Ariana Grande, Into You
____
"Ona sevgilim olduğunu söylediğine inanamıyorum."
Omuz silkti. "Sevgili değil. Erkek arkadaş. O da anlamak istediğini anladı."
Gözlerini kıstım. "İkisi arasında hiçbir fark yok."
Dudak büküp gözlerini yola çevirdi. "Farklı kelimeler." (*Valentine vs Boyfriend.)
Göremeyeceğini bilsem de gözlerimi abartıyla devirip elimi saçlarımın arasından geçirdim. Sokaktan birkaç araba ardı arkasına geçti. "Destini'ye bunu yaptığına inanamıyorum. Benim yüzümden onu kullanmana inanamıyorum."
Burnundan sert bir nefes verdiğinde kafamı hızla çevirip ona baktım. Hafifçe gülmüştü ama hemen soldu. "Lucas'a bunu yaptığına inanamıyorum. Kendi yüzünden onu kullanmana inanamıyorum."
Bu benim susmam için yeterli olmuştu. Ağzımı kapatmayı bilebilmişti çünkü. Önüme dönüp yürümeye devam ettiğimde gözlerimle etrafı tarafım. Apartmanın önüne gelmiştik ve hızla cebimdeki anahtarı çıkarıp kapıya yaklaştım.
Açarken arkamda onun duraksadığını fark edine dönüp kaşlarımı çatarak baktım. "Ne?"
"Ne ne?"
Sıkıntıyla bir nefes verdim. "Gitmiyor musun?"
Omuz silkti her zamanki gibi. Her zamanki gibi? "Neden gideyim?" dedi. Cildi daha koyuydu, sağlıklı görünüyordu düne göre. Siyah gözleri de kararlı ama dalgın gibiydi. Sanki... Hiçbir şey olmamış gibi.
"Neden kalasın Mark Lee? Daha çok mahvetmek için mi?"
"Tek başına hiçbir şey yapamıyorsun uhmm yani sana yardım etmem gerek." Diye söylendi kaşlarını çatarak. "Arkadaşım için." Üstüne bastı kelimelerinin sanki.
"Arkadaşın için eğer dediğin gibi hammadde bulacaksan kendin bul getir ben de ilacı yapayım. Ama evime gelme. Mark. Ya da Paolo ile konuşma. Ona Lucas'ın senin arkadaşın olduğunu söyleme. En azından onun suçlu hissetmesine sebep olma."
"Bitti mi? Çünkü yağmur yağmaya başladı."
Ona ciddi misin der gibi kaşlarımı kaldırarak baktım. Ufacık top gibi olan gözlerini kısıp kafasını eğerek ne demek istediğimi anlamaya çalışırcasına beni izledi. Dediği gibi yağmur damlaları saçlarıma ve burnuma dökülmeye başlayınca refleks olarak kafamı kaldırıp havaya baktım.
"Saçlarını kesmişsin."
Ses tonu değişmişti. Kısılmıştı.
Kaşlarım iyiden iyiye çatılırken ona döndüm. "Evet?" Parlak kara gözleri donukça beni izlemeye devam ettiğinde elimdeki anahtarı sıkmıştım. "Ne var Mark?"
"Neden kestin?"
Güler gibi burnumdan sert bir nefes verdim. "Kadınların depresyon klişesi bilmiyor musun?"
"Gerçekten mi?"
"İnandın mı?"
Omuz silkti.
Göz devirip kapıyı açtım ve içeri girdim. "Akşam Cafe De Luna'ya geliyor musun?" diye seslendi arkamdan kapıyı kapatmadan önce.
Kapının aralığından ona baktım.
Kafamı iki yana salladım.
"Jaehyun ve diğerleriyle konuşmamız gerek." Dediğinde kapıya tırnaklarımı geçirdim.
"Ne gereği var. Sen anlat işte."
Islanan siyah saçlarını eliyle geri attı karıştırıp. "Mantıklı."
Kaşlarım havalandı. "Zorbalık yapmıyorsun."
"Senin yüzünden."
"Kendi günahlarımla yeterince baş başayım Mark. Daha fazla vicdan azabı çektiremezsin." Dediğimde ağzımı kapatıp dilimi ısırdım. Ondaki bu yoğunlukla ağzımdan çıkanı kulağım duymuyordu. Ona nasıl bu kadar takır takır her şeyi anlatabiliyordum kendime de hayret ediyordum. Ancak ne olursa olsun, kaybedebileceğim bir şey yoktu bu yüzdendi sorun.
Mark'ın dudakları dolgun olsaydı bu kadar bakmazdım belki. Neden gözlerim takılmıştı küçük dudaklarına? Bunu fark edip sürekli diliyle nemlendirmesi kapıyı suratına çarpma isteği uyandırıyordu.
"Ben yapmam sen altında kalırsın." Dedi ve kaşlarını çatıp durdu. "Günahlarının."
Midemin yandığını hissettim. "Mark. Git." Dedim.
Arkasını dönüp gitti. Sokağın diğer ucuna doğru yürümeye başladığında kapıyı kapatmadım. Kafamı dışarı çıkarıp onu izledim. Dümdüz ilerledi. Bir yere sapmadı. Nereye gidecekti. Sahi, evi neredeydi? Bir motora ve arabaya sahipse evi de olmalıydı.
Benim bir evim vardı ama evde değildim hiç sanki. Neden bir türlü hissedemiyordum ki o hissi? En son ne zaman hissetmiştim? Birkaç saniye mi sürmüştü? Tadını alabiliyordum. Kokusu karameldi ama tadı kesinlikle baldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lolita
FanfictionGözlerini kapattı, açtı. Boğazındaki çıkıntılı adem elması kımıldadı. "Karşında bir bıçak duruyor ve sen kendini ona bastırıyorsun sonra da gelip beni suçluyorsun." Nefes aldı, ben soluksuz kalırken. © kayipdoktor | 2019