3.9

746 73 14
                                    

Ariana Gillis, I'm All Yours

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ariana Gillis, I'm All Yours.

Lucas'la vedalaşmanın ardından bir hafta geçmişti.

Bu süre içerisinde bir kere skype'dan konuşmuştuk. Orayı özlemiş olduğunu söylediğinde gerçek anlamda mutlu olmuştum. Unutmanın, nasıl bir kimsesizlik olduğunu bilemediğim ama yine de empati kurmaya çalışırken içimde bir boşluk oluştuğu için onun adına ciddi anlamda mutlu olmuştum.

Her ne kadar çoğu şeyi unutmak için yanıp tutuşan bir sürü insanın varlığını anımsasam da, hatırlamasına sevinmiştim. Çünkü dünyada ne kadar kendini bulamayan insan varsa, ait olduğu yeri özleyebilen insanlar da vardı.

Dün sabah Jaehyun, Paolo, Mark ile cadde üzerindeki alışveriş merkezine gidip noel hediyeleri bakmıştık. Paolo ve ben alt katta, Mark ve Jaehyun da bir üst kata çıkıp çok gizli noel alışverişimizi tamamlamıştık. Kutlamanın benim evimde olacağını kararlaştırmıştık çünkü Paolo çam ağacı almamıştı. Böylece bütün hediyeleri dün gün sonu getirip süslediğimiz çam ağacının altına sıralamıştık.

Uzaktan baktığımda öyle iç ısıtıcı bir görüntüydü ki, kedi Lolita'nın çam ağacının yapraklarına sürtünüp patileriyle tırmalamasına aldırış etmiyordum. Ya da Mark'ın onu tek eliyle bir eşyaymış ama aynı zamanda da çocuğuymuş gibi onunla ilgilenmesine veya Paolo'nun hala bana kilo mu aldın sen deyişlerine de.

Birkaç haftadır, sinirleri alınmış gibi geziyordum. Ne olursa ona göre tepki veriyordum. Bu nasıl olur da daha önce tatmadığım bir his olabilirdi aklım almıyordu. Yaşamış olduğum hayatın kaosundan ve karmaşasından arınmış gibi hissediyordum.

Saat akşamüzeri 5 civarı Mark ile kafeden eve geldiğimizde o kısaca bir duşa girip çıkmıştı. Salona geldiğinde, kuruttuğu saçları hala nemliydi ve alnına yapışmıştı. Üzerine karamel rengi bir sweathirt giymiş, onun üzerinde de kapüşonlu kot ceket geçirmişti. Altındaki kotun cebine telefonunu sıkıştırırken onu izlemeye devam ettim. Gözlüklerini uzun zaman sonra taktığına tanık oluyordum. Ona farklı bir hava katıyordu ama yine de gözlerinde bir sorun olduğunu sormasam da anlayabilmiştim.

Gelip yanıma oturmadan önce Lolita'yı kucağına çekip boynunu okşamaya başladı. "Naber Lol? Acaba senin kafandan hayata bakmak nasıl olurdu?"

İkisini izlerken güldüm. Tam şu an, şu saniye öyle çocuk görünüyordu ki gözüme beynimin içinde birkaç hayal canlandı tıpkı projektörün beyaz perdeye yansıttığı gibi. Siyah saçları, siyah gözleri ve bembeyaz teniyle bir anlığına da olsa Mark'ın küçüklüğünü hayal ettim.

LolitaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin