kızmıştım değil mi? Beni tanıdığı için ondan biraz da olsa nefret etmiştim. Sırf içimde hala yaşayan o kanlı izleri biliyor diye ona çok kızmıştım.
Ben onu bilmiyordum ama.
Göğsündeki dövmeyi neden yaptırdığını, neden yıkıldığını ve kalbinde kimi yaşattığı ya da öldürdüğünü... Ben Mark Lee'yi tanıyorum diyebileceğim kadar benimle kalmasına izin vermemiştim. Ama bu benim yüzümden değildi ki. Onun gitmesi gerekti. Burada yaşamıyordu. Evi burada değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lolita
FanfictionGözlerini kapattı, açtı. Boğazındaki çıkıntılı adem elması kımıldadı. "Karşında bir bıçak duruyor ve sen kendini ona bastırıyorsun sonra da gelip beni suçluyorsun." Nefes aldı, ben soluksuz kalırken. © kayipdoktor | 2019